Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Oryantalizmin küreselleşme sürümü iş başında

ABD ve AB, sadece oryantalizm çalışmalarının gündeme gelmesi noktasında değil siyasî tüm alanlarda yaşanan zamanı, tarihin tanıklığından korumaya çalışmaktadır. Bunun için de oryantalizmi, yaşadığımız zamanda yeni bir hale büründürmektedir. Artık oryantalizm çalışmaları, Batılılar eliyle değil Pakistan kökenli Tarık Ali örneğinde görüldüğü gibi Müslüman ülkelerden çıkmış isimler eliyle yürütülmektedir.



Celal Fedai - STAR
 
Metis yayınları, Edward Said’in 1978’de yayınlanan Oryantalizm kitabını Türkçe’ye “Åžarkiyatçılık” baÅŸlığı altında tercüme etmekle, Batı’nın DoÄŸu’ya kurmak istediÄŸi tahakkümün mühim bir veçhesini örtmüş oldu. Oryantalizme, “Åžarkiyatçılık” diyerek onun siyasî veçhesini saklayıp ilmi disiplinler içinden bir disiplin haline getirmeye çalışan bu naif çaba, kitabın içeriÄŸine elbette uygun deÄŸildi. Said, kitap boyunca Batı’daki DoÄŸu’ya yönelik araÅŸtırmaların siyasî yönünü ortaya koyuyordu ama kitabının adı, Türkçede buna dair bir kırıntı bile sunmuyordu. Peki, nasıl oluyordu da Metis Yayınları gibi burnundan kıl aldırmayan bir yayınevi, bu bapta, uzayan koca bir burnu sahiplenmekte beis görmüyordu? 
 
Soru can alıcıdır… Gerçek ÅŸudur ki Türkiye’de “sol”, mesele Ä°slâm’a, bilhassa da Türkiye’nin çaÄŸlar boyu temsil ettiÄŸi Ä°slâm’a gelip dayandığı anda, bütün muvazenesini kaybederek tüm çehresini ortaya koyuverir. Anlattığım vakıa, bunun bir misalidir. Oryantalizm, oryantalizmdir; bunu onlar da pekâlâ bilir ama mesele, Türklerin temsil edegeldiÄŸi Ä°slâm’a dayandığı anda, birden içlerindeki, o çok küçümsedikleri “ÅŸark kurnazlığı” ortaya çıkar ve sözlüklerden “Åžarkiyatçılık” karşılığını bulurlar. Bu konuda E. Said de Metis Yayınları’ndan farklı bir görüntü sunmaz. Zira o da bir ‘solcu’ olarak 1978’lerin ÅŸartlarında Batı’nın DoÄŸu araÅŸtırmalarındaki siyasî manipülasyonu ifÅŸa etmekten geri durmasa da sosyalist SSCB’nin Türk boylarını paramparça etmekle sonuçlanan ‘ilmî’ çalışmalarının bahsini açmaya yeltenmez. Onun dile getirdiÄŸi oryantalizm, 19. ve 20. yüzyıl boyunca yol alan modern dönem oryantalizminin görünümüdür. O, bu noktada N. Chomksy ve T. Ali ile benzeÅŸir. Bu üç entelektüel, Batı’nın Ä°slam’a yönelik zulmünün sadece iÅŸlerine gelen konjonktürel görünümlerine eleÅŸtiri getirirler. AlıklaÅŸtırılan bütün bir Arap milletine deÄŸil de sözgelimi sadece Filistin’e odaklanırlar. Filistin ve Araplar da dâhil diÄŸer tüm Ä°slâm milletleri için Türkiye’nin tarihî rolü gündeme geldiÄŸindeyse üçü birden deÄŸiÅŸir ve Türkiye karşıtı oluverirler.
 
Postmodernizmin siyasî adlandırmasından ibaret olan küreselleÅŸmenin, Kürtlerin, vaktiyle modern dönem Batı hegemonyası uÄŸruna Ermenilerin kullanıldığı gibi bugün nasıl kullandığını elbette bilirler. Kürtler, onların umurunda deÄŸildir. Siyasal Ä°slam’ın Söylemi yazarı B. Lewis gibi düşünerek Türkler etrafında bir defa daha oluÅŸabilecek bir Müslüman birliÄŸine karşı olmak adına, o çok afili duran entelektüel pozlarını bırakırlar. Maalesef Türk solu da nicedir buradaki rolünü, can u gönülden benimsemiÅŸtir. Tarihin tanıklığıyla görülen bu davada onlar da tarihe sırt çevirirler. Davanın, yüreÄŸi olanın yüreÄŸini burkan gerçeÄŸine deÄŸil salonlar, bilboardlar, turistçe gezmeler ile yatak odası, mutfak ve tuvalet arasında geçen konforlarına odaklanmışlardır. 
 
SAÄ°D’Ä°N DE RUHUNU Ä°NCÄ°TECEK BÄ°R SEVÄ°YE
 
Tarık Ali’nin Edward W. Said ile KonuÅŸmalar adını taşıyan kitabını elime alıncaya kadar düşüncelerim bu yönde idi. DeÄŸiÅŸmedi... Tarihin tanıklığıyla nihayetlenmiÅŸ bir davadan bahis açıyoruz. Davada mücrimlerin suçu sabit ama hâkim ve alık hale getirilmiÅŸ seyirciler, suçlunun suçuna müptela olmuÅŸ. Kitabın ön kapağında yer alan “Yorulmak bilmez, çabuk öfkelenen ve müthiÅŸ çekici Said, dünyanın her köşesinde takipçilerini ve hayranlarını peÅŸinden sürüklüyor” ifadeleri, ABD’nin siyasî çıkarı için bir kurgu olan küreselleÅŸmenin, Said’in de ruhunu incitecek bir seviyesi olarak duruyor zaten. T. Ali’nin, N. Chomsky ile beraber Gezi Olayları sırasındaki ÅŸark kurnazı fırsatçılığı tüm bunları gösteriyor aslında. Batı’da, kendilerine açılmış alanın sınırları içinde faaliyet göstererek, Batı’nın DoÄŸu’ya zulmünü deÄŸil ama hatalarını, entelektüel tatminin doruklarına vararak yaÅŸayan Ali ve Chomsky, Türkiye’nin tarihî rolünü benimsemesi halinde o çok beslendikleri Oryantalizm mönüsünden -tüm sömürgeciler gibi- biliyorlar ki nasiplenemeyeceklerdir. KuÅŸkusuz Said, fikrin namusuna Ali ve Chomsky’den daha fazla sahiptir ve elbette onu bu iki isimle kıyaslamamak gerekir. Bu yüzden Tarık Ali’nin söyleÅŸisi, kitabın Avrupalı yayıncısının övgüsünün aksine David Barsamian’ın Kültür ve DireniÅŸ adını taşıyan söyleÅŸileriyle kıyaslanamaz. Said, Filistin meselesinin sadığıdır ve şöyle bir cümleyi Tarık Ali için deÄŸil Barsamian için saklar: “Ä°sraillilerin Filistinlileri bir halk olarak görmeme politikası kesinlikle süreklilik arz etmektedir. Bu politikanın arkasında yatansa, irrasyonel bir temele dayanan geçmiÅŸin kazılıp önlerine konacağı korkusudur.” 
 
ELEÅžTÄ°RÄ° MÄ° TESPÄ°T MÄ°? 
 
E. Said’in bu mühim tespiti, Batı’nın Ä°slâm dünyası içinde Türkler mevzu bahis olduÄŸunda duyduÄŸu korku için de geçerlidir. ABD ve AB, sadece oryantalizm çalışmalarının gündeme gelmesi noktasında deÄŸil siyasî tüm alanlarda yaÅŸanan zamanı, tarihin tanıklığından korumaya çalışmaktadır. Bunun için de oryantalizmi, yaÅŸadığımız zamanda yeni bir hale büründürmektedir. Artık oryantalizm çalışmaları, Batılılar eliyle deÄŸil Pakistan kökenli Tarık Ali örneÄŸinde görüldüğü gibi Müslüman ülkelerden çıkmış isimler eliyle yürütülmektedir. DoÄŸrusu bu çok daha pratik, maliyeti düşük ve etkili bir yoldur. Eskiden Fransız hariciyesi OrtadoÄŸu’daki siyasî, sosyal hassas noktaları tespit için kendi içinden araÅŸtırmacılar yetiÅŸtirirdi. KüreselleÅŸmenin güdümündeki Oryantalizm sürecinde ise Hamit Bozarslan’ın OrtadoÄŸu ile ilgili çalışmaları onlar için bu iÅŸi fevkalade yerine getirmektedir. Bozarslan, OrtadoÄŸu: Bir Åžiddet’in Tarihi’nde, OrtadoÄŸu’ya ÅŸiddetin Batılıların geliÅŸiyle geldiÄŸi gerçeÄŸini gizleyebilmek için çalışma alanını 1900’lerden baÅŸlatır. Bu tarihlerden önce, o coÄŸrafyada, çaÄŸlar boyu Türklerin saÄŸladığı sükûneti böylelikle ifade etmemiÅŸ olacaktır. Benzer durum Cihan TuÄŸal’ın çalışmaları için de geçerlidir. Pasif Devrim: Ä°slami Muhalefetin Düzenle Bütünlemesi adlı çalışmasında TuÄŸal, Ak Parti’nin Ä°slamî muhalefeti, küresel çaÄŸa uyumlandırdığı görüşünü ileri sürer. EleÅŸtiri mi tespit mi olduÄŸu belli olmayan bu cinsiyetsiz görüş, küreselleÅŸmenin amaçlarının gerçekleÅŸtiÄŸini gösterir ki bu da ABD ve AB’nin iÅŸine gelecek bir durumdur. Bu, eÄŸer böyleyse, TuÄŸal’ın bundan sonra Türk Modelinin Çöküşü: Arap Ayaklanmaları Ä°slami Liberalizmi Nasıl Yıktı gibi çalışma yapmasını, çalışma alanlarını serbest iradesiyle seçen bir akademisyen, entelektüel için anlamsız kılar. Maalesef TuÄŸal da Bozarslan gibi, sosyal bilimlerin çalışma alanlarını ABD’nin siyasî çıkarlarına göre düzenleyen küreselleÅŸmenin, kendilerine “biz kendi aklımızca düşünüyoruz” vehmi verilen onlarca akademisyeninden sadece biridir. KüreselleÅŸme, sosyal bilimcileri farklarına bile varamayacakları ÅŸekilde manipüle etmektedir. Bunu öylesine iyi yapmaktadır ki Türkiye’de küreselleÅŸmeye sosyalist, Kemalist söylemlerle itiraz etme erdemlerini gösterebilen Sezgin Kızılçelik, Åžengül HablemitoÄŸlu gibi kıymetli akademisyenler de siyasî hedefin Türkiye olduÄŸunu fark etmelerine karşın, Türkiye’nin Müslüman kimliÄŸi, bir tarihi kader olarak karşılarına çıktığında, karşıtlarına benzediklerini göremez hale gelebilmektedir. Nitekim böyle düşünenler, ABD’nin “ılımlı Ä°slam” projesine karşı çıkmaktadırlar. Öte yandan aynı ÅŸekilde Türkiye’nin tarihin içinden gelen kimliÄŸinin Ä°slamî sorumluluklarını üstlenmesine de karşıdırlar. Tarihte Türkiye’nin temsil ettiÄŸi ÅŸekliyle üstlenilmiÅŸ her vazifeyi onlar da kolayca köktendincilikle, cihatçılıkla, siyasal Ä°slam ile ifade edebilmektedirler. ABD, AB, Rusya ve Çin, kendi siyasî misyonlarını üstlenince bunda bir sorun görmeyenler, Türkiye kendi sorumluluklarını üstlenince, onu bu ortak dile suçlamaktadır. Türkiye, gerçek bir entelektüel için bir kez daha bir turnusoldür.  
 
YENÄ° Ä°DEOLOJÄ°K VAZÄ°FE
 
KüreselleÅŸme, misalleri ile göstermeye çalıştığımız gibi, oryantalizme yeni bir ideolojik vazife yüklemiÅŸtir. Bu, Ian Watt’ın Yeni Oryantalistler kitabında anlattığı gibi “içinden çıktığı topluma yabancılaÅŸmış Orhan Pamuk” portresindeki gibi basit deÄŸildir. Batı, Thierry Hentch’in Hayali DoÄŸu kitabında ifade ettiÄŸi ÅŸekliyle geçmiÅŸte, kasıtlı ÅŸekilde, irrasyonel DoÄŸu’sunu anlatagelmiÅŸtir. Oryantalizm, bu ideolojik durumun adıdır. Bugün ise Batı’nın gündeminde yine Türkiye vardır. Oryantalizmin yüzyıl önceki ÅŸekliyle Türkiye ile mücadele edilemezdi. Oryantalizmin küreselleÅŸme çağındaki yeni sürümü, bakalım Batı’nın iÅŸine yarayacak mı…
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.