Sosyal Medya

Düşünce Platformu

İnsan hakları krizdedir! / Cevdet Said

Öncelikle şu hususu belirtmemiz gerekir ki, insanlık tarihini ve tarih boyunca insanlıkta meydana gelen gelişmeleri bilmeyenler, insanın kadrini ve kıymetini asla takdir edemeyecektir. Bilmemiz gereken ikinci husus, nebilerin insan hakları alanında getirmiş olduğu ilkeleri hakkıyla anlamamız gerektiğidir.



Cevdet Said

Öncelikle ÅŸu hususu belirtmemiz gerekir ki, insanlık tarihini ve tarih boyunca insanlıkta meydana gelen geliÅŸmeleri bilmeyenler, insanın kadrini ve kıymetini asla takdir edemeyecektir. Bilmemiz gereken ikinci husus, nebilerin insan hakları alanında getirmiÅŸ olduÄŸu ilkeleri hakkıyla anlamamız gerektiÄŸidir.

Ä°nsan hakları kavramı Batı medeniyetin ortaya koymuÅŸ olduÄŸu bir kavram olup enbiyanın mesajlarında bunun karşılığı “insanlık ödevleri”dir. Cezayirli düşünür Malik bin Nebi bu konuda ÅŸunları söylemektedir: “Burada diyalektik bir iliÅŸki söz konusudur; görevlerimizi yerine getirirsek haklarımızı bulacağız, bunlar yeryüzünde yoksa bile gökten inecektir.” Keza o şöyle demektedir: “Bir medeniyet çökmeye baÅŸladığında haklardan dem vurmaya baÅŸlanır. Oysa yola koyulurken ödevleri yerine getirmeye odaklanılmıştır.” Ä°ÅŸte bu yüzden bütün nebiler görevlere sımsıkı yapışmışlar ve iÅŸe buradan baÅŸlamışlardı. Zira görevi terk edemezsiniz, ancak hakkınızdan feragat edilebilirsiniz, bu da ihsan (iyi ve güzel davranış) olarak takdir edilir. Oysa görevini mutlaka yerine getirmen gerekir.

Buradan hareketle diyebiliriz ki; hak, karşı tarafın size karşı görevi, görev de karşı tarafın sizin üzerinizdeki hakkıdır. Bu yüzden sahabiler baÅŸkalarının kendi üzerlerine terettüp eden haklarını titizlikle sorguluyorlardı. Mesela, kadının kocası üzerindeki hakları (alacakları) nelerdir? Yoksulların zenginlere düşen hakları (onlar üzerinde tahakkuk eden alacakları) nelerdir?... Buna benzer soruları kendilerine sürekli soruyorlardı. Anlatıldığına göre ÅŸiddetsizlik felsefesini benimsemiÅŸ olan Gandhi, insan haklarının tartışılacağı bir toplantıya davet edildiÄŸinde ÅŸu cevabı vermiÅŸ: “Ä°nsanın görevlerini tartışmak için toplandığınızda haber edin, o zaman davetinize icabet ederim.”

Ä°nsanlık görevlerini anlama konusundaki bu gerilemenin sebeplerini ÅŸu örnekte gayet açık görebileceÄŸimizi düşünüyorum: “Rüşd”ü (olgunluk, doÄŸruluk ve dürüstlüğü) kaybettikleri ve gerisin geriye eski imtiyazlara döndükleri vakit Ä°slam Âlemi gerilemiÅŸtir. Zira kanunlar yalnızca zayıflara uygulanırken imtiyazlı kiÅŸilere uygulanmamaya baÅŸlanmıştı. Oysa bu tutum, tüm enbiyanın ortadan kaldırmak için gönderildiÄŸi bir ÅŸirk türüdür. Nitekim nebiler insanlık yolculuÄŸunun mihverine bu anlayışı yerleÅŸtirmek için mücadele etmiÅŸ, ÅŸirki asla bağışlanmayacak bir günah olarak insanlığa öğretmiÅŸlerdir.  

Avrupalıların başına da aynen bizim başımıza gelenler gelmiÅŸtir. Çünkü ‘aydınlanma’ çağı Avrupa’da insanın ve toplumun yasalarını keÅŸfetmiÅŸ büyük düşünürler marifetiyle baÅŸlatılmıştı. Bu düşünce onları OrtaçaÄŸ karanlığından çıkartmıştı. Ama çok geçmeden onlar da geriye döndüler. Çünkü insanlar arasında eÅŸitlik olduÄŸunu kabullenemediler ve kibirlerine yenik düştüler. Ä°nsan haklarına ihracı mümkün olmayan yerel mallar muamelesi yaptılar. Modernitenin ve postmodernitenin açmazı iÅŸte bu imtiyazlara dönüş arzusu olmuÅŸtur. Böylece aydınlanma dönemi daha derin bir karanlığa gömülmüş oldu. “Veto hakkı” (saçmalığı) iÅŸte bu geriye gidiÅŸin sonucunda doÄŸmuÅŸtur.

İşte bütün bu gerekçelerle diyoruz ki; insan hakları darboğaza girmiş durumdadır. Çünkü insanlık görevleri darboğazdadır. Tarihin bize gösterdiği sonuçlar, ödevlerini yerine getiren insanoğlunun haklarına da kavuştuğunu açıkça ortaya koymuştur. Görevlerini yerine getirmekten imtina ederek sadece haklarını talep edenlere kim nereden hangi hakları verebilir ki?

Adalet ve demokrasi dengesi müstazaf (ezilen zayıf ve savunmasız bırakılan) halkların bilinçlenmesiyle kurulabilecektir. Zira müstekbirler (kibirli sömürgeci kodamanlar) hiçbir zaman imtiyazlarından vaz geçmek istemeyecektir. Geri kalmış toplumların kendi üzerlerindeki haklarını (alacaklarını) da hep görmezden geleceklerdir. Zira kodamanların dünyasında işler böyle yürümektedir. Onlar için ne hakların ne de ödevlerin bir değeri vardır! Bu değerler onlar için küçük ihlalcileri kovuşturmak maksadıyla büyük ihlalciler tarafından kullanılan birer silah olmaktan ibarettir!

Görevin manasını kavramadığı sürece insanoğlunun hak sahibi olması mümkün değildir!

DÄ°RÄ°LÄ°Åž POSTASI

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.