Sosyal Medya

Güncel

Elmalılı tefsirini kim yaptırdı - Hayrettin Karaman

“Gazi M. Kemal, Kur’an-ı Kerim’i bazı İslâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur’an’ın Arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur’ân’ı da İslâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.”



 
Hayrettin Karaman - Yeni Åžafak
 
"Atatürk kendi cebinden parasını vererek Kur’an-ı Kerim’i Elmalılı M. Hamdi Efendiye tercüme ettirmiÅŸ, böyle bir kiÅŸi Kur’an’ı yasaklar mı?” diyorlar.
 
 
Demir perde gerisinde bir zamanlar Kur’an’ın bulundurulması da yasaklanmıştı. Perde yıkılınca ilk ziyaretimizde bolca Mushaf götürmüştük. Bunları Mushafsız kalan Müslümanlara dağıtırken gözyaÅŸlarımızı tutamadığımız hatıralar yaÅŸadık.
 
Türkiye’de ise Mushaf (Kur’an-ı Kerim) bulundurmak yasaklanmadı, ancak Kur’an’ı okutmak ve öğretmek yasaklandı. 1940’lı yıllarda mahallelerde bazı kadın hocalar ablalarımıza Kur’an okumayı öğretirlerdi, ama bu yasaktı, ikide birde o evler basılır, suç aleti Mushaflar ve cüzlere el koyulur, hoca kadınlara da eziyet edilirdi. O yıllarda çocuk yaÅŸta iken ben bunları gördüm ve yaÅŸadım.
 
1950’den önce Arapça öğrenmek üzere Kur’an kursu hocama müracaat ettim, “Arapça dersi vermek yasaktır, ben memurum, ekmeÄŸimden olurum, filan hoca bakkallık yapıyor ve gizli olarak da Arapça okutuyor, ona git” dedi. O hocaya gittim, “Bir sarf cümlesi (Arapça gramer kitabı) bul da gel” dedi, üç gün Çorum’u altüst ettim, yaÅŸlı veya vefat etmiÅŸ hocaların çocuklarına baÅŸvurdum, böyle bir kitap bulamadım. “Sizin babanız, dedeniz medrese hocası idi, onun kitapları nerede?” diye sorduÄŸumda, “Korkudan gömdük, yok ettik” diye cevap verdiler.
 
Yasağa rağmen ezanı aslına uygun olarak okumaya devam eden köylere bir memur geldiğinde korkudan ezan Türkçe okunur, Mushaf ve din kitapları da saklanırdı.
 
Peki genel durum böyle iken Elmalılı M. Hamdi Yazır’a Kur’an tefsiri, Mehmed Akif’e de Kur’an tercümesi vazifesini kim, niçin verdi?
 
Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Buhari-i Åžerif’in ve dini kitapların Türkçeye çevrilerek yayınlanması; 1. Meclis’in “sarıklıları” arasında sayılan EskiÅŸehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi’nin meclise verdiÄŸi 21.02.1341 tarihli takrir ile mümkün olabilmiÅŸtir.
 
10 Ekim 1925 tarihini taşıyan orijinal belgeye göre Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nca, Mehmed Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır’a, hizmetlerine karşılık biner lirası peÅŸin olmak üzere 6 bin lira ödeme yapılacağına dair BeyoÄŸlu 4. Noteri’nde yapılan, altında Mehmed Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır’ın yanı sıra Diyanet Ä°ÅŸleri Riyaseti adına Aksekili Ahmed Hamdi Efendi’nin imzaları bulunan sözleÅŸme vardır. Yani parayı Diyanet ödemiÅŸtir. (Kadir ÇandarlıoÄŸlu, Belgelerle Gerçek Tarih).
 
M. Kemal’in Kur’an’ı baÅŸkalarına tercüme ettirmek istemesinin asıl sebebini ise iki tanıktan dinleyelim:
 
1932-1933 yıllarında Ankara’da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles H. Sherrill’in hazırladığı ve Atatürk’ün kendi aÄŸzından dinle ilgili görüşlerini içeren rapor ilk kez Toplumsal Tarih dergisinde araÅŸtırmacı yazar Rıfat N. Bali’nin hazırladığı yazıda yayımlandı. Konumuzla ilgili kısım şöyle:
 
“Bu sözlerim Kur’an’ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi için nasıl ve neden telkinde bulunduÄŸu konusunda konuÅŸmasına sebep oldu ve bu mevzuda yepyeni bir ufuk açtı. Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduÄŸu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceÄŸini söylüyor. Kur’an’dan alınan bir Arapça bölüm okudu (Tebbet suresini okumuÅŸ). Bu duada (surede) Hz. Muhammed amcası ile amca kızının yaptıkları bir ÅŸeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. ‘Düşünen bir Türk’ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceÄŸi dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. Bu fikrini geliÅŸtirdikçe ben de gitgide Kur’an’ın Türkçe okunmasını teÅŸvik etmesinin sebebinin Kur’an’ın Türkler arasında gözden düşmesi olduÄŸu neticesine varıyorum” (Radikal, 06/09/2006).
 
Kâzım Karabekir PaÅŸa’dan:
 
“…Ziyafete M. Kemal PaÅŸa da, ben de davet edilmiÅŸtik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen M. Kemal PaÅŸa Heyet-i Ilmiye’nin ÅŸimdiye kadarki mesaisi ile ilgili görünmeyeni ‘Kur’ân’ı Türkçeye aynen tercüme ettirmek’ arzusunu ortaya attı. Bu arzusunu ve hatta mücbir (zorlayıcı) olan sebebini baÅŸka muhitlerde (çevrelerde) de söylemiÅŸ olacaklar ki, o günlerde bana Åžeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar ÅŸu malûmatı vermiÅŸlerdi:
 
“Gazi M. Kemal, Kur’an-ı Kerim’i bazı Ä°slâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur’an’ın Arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de iÅŸi alaya boÄŸarak aklınca Kur’ân’ı da Ä°slâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.”
 
(Yani M. Kemal’in bir meal -tefsir deÄŸil- yaptırmak istemesiyle, Meclisin de ondan bağımsız olarak bir tefsir/meal yapımı için takrir vermesi ayrı ÅŸeylerdir.)
 
 “Bazı yeni simalardan da bahsettikleri gibi bu akÅŸam da bu fikre mumaÅŸaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal PaÅŸa’ya şöyle cevap verdim:
 
“Devlet reisi sıfatıyla din iÅŸlerini kurcalamaklığınız içerde ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. Ä°ÅŸi alâkadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele, ÅŸunun bunun içinden çıkabileceÄŸi basit bir iÅŸ olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de iÅŸe karışabileceÄŸi göz önünde tutularak içlerinde Arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf deÄŸerli ÅŸahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, Ona göre bunları harekete geçirmelidir.
 
 M. Kemal, “Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malûmdur. DoÄŸrudan doÄŸruya tercüme edivermeli…”   fikrini ortaya atınca buna karşı şöyle konuÅŸtum:
 
“Müstemlekeleri (sömürgeleri) Ä°slâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur’ân’ı dillerine tercüme ettirmiÅŸlerdir. Ä°slam dinine ve Arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada Maarif (öğretim ve eÄŸitim) programımızı tespit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdanî olan din bahsinden deÄŸil, ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kur’an’ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur.”
 
M. Kemal PaÅŸa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı: “Evet Karabekir! Arap oÄŸlunun (haÅŸa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını/ yalanlarını) Türk oÄŸullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceÄŸim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…”
 
Kaynaklar:
 
Kâzım Karabekir, Kâzım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: UÄŸur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 93, 94.  M. ArmaÄŸan, Karabekir’in Gözüyle KurtuluÅŸ Yılları (1922-1933) Kızıl Pençe, Ä°st. 2013, s. 101-103)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.