Sosyal Medya

Kürsü

Ä°slam medeniyetinin doÄŸuÅŸunu kutlamak

“De ki: Elbet ben de sizin gibi ölümlü bir insanım: Bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, işte o Allah’ı razı eden imanına layık işler yapsın ve Rabbine kulluk ederken hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!” (Kehf 18:110).



Fethi Güngör

Kutlu DoÄŸum Haftası’nın bir FETÖ projesi olduÄŸu yönündeki ithamlar karşısında Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı Basın MüşavirliÄŸi yazılı bir açıklama yaptı:

 

Hz. Peygamber’i doÄŸru anlamak ve sünnetini günümüze taşımak

“Kutlu DoÄŸum, 28 yıl boyunca tefekkür dünyamıza hayat vermiÅŸ, “Hazreti Peygamber’i anmaktan anlamaya” düsturuyla geliÅŸmiÅŸ ve milletimizin yakın tarihinde yer etmiÅŸ bir haftadır. BaÅŸkanlığımızın Türkiye’deki ilahiyat birikimiyle istiÅŸare ederek planladığı ve yürüttüğü bu uygulamanın, Sevgili Peygamberimizin rahmet mesajlarını toplumumuzun her kesimine ve gönül coÄŸrafyamıza ulaÅŸtırmaktan baÅŸka hiçbir gayesi olmamıştır. 28 Åžubat süreçlerinde eleÅŸtirilen, 27 Nisan bildirilerine konu edilen Kutlu DoÄŸum’un karanlık bir terör ve din istismarı hareketi olan FETÖ ile hiçbir ilgisi yoktur.

Mevlit Kandili’nin alternatifi deÄŸil mütemmimi olan Kutlu DoÄŸum Haftası, Sevgili Peygamberimizi doÄŸru anlamak, onun sünnetini bugüne taşımak, onun hayat tarzını çocuklarımıza ve gençlerimize tanıtmak, günümüz problemlerine nebevi referanslarla çözüm aramak amacıyla ortaya çıkmış ilmî bir haftadır. Yaygın eÄŸitim faaliyeti ÅŸeklinde tasarlanan bu haftanın, dinin asıllarına sonradan eklemelerde bulunmak gibi bir gayesi olmadığından bidat olarak nitelenmesi son derece anlamsızdır… BaÅŸkanlığımız, her sene bir bilgi, aydınlanma ve irfan ziyafetine dönüşen Kutlu DoÄŸum Haftası’nın istismar edilmesine, kuralsızca eleÅŸtirilmesine ve itibarsızlaÅŸtırılmasına müsamaha göstermeyecektir.” (1).

İnsanlığa sunulmuş en güzel örneğin doğumuna sevinmek

Bilge Önder Aliya’nın Saraybosna’da 1981 yılında katıldığı bir mevlit toplantısında yaptığı konuÅŸmayı, insanlığın Son Nebi’sini (as) daha iyi anlamaya katkı sadedinde hatırlamamızda yarar var:

“1410 sene evvel bugün Ä°slam’ın habercisi, Peygamberimiz Muhammed (sas) doÄŸdu.

Dünya genelinde milyonlarca Müslüman gibi, burada onun hatırasını canlandırmak için toplandık. Bunu tapınmak için deÄŸil sevgiden yapıyoruz. Çünkü biz Müslümanlar sadece Allah’a taparız.

Özellikle Kur’an’ın da ifade ettiÄŸi gibi kendi hayatımız için en güzel örnek Hz. Peygamber olduÄŸundan, onun verimli hayatının bazı hadiselerini hatırlamak için bu bir fırsattır.

Peygamberimiz itibarlı fakat fakir KureyÅŸ kabilesine mensup HaÅŸimi ailesinde doÄŸdu. Åžerefli ve zarif bir kadın olan annesi Âmine’nin çok erken ölümü, genç Muhammed’in yetim hayatı, korumaları altında büyüyüp yetiÅŸtiÄŸi dedesi Abdulmuttalib’in ve ardından amcası Ebu Talib’in ona olan sevgisi hakkında çarpıcı kıssaları duymayan Müslüman azdır. Çocukken dinlediÄŸimiz bu kıssalardan bazı detaylar, gözyaÅŸlarımızın dökülmesine sebep oluyordu ve çoÄŸumuz için bunlar çocukluÄŸumuzun en dikkat çekici hatıraları olarak kalmıştır.

Gençlikte oluÅŸan bu temel tasavvur üzerine daha sonra çok sayıda baÅŸka bilgiler eklendi ve böylece her birimizin hayalinde Allah Rasulü hakkında elde ettiÄŸi, onu nasıl gördüğü ve nasıl hayal ettiÄŸi hususundaki tasavvuru tamamlanmış oldu.” (2).

Ä°yi bir eÅŸ, iyi bir yönetici, iyi bir insan ve iyi bir davetçi olabilmek için Rasulullah’ı örnek edinmek

“Onu çeÅŸitli konumlarda görüyoruz: Hz. Hatice’nin mutlu ve heyecanlı eÅŸi, Hira tepesinde düşüncelere dalmış bir derviÅŸ, Uhud meydanında cesur bir komutan, Hudeybiye’de mahir bir diplomat, ölen dostunun mezarında gizli gizli aÄŸlayan doÄŸal bir insan ve her ÅŸeyden evvel, misyonunun dünya için önemine sarsılmaz bir biçimde inandığı için o zamanki bilinen dünyanın dört bir tarafına mesajlar gönderen bir davetçi olarak görüyoruz.

Genelde birbirini devre dışı bırakan bütün bu sıfatlar, beceriler ve güçler tek bir insanda, Allah Rasulü Muhammed’in (s) ÅŸahsında birleÅŸmiÅŸ oldu. EÄŸer Ä°slam beden ve ruhtan oluÅŸan ve birbirine karşıt güçlerin armonisi ise, o zaman Muhammed (sas), getirdiÄŸi ve dünyaya ilan ettiÄŸi bu bilimin en mükemmel timsalidir. Kur’an Hz. Muhammed’in karakterini bu insani tarafını sürekli olarak ön plana çıkardığı ve onun sadece bir insan olduÄŸunu her zaman ve yeniden vurguladığı zaman, o peygamberi aÅŸağılamamakta, aksine insanı yüceltmektedir. Çünkü -Kur’an’a göre- o ne bir aziz ne de bir melektir, Allah’ın yarattıkları içinde en yüksek örneÄŸi oluÅŸturan bir insandır. Muhammed (sas) bir insandı, daha evvel ve daha sonra var olanlar arasındaki en büyük insan.

Hz. Muhammed yakışıklıydı fakat manken deÄŸildi. Ä°yi idi fakat sinik deÄŸildi. Cesurdu fakat acımasız deÄŸildi. Akıllı idi fakat filozof deÄŸildi. Basiretliydi fakat hayalperest deÄŸildi. Israrcı idi fakat inatçı deÄŸildi. Bilgeydi fakat ukala deÄŸildi. Bütün bunlar onun ÅŸahsında ideal ölçüde mevcut idi ve bu üstün ÅŸahsiyetin temelinde Hz. Muhammed’in çevreyi fetheden gücünün sırrı yatmaktaydı…” (2).

Allah’ın yasalarının tüm insanlar için geçerli olduÄŸuna inanmak ve imtiyaz vehmetmemek

“Vahiy hariç, Muhammed’in (sas) başına gelen hiçbir ÅŸey olaÄŸanüstü ve insanlık üstü deÄŸildi. Öyle olması da gerekmezdi zaten. Çünkü o, burada, yeryüzünde bulunan insanlara, onları oldukları gibi kabul ederek geldi. Aynen bizim gibi o da korku, arzu ve acı hissediyordu. Müslüman ordusu maÄŸlup ve Hz. Peygamber yaralı olduÄŸu hâlde Uhud’da yaÅŸanan dram, Allah’ın kanunlarının (sünnetullah) deÄŸiÅŸtirmediÄŸini -ki bu kanunlar Müslümanlar için de aynen geçerlidir- Müslümanların da çalışıp mücadele etmeleri gerektiÄŸini, hattâ, eÄŸer baÅŸarmak istiyorlarsa akıllı çalışmaları ve mücadele etmeleri gerektiÄŸini bize göstermektedir. Allah, çalışmaksızın ve mücadele etmeksizin elde edebilecekleri, sadece onlara mahsus bir ÅŸey hazırlamış deÄŸildi. Bu sadece Uhud’un mesajı ve ibreti deÄŸildir. Bu aynı zamanda bütün Ä°slam’ın ve Allah Rasulü’nün hayatının da mesajıdır. Yani Hz. Muhammed’in hayatı ‘beÅŸerî’ idi. Ancak kelimenin en iyi anlamında ‘beÅŸerî’ idi.

Hz. Muhammed (s) büyüyüp çalışma gücüne kavuştuğu anda hemen faydalı bir iş aramaya başladı. Parası yoktu ve bu konuda dedesi de yardımcı olamıyordu. Bu sebeple amcasının deve ve koyunlarını otlatmaya karar verdi ve bazı komşularına da sürülerine bakmak için hazır olduğunu söyledi. Bu, dedikoduya sebep oldu. Bazı zengin akrabaları buna karşı çıktı. Çünkü bu onların şanını zedeliyordu. Zira sürü bekçiliği kölelerin ve fakir kızların işiydi. Fakat Muhammed (s) engellenmeye izin vermedi. İşini zevk alarak yapmaya devam etti. Çünkü bu iş ona çocukluğunu hatırlatıyordu ve onu istediği kadar düşünebildiği ve gözlem yapabildiği tabiata yaklaştırıyordu.

Hz. Muhammed’in hayatının bu detayını özellikle zikrediyoruz. Çünkü bu bize, Muhammed’in (sas) karakterinin önemli bir çizgisi hakkında bilgi vermektedir. Yani, o kibirden ve sahte onurdan tamamen özgür idi. Kavramlar ve varlık içinde hakikati ve özü seviyordu. Ölene dek de böyle kaldı. YaÅŸlandığı ve zaferi elde ettiÄŸi, halkının lideri olarak bütün Arabistan’ın tartışmasız hâkimi olduÄŸunda, özünde, Mekke civarındaki ovalarda sürüler güden fakir bir çoban iken olduÄŸu aynı insan olarak kaldı. O zaman da onun evi en mütevazı evlerden idi, onun yemeÄŸi ise çoÄŸu zaman arpa ekmeÄŸi ve bir avuç hurmadan ibaret idi. Kendi mütevazı örtüsünün ve yırtık ayakkabısının söküğünü kendi elleriyle diker, aynı zamanda da devlet iÅŸlerini yürütürdü. Bütün bunları bildikten sonra bu insanı sevmemek mümkün müdür?” (3).

İnsanlığın en ağır sorularıyla yüzleşmek

“Muhammed (sas) her sene, Ramazan ayı boyunca inzivaya çekilip yalnız kalmayı, o ayı ibadetle ve tüm zamanlarda gerçek insanların ruhlarını hep meÅŸgul eden: “Ben neyim? Ä°nsanların feza dedikleri ÅŸey, bu sonsuz alan nedir? Hayat nedir? Neden ölüyoruz? Neye inanmalıyız? Ne yapmam gerekir?” gibi o büyük sorular hakkındaki düşüncelerle geçirmeyi âdet edinmiÅŸti. “Ne Hira tepesinin sert kayaları ne de karanlık kum çölleri ona cevap vermiyordu. Parlak mavi yıldızlarla bezenmiÅŸ gök yüzü de cevap vermiyordu. Hiçbir cevap yoktu. Sadece o insanın kendi ruhunun ve Allah’ın ilhamının bu sorulara cevapları vardı.” Peygamberimize büyük saygısı olan bir yazar, vahiy öncesinde Hz. Muhammed’in ruhi durumunu böyle tasvir ediyordu.

BildiÄŸimiz gibi bu soruların cevabını Hz. Muhammed bir Ramazan gecesinde, onun iç dramının zirvesinde olduÄŸu bir durumda iken aldı: “Ä°kra’! Bismi Rabbikellezî halak…; Oku! Yaratan Rabbinin adıyla…” Allah ona merhamet etti, onun ruhunu nur kapladı ve o ruhunun uzun zaman boyunca aradığını bir anda algılayıp bildi. Vahiy o zamandan baÅŸlayarak hayatının geri kalan 23 yıllık süresi boyunca hep devam etti. Ancak, en önemli, en belirleyici ÅŸey olan ve insanın yalnız olmadığı, Allah’ın var olduÄŸu ve dünyayı idare ettiÄŸi meselesi, Hira tepesinde bir anda çözüme kavuÅŸmuÅŸtu. Bunu takip eden her ÅŸey sadece en önemli ÅŸey olan bu hakikatin açılımı idi. Çünkü Allah ve insan arasındaki iliÅŸkilerle alakalı olan bu temel hakikat ile beraber bu aynı zamanda, insan ile insan arasındaki iliÅŸkileri düzenlemek zorunda olan baÅŸka bir hakikatin de açılımıydı. Hz. Muhammed o zaman kırk yaşındaydı.” (3).

İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran kutlu davaya bütün varlığıyla adanmak

“Bu ilk vahiyden sonra, ikilem içinde ve son derece heyecanlanmış olarak Hz. Muhammed’in sadık arkadaşı Hatice’ye nasıl gittiÄŸi ve ona nasıl sırrını açıkladığı, onun da eÅŸine nasıl cesaret verip desteklediÄŸi ve kendisine tâbi olan ilk Müslüman olduÄŸu bilinmektedir. Bu tespitten insan türünün kadın kısmı, çok önemli, haklı ve gururlu olarak kendileri için çok olumlu sonuçlar çıkarabilecektir… Bu büyük kadının zürriyeti de eÅŸine karşı cömert oldu ve son derece onurlu bir lakap olan “Ummu’l-Muslimîn; bütün Müslümanların anası” lakabıyla ödüllendirildi.

Ä°lk heyecandan sonra ona verilen misyonu algılayıp kabul ettiÄŸinde artık Muhammed (as)’ı durdurabilecek herhangi bir güç ve engel yoktu. Yeni din, getirmiÅŸ olduÄŸu deÄŸerleriyle sadece inançta, kültlerde ve âdetlerde deÄŸil, aile ve toplumsal iliÅŸkilerde de genel bir devrim manasına geliyordu. Ä°ÅŸte, kendi tebaasının hem bedenlerine hem de ruhlarına tartışmasız olarak hâkim olan kabile aristokrasisinin nefret dolu bir direnç ve putlara duyulan sahte inanç ile her ÅŸeye kadir olan Allah’a karşı ölüm kalım mücadelesi vermesi bundan kaynaklanmaktadır.

Bir defasında, iyi kalpli amcası olan Ebu Talib’in, Muhammed’in hayatı için endiÅŸe ederek onu çağırıp ÅŸu teklifte bulunduÄŸu rivayet edilmiÅŸtir: Her ÅŸey hakkında susması, kendine güvenmesi, o zamanki adetlere göre sülalesinin korumakla yükümlü olduÄŸu için de Mekke’nin kudret sahibi ileri gelenlerini kızdırmaması için kendisine ricada bulunmuÅŸtu. Muhammed (s) şöyle cevap vermiÅŸti:

“GüneÅŸi saÄŸ, ayı da sol elime verseniz dahi ben misyonumdan vazgeçmem!”

Bu kararlı sözler Ebu Talib’i maÄŸlup etmiÅŸti… Allah vardır ve biz onun mahlûklarıyız. DiÄŸer bütün sebeplerin aciz kaldığı temel, basit, diÄŸer her türlü hakikatin öncesinde ve üstünde olan hakikat iÅŸte budur. Ebu Talip ve Muhammed (as) arasındaki bu karşılaÅŸmada çok derin sembolik anlamlar vardır. Ebu Talip iyi ve anlayışlı bir insandı. Hz. Muhammed de öyleydi, ancak her ÅŸeyden evvel mümin idi. Bundan dolayı Ebu Talip, varolan durumun tarafındadır, Muhammed (as) ise metanetle o düzeni yavaÅŸ yavaÅŸ deÄŸiÅŸtirmektedir.

Bu inancın gücüyle Hz. Muhammed ve ona tâbi olan küçük bir grup, tâbi tutuldukları her türlü sınav ve denemeyi atlatacaklardır. Ä°lkin Mekke’de aÅŸağılama ve hakaretler, daha sonra Åžaab’ta boykot ve açlık, Medine’ye sürgün ve Bedir ve Uhud’da kanlı savaÅŸlar. Bu küçük topluluÄŸun her hareketi, hakiki fikirle yönlendirildiÄŸi, gerçek yerde ve zamanda meydana geldiÄŸi için tarihin bir sayfasını oluÅŸturdu. Avrupa’da bir yazar şöyle yazacaktır: “Bu, Arap halkı için karanlıktan aydınlığa bir doÄŸuÅŸ manasına geliyordu… Sadece bir asır sonra Arabistan’ın bir tarafı Ä°spanya’ya diÄŸer tarafı ise Hindistan’a uzanmıştı… Din büyük bir hayat kaynağıdır. Halk inanmaya baÅŸlayınca ruhu da yüceldi…”

Yazar açıkça demektedir ki: Araplar için Ä°slam’ın kabulü bir doÄŸuÅŸ, karanlıktan aydınlığa doÄŸru bir çıkış ve tarihe giriÅŸ idi. Bu kanunun diÄŸer yarısı da şöyledir: Ä°slam’ın terk edilmesi de karanlığa dönüş ve tarih sahnesinden iniÅŸtir. Bu kanunun sadece Araplar için deÄŸil, aynı zamanda ve apaçık olarak Türkler, Ä°ranlılar, Berberler ve Ä°slam dairesi içindeki diÄŸer halklar için de geçerli olduÄŸuna tarih tanıklık etmektedir. O kanun bugün de geçerlidir.

Böylece bu kısa tebliÄŸin sonunda, bugün Peygamberimizin doÄŸum gününü kutlayarak, aslında biz sadece bir insanın doÄŸuÅŸunu deÄŸil, bir halkın, çok sayıdaki halkın ve nihayet bir büyük medeniyetin doÄŸuÅŸunu kutluyoruz. Bu kutlu günün büyüklüğü ve gerçek önemi iÅŸte buradadır.” (3).

Kaynaklar:

  1. http://www.yenisafak.com/hayat/diyanetten-kutlu-dogum-haftasi-aciklamasi-2647298, 21.04.2017.
  2. Ä°ZZETBEGOVİÇ, Aliya. (2010). Ä°slâmî Yeniden DoÄŸuÅŸun Sorunları, Çeviren: Dr. Rahman Ademi, Ä°stanbul: Fide Yayınları, 184 s., 163-170.
  3. Ä°zzetbegoviç, Aliya. (2016). Ã–zgürlük Mücadelesi ve Ä°slâmî Yeniden DoÄŸuÅŸun Sorunları, Çeviren: Dr. Rahman Ademi. Hazırlayan ve katkı yapanlar: Mahmut Hakkı Akın, Faruk Karaarslan, Ãœmit AktaÅŸ, Malatya Kültür A.Åž. Yayını, 344 s., 149-155.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.