Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Åžuurla oynanmayacak oyunlar

Telefonları için fellik fellik şarj cihazı arayan insanlar, her geçen gün, krize girip kendini parçalarcasına etrafta uyuşturucu arayan bağımlılara daha çok benziyor.



Gökhan Özcan - Yeni Şafak

Åžuur dediÄŸimiz ÅŸey, öncelikle bize, idrakimize, aklımıza, kalbimize set çeken, bunlarla irtibatımızı koparan ya da zayıflatan ÅŸeylere karşı uyanık olmamızı saÄŸlayan ÅŸey olsa gerektir. Bizi sürekli kontrol eden, düşüncelerimizi, tasavvurumuzu, hayallerimizi, hissediÅŸlerimizi kendi gözetiminde ÅŸekillendiren, yoÄŸuran, bütünlükten uzaklaÅŸtırarak parçalayan ‘maksatlı’ bir iletiÅŸim ağının içinde baÄŸlı, bağımlı, mahsur tutan bir devasa mekanizmanın saldırısı altındayız. Demek ki ÅŸuurumuz, bizi bu saldırılardan uzak tutamayacak kadar devre dışı kalmış, bırakılmış durumda... Bu herhalde insanlık tarihi boyunca ‘insan’ın uÄŸradığı en ağır, en tahripkar belalardan biri... Bu derece ÅŸuursuzlaÅŸmak, ancak bunun farkında dahi olmayacak kadar ağır ve derin bir uykuda olmakla mümkün... Hepimizi az ya da çok kendine bağımlı hale getiren bütün bu kara düzen kurulmadan önce, bizi doÄŸrunun ve yanlışın farkında kılan ÅŸuurlarımız hedef alındı. Åžuur dediÄŸimiz ÅŸey, bir zihniyetin, bir anlama biçiminin, bir hissiyatın, bir idrakin kelimeleriyle örülüyor, dokunuyordu. Hiçbiri dolaşımdan çekilmeden bütün o kelimelerin, kavramların içleri sinsice boÅŸaltıldı, bizler de küçük küçük dozlarla verilen bu zehrin müdavimi ve hatta gönüllüsü olarak ÅŸuur giderici bu sürece kendi çapımızda katkı saÄŸladık. Sonra bu oyunun yeni bir safhasına geçildi; bu ÅŸuursuzlaÅŸma halini bize insanoÄŸlunun yeni ufuklara doÄŸru ilerlemesi gibi gösteren illüzyonlar oluÅŸturuldu. Sandık ki o tekno-aÄŸa ne kadar baÄŸlı kalırsak, yeni ve göz kamaÅŸtıracak kadar aydınlık bir dünyada o kadar yerimizi alırız. Zihinlerimizi, vaktimizi, kendimize ait bütün özgün hissediÅŸlerimizi, yani ÅŸuurumuzu emerek çalışıyordu oysa bu karanlık mekanizma... Åžimdi hepimiz az ya da çok bağımlıyız, her bağımlı kadar da ÅŸuursuz, yani savunmasız!

Bir yerden sonra tuşlara dokunan parmakların sahibi biz değiliz, o tuşlar vasıtasıyla oluşturduğumuz kurgusal kişiliğimiz... Ve o yalan karışmış karakter, eziyor ve giderek daha da ezecek gerçek kişiliklerimizi... Çünkü kendi yatağında akmak zorunda olan bir hayat, her yöne akmaya müsait olan bir kurgu ile rekabet edemez.

“KeÅŸke hayatımız da ekranlardaki kadar renkli olsa!” dedi masanın başındaki. “Hangi hayatımızdan sözediyorsun?” diye sordu çayından bir yudum alan.

Nihayet herkesi bir hücreye kapatmayı başardılar. Duvarları görünmüyor sadece!

Telefonları için fellik fellik şarj cihazı arayan insanlar, her geçen gün, krize girip kendini parçalarcasına etrafta uyuşturucu arayan bağımlılara daha çok benziyor.

“Yine insanlar özgün ve dahi makineler düşlüyorlarsa, kendi özgünlüklerinden umut kestikleri ya da bundan vazgeçip üçüncü ÅŸahıs olan makineler aracılığıyla bu özgünlükten yararlanmayı yeÄŸledikleri içindir. Çünkü bu makinelerin sunduÄŸu ÅŸey düşüncenin gösterisidir; insanlar da makineleri kullanarak kendilerini düşüncenin kendisinden çok düşüncenin gösterisine verirler” demiÅŸ ‘Kötülüğün Åžeffaflığı’nda Jean Baudrillard.

Sadece kalbinin bağımlısı olan insanlar da var.

“Hakikatin sesini kısmadan” dedi meczup, “ÅŸunca gevezelik duyulur mu sanırsın!”

kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.