Sosyal Medya

Güncel

Cezaevinden mektup var: İsmail Şah Balta, Müslüman mahpusların maruz kaldığı yargı zulmünü yazdı

İslamî davalardan ötürü aldığı cezalar sebebiyle Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatan İsmail Şah Balta, Türkiyeli Müslümanlara çağrı niteliğinde bir mektup kaleme aldı.



Türkiye'de yargı kararları -elbette öncelikli olarak siyasal yargılamaları kastediyorum- her zaman için problemli/ÅŸaibeli olmuÅŸtur. Aslında bunu sıradan vatandaÅŸa varıncaya kadar herkes bilir. Elinden bir ÅŸey gelen de/gelmeyen de üç maymunu oynamaya devam eder. Yargı mekanizması Åžalcı Bacı’dan(1)bugüne zihinsel bir transformasyon asla yaÅŸamamıştır. Dün "Åžapka Neçi" diye idam sehpasında sallandırıp toplumu esas duruÅŸa çekmek için kullanılan yargı mekanizması bugün de aynı iÅŸlevselliÄŸini korumaktadır. Åžalcı Bacı ÅŸapka’nın ne olduÄŸunu dahi bilemeden ruhunu teslim etmiÅŸti.

Sürecin Ä°stiklal Mahkemeleri’nden baÅŸladığını, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler, Ağır Ceza Mahkemeleri, Askeri Mahkemelerle devam ettiÄŸini kafasını soktuÄŸu kumdan biraz olsun çıkarabilen herkes biliyor. Tüm siyasi yargılamalar toplumun terbiye edilmesi esasına dönük olarak yapılmıştır. Verilen ağır cezalar "hizaya gel" komutundan baÅŸka bir anlam taşımaz.

Anayasa Mahkemesi eski raportörlerinden Osman Can bakın ne diyor yargı mekanizması ile ilgili olarak:

"Ä°stiklal Mahkemeleri, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kimlere karşı kullanıldı ise DGM'ler de onlara karşı kullanıldı.”

Bu mahkemelere duyulan ihtiyaç konusunda Osman Can ÅŸunları söylüyor:

"... Bunun için iki soruya cevap vermek gerekiyor.

1- Devletin anayasa ile belirlenmiÅŸ düzeni kimin düzeni?

2- Terörle mücadele kanunu gerçekte neyi koruyor ve neyi ikame etme üzerine kabul edildi?

Her iki sorunun bizi götüreceÄŸi yer hiç kuÅŸkusuz ki, Ä°stiklal Mahkemeleri kanunu; hıyanet-i vataniye kanunu; devleti ve ideolojisini kutsayan faÅŸist Ä°talyan ceza kanunu ve elbette bu kanunların yarattığı paradigma üzerine 27 Mayıs darbecilerinin inÅŸa ettiÄŸi anayasal düzenin bizatihi kendisidir. Bunun bizi götüreceÄŸi diÄŸer bir nokta ise "DüÅŸman ceza hukuku" kavramıdır.

... Devlet aygıtı, MeÅŸruiyetini toplum genelinden almayınca doÄŸal olarak toplumun büyük bir kısmı onun için "düÅŸman", "düÅŸman ceza hukuku" ve uygulama araçları da (....) kendi yurttaÅŸlarının sindirilmesinin aracı oldu.”(2)

Bugün iletiÅŸimin bilmem kaç "G" hızında olduÄŸundan dem vuruluyor; lakin bu hız, yargının linçini, daha geniÅŸ anlamıyla sistemin linçine uÄŸramış, özgürlüklerini kaybetmiÅŸ insanların feryatlarını duyurmaya yetmiyor.

"Mazlumun ve zalimin dinine/ kimliÄŸine bakmayacaksın; Mazlumdan yana zalime karşı safın net olacak" ilkesi tam da bu ilkeye sahip olduÄŸunu söyleyen/iddia eden siyasi/politik figürler tarafından "oy" seçim malzemesi, iktidar aracına dönüÅŸtürülüyor. Bu ilkeye baÄŸlı olduÄŸu varsayılan dernek/vakıf/gazete/dergi vb. organizasyonlar çeÅŸitli gerekçelerle yanında durmaktan çekinmedikleri iktidar odaklarıyla girmiÅŸ oldukları çeÅŸitli iliÅŸkiler nedeniyle, güç odağının iÅŸareti ve izniyle ancak konu üzerinde birkaç kelam edilebiliyor. O da özel günlerde, özel saatlerde. (Sayıları az da olsa diÄŸergam kiÅŸi ve kurumları istisna ederim.)

Bu parantez arasından sonra durum malum. Hepimiz de biliriz ki yargısal infazlarla mücadele ancak sürekliliÄŸini alan zihinsel dirilikle - bilinçle ve bitmek tükenmek bilmeyen mücadele yöntem ve usulleri ile olabilir.

Siyasiler açısından sahibi olmayan(3) (Müslüman siyasi tutsaklar baÅŸta olmak üzere yargısız infaza uÄŸramış tüm mahpuslar) bir gündemle ilgili olarak riske girmek nasıl pek arzulanmayan bir ÅŸey ise; bir zamanlar aynı yollarda muhayyel bir ufka umutla beraber yelken açtıklarımızın sırtına bir tekme vurup, onları unutulmuÅŸların gayyasına gömüp üstünü de dozerle ezdik; ki bir daha hortlayıp da uykularımızı süsleyen cennet bahçeli rüyalarımızı iÅŸgal edip kâbusa çevirmesinler.

Kendisiyle ontolojik olarak kavgalı olduÄŸunu, doku ve kan uyuÅŸmazlığı olduÄŸunu varsaydığımız yapıyla kurulan ahlaksız iliÅŸki biçimiyle umutlarımızın istikameti deÄŸiÅŸti. Ä°slam sosu ile soslanıp inceden inceye pompalanan saÄŸcı-milliyetçi-yeni Osmanlıcı-muhafazakâr enjeksiyonun üstüne kapitalizmin simgeleriyle barışarak elde edilen imkânlar da eklenince, insanın rahatını kaçıracak eylemler de aksiyonlar da bulunması haliyle zor olacaktır.

Görev süresi biten, kızaÄŸa çekilen yargıçların, hukuk adamlarının ifÅŸaatları yargı mekanizması hakkında söylediklerimin buzdağının sadece görünür yüzü olduÄŸunu açıkça ortaya koymaktadır.

6 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin hâkimi Metin ÇetinbaÅŸ yargıyla ilgili ÅŸunları söylüyor:

"Ben yargının bağımsız olduÄŸunu zannediyordum. Anadolu'da kendimi bağımsız biliyordum, ta ki DGM'ye gelinceye kadar. Sonrasında anladım ki yargı bağımsız deÄŸilmiÅŸ. Daha önceleri bu soruyu bana sorsanız ‘Åžüpheniz mi var?’ derdim. Ama ÅŸimdi diyemiyorum. DGM'de büyük davalar büyük menfaat çatışmaları vardı. Bağımsız olmayan bir yargıçtan ne beklenir? UyuÅŸturucu ve çete davalarında hep baskı vardı."(4)

TBMM Darbeleri AraÅŸtırma Komisyonu Raporu’nda "28 Åžubat'ta asker tarafından yargıya verilen brifinglere, DGM hâkimlerinin yargının bağımsız olmadığına iliÅŸkin”(5) veriler mevcuttur.

Devlet içindeki güç mücadeleleri ve klik çatışmalarında üstün olan tarafın emir/direktifleri veya iÅŸaret etmeleri doÄŸrultusunda yargı kendi pozisyonunu belirlemiÅŸ. Hemen her kesimden siyasi parti yetkilisi ve organları tarafından yapılan yargı konusundaki eleÅŸtiriler aslında hem zihinsel hem yapısal nasıl bir çürümüÅŸlüÄŸün içinde yol alınmaya çalışıldığının apaçık bir göstergesidir.

Yapılan açıklamalara dikkatle bakıldığında korkunç bir çürümenin bütün bir bünyeyi sardığı görülecektir. Çünkü yapılan açıklamaların odak noktası "herkes için adalet" deÄŸil; benim için adalettir. "Benim için" olan adaletin adalet olmayacağı zulmün katmerlisi olacağı ise izahtan varestedir. 

Mevcut yargı kararları, baÅŸta DGM'ler, -AKP iktidarının sadece isimde yaptığı deÄŸiÅŸiklikle- Özel Yetkili Mahkemeler vd.'leri tarafından verilmiÅŸtir. Sistemin omurgası ve ideolojik kimliÄŸi gereÄŸi iÅŸlevsel olan bu mahkemelerin verdiÄŸi tüm kararlar ÅŸaibelidir. Tüm sonuçları ile birlikte bu mahkemelerin kararlarının tamamı iptal ve imha edilmelidir. Ä°simlerin deÄŸiÅŸmesi, tabelaların inmiÅŸ olması yargılama usul ve esasının, yargıçların ideolojik kimliklerinin deÄŸiÅŸtiÄŸi anlamına gelmez. Zaten kiÅŸilerin deÄŸiÅŸmesiyle oligarÅŸik, faÅŸist düzenlerin deÄŸiÅŸmediÄŸi/deÄŸiÅŸmeyeceÄŸi bilinen bir durumdur. Darbeciler tarafından topluma emir-komuta zinciri ile vaz edilen anayasanın zaten bir meÅŸruiyeti yoktur. Anayasanın deÄŸiÅŸmesi gerektiÄŸini, toplumun gerçekliÄŸini yansıtmadığını toplumun hemen her kesimi yüksek sesle ifade etmektedir. GayrimeÅŸru anayasanın yapıcılarının aynı anayasa çerçevesinde yargılanması ancak utanılacak bir durumdur. Bir darbenin generali olarak yargılanan Kenan Evren haklı olarak mahkeme heyetine "Siz beni yargılayamazsınız" demiÅŸtir. Darbeci kendi anayasası'nda kendini mahkûm edecek bir hüküm koymayacak kadar durumun nezaketinin bilincindedir. Lakin siyaset ve yargı erki toplumsal zekâ ile oynamaya devam etmektedir.

28 Åžubat dönemi ile ilgili yargılamalarda yapılan haksızlıklardan ısrarla dem vurulmaktadır. DoÄŸrudur; bu dönemde yargısal linçler çoÄŸalmıştır. Bu yargısal linç sebebiyle ortaya konan talep, yeniden yargılamanın önünün açılmasıdır. Bu talep masum gibi gözükse de yeniden yargılama talebi, aynı zamanda yargı kurumuna ve dolayısıyla sisteme üzeri örtük kısmen meÅŸruiyet zemini saÄŸlamaktadır. Kimi ideolojik çevrenin merkezle yapmış olduÄŸu evlilik, bu meÅŸruiyet zeminini adeta talep etmektedir.

Asıl yürek yakan ve yıkım, sonuçları üreten bu talebin kabul edilebilir bulunmasıdır. Bu sömürgeyi kabullenmiÅŸ, teslim olmuÅŸ bir zihinsel dönüÅŸümdür.

Oysa asıl talep; darbe anayasası ve onun hizmetkârı konumundaki yargının ürettiÄŸi siyasi ideolojik sindirme ve yok etmeye dönük yargı karar ve sonuçlarının topyekün ortadan kaldırılması olmalıdır.

28 Åžubat döneminde brifing alan yargıçlar yargı tarihinde bir ilki mi temsil etmektedirler? Yargıçların o güne kadar olan uygulamaları-kararları ne zamandan beri meÅŸru kabul edilmektedir? Mahkemelerin sistemin hayatiyetini devam ettirebilmesi için nasıl bir araç olduÄŸunu bilmeyen mi var? O dönemin yargı mensupları, o dönemle ilgili yapılan eleÅŸtirilere raÄŸmen görevlerine bugüne kadar devam etmiÅŸ ve sistemin infazcıları olarak görev yapmalarının önüne bizzat eleÅŸtiri sahibi ve yetki sahibi olanlar tarafından geçilmemiÅŸtir.

Ä°ÅŸlerine gelen konularda yargıya güvenmemizi salık verenler, iÅŸlerine gelmeyen konularda yargıyı çok kolay eleÅŸtiri konusu yapabilmektedirler. Sorunlar ortadadır. Yargı sorunsalından önce vicdan sorunumuz vardır ve o sorun yapısal kokuÅŸma üretmektedir.

Yakın dönemde yapılan darbe yargılamalarında birçok kiÅŸi -ki geçmiÅŸte devlet aygıtının en müstesna yerlerini iÅŸgal eden kiÅŸilerdi - mahkemeler tarafından ağır cezalara çarptırıldılar. 2 kez ağırlaÅŸtırılmış cezalara çarptırılan insanlar, bir gazetedeki köÅŸe yazısındaki  "orduya kumpas kuruldu"(6) ifadesinden sonra teker teker serbest bırakıldılar. Yargı mensupları ordu'ya kumpas kurdu ve sonunda diÄŸer yargı mensupları kupası bozdu. Kumpasta ÅŸu ya da bu ÅŸekilde -denildiÄŸi gibi ortada kumpas varsa- payı olan siyaset mekanizması, parmaklıklar arkasına attığı ordu mensuplarının görüntülerini darbe dönemini tarihin çöplüÄŸüne attık diye nasıl oya çevirmeyi baÅŸardı ise kumpas sonrası günah çıkararak aldatıldık metaforu üzerinden baÅŸka bir istikamete yönelmiÅŸ oldu. Bu aldatılma oyununda eli kanlı olduÄŸu iddiası ile nam kazanmış ne kadar general var ise hepsi dışarı çıktı; darbe giriÅŸimleri harp oyunlarına döndü; post modern darbeciler ekranlarda bunun darbe olmadığını haykırdı; zamanın genelkurmay baÅŸkanı Ä°lker BaÅŸbuÄŸ’un boru olarak basın toplantısında tanıttığı kullanılmış lav silahı boru olarak milletin elinde kaldı. Yargı büyük haksızlık yapmıştı. Åžu her zaman güvenmek zorunda olduÄŸumuz yargı böyle bir ÅŸey yapabilir miydi?

Oyunun sonunda gelinen nokta ÅŸudur:

‘’Samimiyetle ifade ediyorum: eski Genelkurmay BaÅŸkanımız baÅŸta olmak üzere, birlikte mesai sarf ettiÄŸim için yakından tanıdığım pek çok komutanın tutuklanmasına ÅŸahsen gönlüm hiçbir zaman razı olmadı. Ama o zaman önümüze konan, ancak çoÄŸunun sahte ve çarpıtılmış olduÄŸu daha sonra ortaya çıkan belgeler ve bilgiler karşısında HUKUKA SAYGI GEREĞİ, yapacak bir ÅŸeyimiz kalmadı.’’(7)  

Aranan yeni ittifaklarla neyin amaçlandığı ayrı bir konu; lakin Balyoz, Ergenekon, Ay Işığı, Eldiven, Sarıkız; KUMPAS kime kuruldu? KUMPAS’ı kim kurdu?

Ä°ktidar odağının süratli bir ÅŸekilde eski düzenin araçlarını terk etmesi beklenirken maalesef o araçların zehrinin tesiri altında kaldığı anlaşılıyor.

Bugün gelinen noktada bir hamle yapacak olursak: Kimi mahsus kiÅŸilerin demir parmaklıklar arkasından çıkarılmasına dönük yargı çevrelerinde dönemsel deÄŸiÅŸimler yaÅŸanmıştır; bu dönüÅŸümün yaÅŸanmasında mahsus kiÅŸilerin güç projeksiyonları kadar mevcut iktidarın da buna açıkça yol vermesi etkili olmuÅŸtur.

Görece yaÅŸanan yargısal dönüÅŸüm dava dosyalarının deÄŸerleri dirilmesinde yeni bakış açılarını hususen mahsus kiÅŸiler için gündeme taşımıştır. Ä°ktidarın iÅŸaret ettiÄŸi ÅŸahıslar için de aynı bakış açıları gündeme gelmiÅŸtir. Bu durum eÅŸitlik ilkesi doÄŸrultusunda hareket etme arzusu eÄŸilimi olan yargıçlar açısından da kullanılabilir olmuÅŸtur haliyle, nadiren de olsa.

KONJOKTÜREL OLARAK ELDEKÄ° VERÄ°LER ÅžUNLARDIR

-28 Åžubat sürecinin yargısal olarak devam ediyor olması ve bunun gayri meÅŸruluÄŸu konusunda ortak kabulün olması

-Dijital ortamlarda elde edilmiÅŸ olan bilgi ve belgelerin delil niteliÄŸi taşımayacağı; çünkü bunların ciddi ÅŸaibeler taşıdığı ve kimler tarafından dijital ortama aktarıldığının tespitinde zorluklar olduÄŸu vs.

-Kollukta ifade verme esnasında zanlının avukatı yanında deÄŸilse verilen ifadelerin geçersiz kabul edileceÄŸi.

-Yargılama esnasında tanıkların dinlenmesi talebinin geri çevrilmesi durumunda yargılamanın adil yapılmadığı hükmüne varılarak yargılamanın iadesinin yapılacağı, uzun yargılama…

-Mahkemelerin çeÅŸitli güç odakları tarafından baskı altında olduÄŸunun ortaya çıkması

-Mahkemelerin bağımsız olmadığının bizzat birinci ağızlardan beyan edilmiş olması

-Ortadan kaldırılmış olan mahkemelerin hükümlerinin de ÅŸaibeli olacağının kabulü

-Mahkemelerce yapılan hak ihlalleri konusunda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel baÅŸvuru yapılabilmesinin önünün belli bir tarih konularak belirlenen tarih öncesindeki hukuksuzlukların sineye çekilmesi istenmesinin adalet ilkesi ile uyuÅŸmayacağı

-Bir dosyada ölüm olayı yok ise müebbet hapis cezası verilemeyeceÄŸine dönük olarak Yargıtay’ın içtihat kararının olması(8)  

-Üzerinde ciddi soru iÅŸaretlerini hep barındırmış olan Yargıtay 9. Dairesi’nin laÄŸvedilmiÅŸ olması

-TMK(Terörle Mücadele Kanunu)’nın hala varlığını devam ettiriyor oluÅŸu. Terörle Mücadele Kanunu’nun varlığının ne anlama geldiÄŸini Emekli Askeri Hâkim Ümit KardaÅŸ’tan okumak lazım. O ÅŸöyle diyor:

“…Sonuç olarak Terörle Mücadele Kanunu, muÄŸlak terör tanımı, ihtiyaçtan doÄŸan özel suç tipleri öngörmemesi, cezalarda eÅŸitlikten ayrılması, özel yargılama usulleri ve infaz kuralları getirmesi, özel yetkili mahkemeleri yetkili kılması nedeniyle anayasa ve evrensel hukukun temel ilkelerine aykırılık oluÅŸturmaktadır. Bu nedenle adaletin ve adil yargılanma hakkının saÄŸlanabilmesi bakımından TMK’nın tamamen, Ceza Mahkemesi Kanunu’nun ise Özel Yetkili Mahkemeleri ve muhakeme kurallarını düzenleyen 250, 251 ve 252. maddelerinin kaldırılması gerekmektedir. Adil yargılanma istemek bir haktır; ancak adil yargılanma hakkının gerçekleÅŸtirilmesini saÄŸlamak demokratik hukuk devletinin birincil görevidir.’’(9)

YaÅŸadığımız ülkede konjonktür hazretleri yargının pozisyon almasında bazen çok belirleyici olabiliyor. Avukat Cüneyt Toraman bu durumla ile ilgili ÅŸunları söylüyor:

“1990 yılına kadar (Anayasal Düzeni ortadan kaldırabilmek için) elveriÅŸli vasıtalara sahip olmayan silahlı terör örgütlerinin ülke genelinde yaygınlaÅŸmayan terör eylemlerini Anayasal Düzeni ortadan kaldırmaya yönelik TCK 146. madde kapsamında görmeyen Yargıtay 1990’dan itibaren laiklik karşıtı eylemleri Anayasal Düzeni ortadan kaldırma suçunun oluÅŸması için yeterli görerek ‘yeni bir içtihat’ geliÅŸtirmiÅŸtir.’’(10)

Bu gün yaÅŸanan konjonktürle ötekilerin yaÅŸadığı somut kumpaslara aynı uygulamalardan faydalanma veya eÅŸitlik taleplerine geçmeden önce söylememiz gerekenler var:

Hiç kimse hiç birinin yapıp ettiÄŸinden sorumlu deÄŸildir; kimsenin böyle bir beklentisi de yoktur. Odaklanılması gereken durum çifte standardın ortaya dökülmesi, biri için olanın diÄŸeri için neden olmadığının sorgulanması “post modern infaz” uygulamalarının ortaya çıkarılıp haksızlıklara karşı bir ses verilmesidir.

Örnekler:

1-Sivas’ta yaÅŸanan olay sebebiyle tutuklanan insanların mahkemelerde karşılaÅŸtıkları problemleri sağır sultan dahi duydu. YaÅŸanan hukuksuzluklar konusunda BaÅŸbakan olduÄŸu dönemde Recep Tayyip ErdoÄŸan dahi konuÅŸma ihtiyacı hissetti. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (DGM) 33 kiÅŸiye anayasal düzeni silah zoruyla deÄŸiÅŸtirme ve ölüme sebebiyet verme suçlamasıyla ağırlaÅŸtırılmış müebbet cezası vermeyi uygun gördü.

Aynı dava kapsamında yargılanıp ceza alan Bülent DüÄŸenci adında bir mahpus vardı. Bülent DüÄŸenci olay olduÄŸu gün, Sivas’ta olmadığını (aklımda yanlış kalmadı ise) Adana otogarından çıkış yaptığını trafik polisi kayıtları ile ispatlıyor. Kendisi ÅŸehirlerarası otobüs ÅŸoförü ve kullandığı otobüsteki yolcular da ÅŸahitleri. Ama Bülent kaptan o gün mahkeme heyetini Sivas’ta olmadığına dair ikna etmeyi baÅŸaramadı. SunduÄŸu hiçbir belge geçerli görülmedi. Bülent Kaptan kimseye sesini duyuramadı. O, yıllarca içerde yattı ve yatmaya devam ediyor. Hiç kimse (yetki sahiplerini kastediyorum) ona kurulan kumpasla ilgilenmedi.

2-Recep Kumru, Ä°bda-C davasından müebbet hapis cezası yatıyor. Atılı suçlama tarihinde Recep Kumru 18 yaşın altında. 18 yaşın altında olmak demek, alacağı/verilecek cezaların bir takım indirimlere zorunlu olarak tabi olması demek. Ancak mahkemeye sunulan mukni hiçbir belgeyi mahkeme heyeti kabul etmiyor. 1999 sonu itibariyle, o gün bugün ceza evinde.

3-Selim Aydın ve Emin Koçhan aynı dava kapsamında yargılanıp ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapis cezası alıyorlar. Üzerlerine atılı suçlamada olay günü ve saatinde okuldalar. Okula ait resmi evraklar mahkemeye sunuluyor; lakin mahkeme bu iki kiÅŸinin olay yerinde fail olarak bulunduÄŸuna, bu iki kiÅŸi ise olay günü ve saatinde okulda olduklarına dair ısrar ediyorlar. Elbette mahkemenin dediÄŸi oluyor. Ä°bda-C davasından mahpuslukları devam ediyor.

4-Kemal Kahraman Ä°bda-C davasından müebbet hapis cezası yatıyor. 1999’dan beri hapiste. Onun durumu daha da enteresan; mahkeme müebbet hapis cezası verip 59/1 hükmünü devreye sokup hapis cezasını 30 yıl olarak onaylıyor. 2003 itibariyle hüküm kesinleÅŸiyor. Ancak 2005 yılında mahkeme davayı kendisinden habersiz olarak ele alıyor; kendisi bu yeniden yargılama aÅŸamasından hiçbir ÅŸekilde haberdar edilmiyor, yargılanma aÅŸamalarında avukatı olmuyor ancak mahkeme 30 yıllık müebbet cezayı 36 yıla çıkarıyor ve böylece yeniden onaylıyor. Kemal Kahraman’ın cezası evrim geçiriyor. Yazışmaları, itirazlarından bir sonuç alamadı/alamıyor; mahpusluÄŸu “zamlı tarife”den devam ediyor. 30 yıllık yatar, 36 yıl yatar olarak mahkemece tescilleniyor.

5-Aydın Küçük, Ä°slami Hareket Süreci dosyasından örgüt üyesi olarak yapılan suçlama nedeniyle mahpus. O, 1997 yılında baÅŸlıyor polis-mahkeme-mahpushane üçgeninde mekik dokumaya. 13 günlük iÅŸkence faslından sonra yazılan bir metin kendisine zorla imzalatılıyor. Hakkında hüküm kesinleÅŸtiÄŸinde yıllar sonra yakalanıp “içeri” konuluyor. 28 Åžubat döneminin maÄŸdurlarından.

6-Osman Eken El Kaide dosyasından yatıyor. 2003’ten beridir mahpus. Savcılar kendisi için üyelik; olaylardan dolayı da beraatini talep ediyorlar. Konjonktür hazretleri 146/1’i uygun görüyor. Kendisi hala uÄŸraşıyor.

7-Hasan Dağ 10 yılı aşkın tutukluluk yaşıyor. 10 yıldır tutuklu olanların salınacağı anlaşılınca mahkeme heyeti cezayı yapıştırıyor. Uzun tutukluluk meselesinden anayasa mahkemesinde uğraşmaya devam ediyor.

Bir dipnot: HDP milletvekili olan Sebahat Tuncel’e Ä°stanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce silahlı örgüte üye olmak suçlamasıyla ceza veriliyor. Yargıtay 9. Ceza Dairesi cezayı onaylıyor. Sebahat Tuncel Anayasa Mahkemesi’ne bireysel baÅŸvuru yapıyor. Anayasa Mahkemesi Sebahat Tuncel hakkındaki kararda;

“Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma ve “makul sürede yargılanma” iÅŸlemlerinin uzaması nedeniyle Tuncel’e 5 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.”(11)

Makul sürede yargılanmadığı iddiası ile alelacele içerden bırakılanlar; ya da kendilerine tazminat ödenenler bir yanda, diÄŸerleri bir yanda. 10 yıllık tutukluluk üzerine alelacele müebbet ceza onaylamaları diÄŸer yanda.

8-Jak Kamhi suikastı davasından müebbet ceza alanlar: Osman Erdemir, Can Özbilen, Ali Rıza BayramçavuÅŸ, Kamil AÅŸkın.

Burada ilk üç kiÅŸinin hukuki durumu ile Kamil AÅŸkın’ın hukuki durumları farklı okunabilir. Ancak temel olan soru ÅŸudur: Suikasta maruz kalan kiÅŸi ile Anayasal Düzenin yıkılması arasında nasıl bir doÄŸrusal iliÅŸki vardır? Bu henüz cevaplanabilmiÅŸ bir soru deÄŸildir. Nitekim ilk yargılama sonunda mahkeme 15 yıllık bir cezayı uygun görüyor. Ancak Yargıtay 9. Dairesi esastan davayı bozuyor. Anayasal Düzeni silah zoruyla yıkıp Ä°slami bir düzen kurma suçlaması üzerinden müebbet ceza verilmesini talep eder.  Sonunda öyle de oldu. Ä°lk üç kiÅŸi olayın asli faili olarak hüküm aldılar. O gün bugündür içerdeler; tam olarak 22 sene 2 ay 2 gün(Bu metnin kaleme alındığı tarih itibari ile).

Kamil AÅŸkın’a gelince: o olayın içinde yer aldığını hiç kabullenmedi. Olayın içinde olduÄŸu varsayıldığında dahi olayda telsiz kullandığı ve gözcülük yaptığı iddiası ile yargılandı. Ama yine de müebbet hapis cezası aldı. Bu tip olaylarda aynı durumda yargılamalara konu olmuÅŸ birçok davada, gözcü, telsizci asla müebbet hapis almaz iken bu teamül kuralı onun için iÅŸlemedi ve olayda tetik çektiÄŸi iddia edilen kiÅŸilerle aynı kategori de deÄŸerlendirilerek müebbet hapis cezası aldı.

9-Rıdvan ÇaÄŸrıcı: Türkiye zindan tarihinin en uzun soluklu mahpusu. Cezası bittiÄŸi halde infaz kanununda cezaevi yönetimlerine tanınmış olan bir hüküm gereÄŸi bir yıl daha fazla içerde tutulacak. 27-28 senelik bir mahpus hayatı yeterli görülmüyor. Daha fazlası isteniyor. Aslında istenen içerden canlı olarak dışarı çıkmaması. Onun için yapılacak ÅŸey acil olarak bir yasal deÄŸiÅŸikliÄŸe gitmek ya da siyasalın cezaevi yönetimine kararını gözden geçirmesini saÄŸlamak. Åžimdi Allah’tan baÅŸkası olmayanlar için istenen ÅŸeyler biraz fazla oluyor, anlaşıldı.

10-Hizbullah-Ä°lim çevresinden hemen her gün hukuki skandal dosyaları kendi gazetelerinde anlatılıyor. Sadece DoÄŸruhaber Gazetesi’ni haftalık düzenli olarak takip etmekle, her hafta birkaç kiÅŸinin yaÅŸadığı hukuksuzluklarla yüzleÅŸme imkânı ortaya çıkar.

11-Son olarak şahsıma gelince:

Cürüm ortaklarım olan kiÅŸiler, “Düzce Hizbullah Örgütü” diye adı konmuÅŸ olan bir örgütten hüküm giydiler. Aynı mahkeme beni, uydurulmuÅŸ olan bu örgüt çatısı altında yargılamayı kabul etmeyerek Hizbullah-Ä°lim grubu çatısı altında yargılayıp hüküm kurmayı tercih etti. Bu örgütün silahlı kanadının Derince-Düzce- Körfez hattından sorumlu olduÄŸumu karara baÄŸladı. Sorumlu olduÄŸum bölgede, altımda faaliyeti tespit edilen hiç kimse bugüne kadar tespit edilemedi; emir komuta zincirinde hiçbir olay ortaya çıkmadı. Hizbullah’ın tüm yönetim kadrosu içeride yattı, hiçbirinin yargılandığı dosyada adım geçmedi. Bugüne kadar binlerce Hizbullah davası mahkemelere intikal etti, hiçbirinde olumlu-olumsuz Hizbullah’la ilgili hiçbir dava dosyasında adım geçmedi, ama yine de mahkemeye göre Hizbullah’ın askeri kanat sorumlusuyum. Örgütle ilgili hiçbir kabulüm yoktur.

Hizbullah ile örgütsel baÄŸ iddiası asılsız bir iddiadır. Örgütlü olarak cürüm iÅŸleme iddiası asılsız bir iddiadır. Burada feri fail durumu geçerli olmalıdır. Bu talep gerçek bir taleptir.

Örgüte üye olduÄŸuma dair dosyada ifadesi olan kiÅŸilerin ifadeleri, ağır iÅŸkenceler altında alınmış -iÅŸkence raporları dosyalarda mevcuttur-; ayrıca bu kiÅŸiler herhangi bir yasal süreç de yaÅŸamamışlardır. Bu konuda üzerime ifade veren kiÅŸi, Düzce Hizbullah Örgütü olarak baÅŸka bir örgüt üzerinden ceza almıştır. Ä°ÅŸin garip tarafı Hizbullah ile ilgimin olmadığını en iyi bilen kiÅŸidir bu. Ä°ÅŸkencede eÅŸiyle tehdit edilmiÅŸ ve bu ifadeyi vermeye zorlanmıştır.

Ä°fadeleri veren kiÅŸilerle ilgili mahkemede yüzleÅŸme talep edilmiÅŸ, mahkeme bunu talep etmemiÅŸtir.

Hizbullah arÅŸivinde adım “mış”lı bir ifade ile, bir cümlede haber niteliÄŸinde geçmiÅŸtir. HoÅŸ geçip geçmediÄŸi de belli deÄŸildir. O ifadeyi o kayda ne zaman girmiÅŸtir? Kaydı kim, nasıl, ne gerekçe ile yapmıştır; hepsi meçhuldür.

Üzerime atılı suçlamada var olan siyasal amaçlı gasp olayına gelince; gaspa maruz kalan kiÅŸi kendisini üç kiÅŸinin silah zoruyla gasp ettiÄŸini ve gasptan kısa zaman sonra yakalanmış olan üç kiÅŸiyi, gaspı gerçekleÅŸtiren üç kiÅŸi olarak Jandarma ya da Polis’te verdiÄŸi ifadede açıkça beyan etmiÅŸtir, teÅŸhis etmiÅŸtir.

Kollukta verdiÄŸim ifademde zorla deÄŸiÅŸiklik yapılmıştır, konuyla ilgili olarak. Lakin ne nöbetçi mahkemede ne de yargılanmam boyunca üzerime atılı “gasp” suçlamasını kabul etmedim.

Dijital veriler delil niteliÄŸi taşımaz(darbe davalarında böyle kabul edildi) ise, tanıklar dinlenmedi ise, ifade sahipleri iÅŸkence altında bulunduklarını doktor raporu ile ispatladı ise, polis ifadesinde avukat olmadığında polis ifadelerinin kabul edilmediÄŸi; Yargıtay kararı ile bir dosya kapsamında ölüm yoksa müebbet hapis cezası verilemeyeceÄŸi esas alındığında; her ÅŸeye baÅŸka bir açıdan bakmak mümkün. Daha fazla detaya girmeyi gerekli görmüyorum.

Mahsus kiÅŸiler için ağıt yakan, pireyi deve yapan; hem döven-söven hem de dövüyordun diye feryat eden tüm yapılar için, tüm vicdanı körler için bakın köÅŸe yazarı ne kadar da güzel söylemiÅŸ:

“Vicdan diyor ki; annenin duyduÄŸu acı general annesi olmadıkça kıymetli deÄŸilse, o acıyı bildiren bilgiye ancak lanet ederim. Her tarafta vicdan kanatan veri iken duygularımı sadece birkaç acıya açmayı özüme ihanet sayarım.

Birkaç meÅŸhuru binlerce isimsizden büyük gösteren muhakemeyi çöpe atarım.

Ve vicdan böyle kalkışıp, hep alışılagelmiÅŸ hikâyeyi okuyan ve bunu gerçek diye dayatanlara kötü bir haber verdi; illüzyon bitti…”(12)

Ersin Tokgöz illüzyonun bittiÄŸi konusunda yanıldı. O 2011’de yazmıştı yazıyı; 3,5 sene sonra -moda tabirle- dünyanın 5’ten küçük olduÄŸu bir kez daha anlaşılmış oldu. Mahsus kiÅŸiler için yargı mahsus olarak iÅŸlevselleÅŸtirildi. Kim tarafından? Mevcut siyasi iktidar tarafından.

Furkan Dergisi’nden olduÄŸu gibi bir alıntı yapmak istiyorum. Lütfen dikkatlice, sorgulayarak okuyunuz:

28 Åžubat darbe sürecinde Ä°slâmî kimliÄŸi sebebiyle tutuklanıp hüküm giyenlerle, o dönemde yargılanıp hâlâ davası devam eden Müslümanlara hukukî yardımda bulunmak amacıyla geçtiÄŸimiz AÄŸustos ayında Kökler DerneÄŸi bünyesinde Hukuk Birimi kuruldu. Altı aylık gibi kısa bir zamanda mühim baÅŸarılar elde eden Kökler DerneÄŸi Hukuk Birimi, mezkûr süre içinde yaptığı baÅŸvurularda aldığı neticeleri bir rapor hâlinde yayınladı. Raporda, Ä°BDA-C davasından tutuklanan Muhammed Topçu hakkında Ä°stanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiÅŸ olduÄŸu karar dikkat çekici. Topçu hakkında verilen tahliye ve yeniden yargılama kararı, hâlen Ä°BDA-C davasından zindanda olan Müslümanlar’ın da hukukî durumlarını müsbet yönde etkileyebilecek.

Ä°stanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/260 Esas 2011/72 Karar sayılı dosyasından yasadışı Ä°BDA-C örgütüne üye olduÄŸu ve örgüte baÄŸlı olarak bombalama eylemlerine gözcülük yaptığı iddiası ile 7 yıl 6 ay cezalandırılan Muhammed Topçu gönüldaşımız, Yargıtay’ın kararı onamasıyla 2014 Ocak ayında tutuklanıp Kandıra F Tipi Cezaevi’ne konmuÅŸtu. Kökler DerneÄŸi Hukuk Birimi Topçu hakkında, Mütefekkir Salih MirzabeyoÄŸlu hakkında verilen “Yeniden Yargılama” kararı dikkate alınarak ilgili mahkemeden “Yargılanmanın Yenilenmesini” talep etti.

Bu taleb, Ä°stanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 08.01.2015 günlü 2014/571 D. iÅŸ kararı ile kabul edilerek gönüldaşımız Muhammed Topçu kaldığı Kandıra F Tipi Cezaevi’nden tahliye edildi.

Kararda, geçtiÄŸimiz günlerde yeniden yargılanma kararı verilen ve Ä°BDA-C ana davası olarak bilinen Ä°stanbul 6 No’lu DGM’nin 1999/19 E. 2001/105 karar sayılı dosyadan verilen yeniden yargılama kararı gerekçe gösterilerek, bu dava sonucunda elde edilecek delillerin ve ulaşılabilecek sonucun Muhammed Topçu’nun durumunu etkileyeceÄŸi belirtildi.

Kararlı ilgili Kökler DerneÄŸi Hukuk Birimi’nden Avukat Abdullah Özbek ÅŸunları söyledi: “Muhammed Topçu gönüldaşımız hakkında verilen bu karar örgüt suçlamasından dolayı ceza alan diÄŸer gönüldaÅŸlarımızın da hukukî durumunu etkileyecek mâhiyettedir ve 28 Åžubat döneminin hukuksuz kararlarını bertaraf edecek bir adımdır.”

Ä°ÅŸte, Ä°stanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesini vermiÅŸ olduÄŸu o tarihî karar:

“GEREĞİ DÜÅžÜNÜLDÜ:

Hükümlü Muhammed Topçu vekili 18/11/2014 tarihli itiraz dilekçesinde kapatılan Ä°stanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/260 Esas sayılı davasında müvekkilinin yasadışı Ä°BDA-C örgütü üyesi olma suçundan dolayı yargılanarak toplam 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırıldığını, bu kararın kesinleÅŸtiÄŸini, Ä°BDA-C örgütünün kurucusu olan Salih Ä°zzet ErdiÅŸ hakkında kapatılan Ä°stanbul 6 Nolu DGM’nin 1999/19 Esas 2001/105 sayılı kararla mahkûmiyet hükmü kurduÄŸunu, anılan kararında kesinleÅŸtiÄŸini, bu dava dosyasının Ä°stanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine devredildiÄŸini, Ä°stanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Salih Ä°zzet ErdiÅŸ’in yargılamanın yenilenmesi talebini yerinde görerek, istemi kabul ettiÄŸini, Salih Ä°zzet ErdiÅŸ hakkındaki infazı durdurduÄŸunu, yargılanmanın yenilenmesi noktasında delilleri toplanmaya baÅŸladığını, dolayısıyla örgütün ana davasına iliÅŸkin yargılanmanın yenilenmesi iÅŸlemlerinin sonucunun beklenmesi gerektiÄŸini belirterek, yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddine dair Ä°stanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin kararın kaldırılmasını ve infazın durdurulmasını itirazen talep etmiÅŸtir,

Ä°ncelenen kapatılan Ä°stanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine 2010/260 Esas 2011/72 Karar sayılı dava dosyasında, hükümlü Muhammed Topçu hakkında yasadışı Ä°BDA-C örgütüne üye olduÄŸu, 31/12/2000 tarihinde Ä°stanbul ili BeyoÄŸlu ilçesinde bulunan Fotosaray adlı iÅŸyerine yerleÅŸtirilen bombanın patlaması ve 9 kiÅŸinin yaralanması eyleminde gözcülük yaptığı, yine 2001 yılı yaz aylarında Sarıyer ilçesi, Rumeli Hisarında bulunan bir aracın altına bomba konulması eyleminde gözcülük yaptığı belirtilerek dava açıldığı, yapılan yargılama sonucu 765 sayılı TCK 146/1, 59 ve CMUK 326/Son maddesi uyarınca 7 yıl 6 ay hapsine karar verildiÄŸi, bu kararın kesinleÅŸtiÄŸi anlaşılmıştır.

İbraz edilen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/02/2014 tarih 1999/19 Esas 2001/105 Karar sayılı ilamının tetkikinde,

Hükümlü Salih Ä°zzet ErdiÅŸ’in yasadışı Ä°BDA-C örgütünün lideri olarak yargılandığı kapatılan Ä°stanbul 6 Nolu DGM’de yargılamayı yapan mahkeme baÅŸkanı olan hâkimin karar kesinleÅŸtikten sonra ulusal yayın yapan bir kısım basın organlarına verdiÄŸi “…ben yargının bağımsız olduÄŸunu zannediyordum. Anadolu’da kendimi bağımsız biliyordum, ta ki DGM’ye gelinceye kadar, sonrasında anladım ki yargı bağımsız deÄŸilmiÅŸ. Daha önceleri bu soruyu bana sorsanız, ‘Åžüpheniz mi var?’ derdim. Ama ÅŸimdi diyemiyorum. DGM de büyük davalar, büyük menfaat çatışmaları vardı. Bağımsız olmayan bir yargıçtan ne beklenir?… UyuÅŸturucu ve çete davalarında hep baskı vardı…” ÅŸeklindeki demeci,

Yine aynı mahkeme baÅŸkanı hakimin, Ä°BDA-C örgütü kurucusu Salih Ä°zzet ErdiÅŸ’in yargılandığı dava dosyasını kastederek, basına “…ben hata yapılmadığını düÅŸünüyorum ama o dosyada %100 hata yapılmadığı demek deÄŸildir. Hakimlerde hata yapabilir. Biz o günkü ÅŸartlara göre karar verdik” ÅŸeklindeki beyanı,

Keza dönemin Jandarma Ä°stihbarat elemanı olan Okan Ä°ÅŸgör’ün CumhurbaÅŸkanlığı, BaÅŸbakanlık ve Anayasa Mahkemesi baÅŸkanlığına yazmış olduÄŸu mektuplarda sözkonusu dava ile ilgili bir kısım emniyet istihbarat elemanlarının yasadışı birtakım iÅŸlemler gerçekleÅŸtirdiÄŸi yönünde ihbarı,

Yine TBMM Darbeleri AraÅŸtırma Komisyonu raporunda, yargılamanın yapıldığı dönemde Genel Kurmay BaÅŸkanlığı tarafından yargı mensuplarına verilen brifinglerin sözkonusu yargılamada etkisi bulunduÄŸuna iliÅŸkin tespiti gibi birtakım gerekçeler ile hükümlü Salih Ä°zzet ErdiÅŸ’in yargılamanın yenilenmesi yönündeki talebinin kabule deÄŸer görüldüÄŸü, infazı durdurulması yönünde karar verildiÄŸi anlaşılmıştır.

Hükümlü Muhammed Topçu’nun Ä°BDA-C isimli terör örgütü üyesi olduÄŸu bu örgüt adına gerçekleÅŸtirilen iki ayrı bombalama eyleminde gözcülük yaptığı belirtilerek hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmiÅŸ ise de; mahkûmiyet hükmünün, hükümlünün müdafiisiz bir ortamda emniyet müdürlüÄŸünde anılan ikrarına dayandırıldığı, hükümlünün emniyet müdürlüÄŸümde alınan beyanı sonrasında çıkarılmış olduÄŸu Cumhuriyet Savcılığında ve sorgu hâkimliÄŸinde hem örgüt üyeliÄŸini, hem de bombalama eylemlerini kabullenmediÄŸi, keza kovuÅŸturma aÅŸamasında da sözkonusu eylemleri reddettiÄŸi görülmektedir. Yine hükümlünün mensup olduÄŸu belirtilen Ä°BDA-C örgütünün kurucusu olan Salih Ä°zzet ErdiÅŸ hakkında kapatılan Ä°stanbul 6 Nolu DGM’nin 1999/19 Esas 2001/105 Karar sayılı davasıyla ilgili Salih Ä°zzet ErdiÅŸ’in mahkum olduÄŸu dava ile ilgili yargılamanın yenilenmesi davasının sonucunda elde edilecek delillerin ve ulaşılacak sonucun hükümlü Muhammed Topçu’nun durumunu etkileyeceÄŸi, dolayısıyla Ä°stanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine 27/02/2014 tarih 1999/19-2001/105 sayılı ek kararının CMUK 311. maddedeki yeni olay ve yeni delil niteliÄŸinde bulunduÄŸu, bu durumda örgüt kurucusu Salih Ä°zzet ErdiÅŸ’in yargılanmasının yenilenmesine dair Ä°stanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin tahkikatının sonucunun beklenmesi gerektiÄŸi, dolayısıyla itirazın haklı nedenlere dayandığı anlaşılmakla, itirazın kabulüne karar vermek gerekmiÅŸ, aÅŸağıdaki hüküm tesis edilmiÅŸtir,

HÜKÜM:

1- Hükümlü Muhammed Topçu müdafii Av. Abdullah Özbek’in itirazının kabulü ile kapatılan Ä°stanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/10/2014 tarih 2014/446 D. iÅŸ sayılı kararının KALDIRILMASINA,

2- 5271 sayılı CMK 320 maddesi uyarınca yargılanması yenilenmesi yönünde gerekli iÅŸlemleri gerçekleÅŸtirmek üzere dosyanın Ä°stanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERÄ°LMESÄ°NE,

3- Hükümlümüm ortaya çıkan yeni olay ve delilin niteliÄŸi, keza kiÅŸi hürriyetinin arz ettiÄŸi önem, ilerde telafisi güç zararların doÄŸmaması için 5271 sayılı CMK 312/1 maddesi uyarınca hükümlü hakkındaki infazın DURDURULMASINA,

Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu kesin olarak karar verildi. 08/01/2015(13)

Evet; Ä°stanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı emsal teÅŸkil edecek ÅŸekilde okumaya tabi tutulabilir. Ancak bu okuma iÅŸini düne dair bir zihinsel yapıyla yapamayız. Åžartlara teslim olan deÄŸil ÅŸartları teslim almak için uÄŸraÅŸan bir zihnin okumasına ihtiyaç var. Bu yargılanma sonucu çok ÅŸey söylüyor.  Ancak baktığımız yere göre hiçbir ÅŸey söylemez hale de gelir/getirilir.

Ülkede temel haklarla ilgili kimi sorun alanları, Çözüm Süreci denen süreç çerçevesinde ne yazık ki PKK-HDP-Ä°mralı üçgenine ipotek edilmiÅŸ durumda. Yapısal sorunların ürettiÄŸi travmalarda aynı üçgen ipotek edilmiÅŸ gözüküyor. Yargı linçine maruz kalmış mahpuslara özgürlüklerinin iadesi konusu ipotek alanlarından süratle arındırılmalıdır. Bu baÄŸlamda yürütülecek çalışma için yol haritasının aÅŸağıdaki gibi teklif etmeyi uygun görüyorum.

Öncelikle ÅŸunun iyi anlaşılması gerekir sorun yeniden yargılanma, yargılanmanın önünün açılması deÄŸildir; böyle anlaşılmamalıdır. Siyasi–ideolojik linçe maruz kalmış en az 10 yıldır içerde olan (kimileri 23-24 senedir içerde) bu insanların öncelikle özgürlüklerinin iadesinin saÄŸlanmasıdır. Bunun araçlarının oluÅŸturulması için çaba gösterilmesini talep etmektir.

Siyasilerin yaÅŸanan sorunları görmesini saÄŸlamak için hususen Müslüman mahpusların özgürlük sorunlarının görünür kılınmasını saÄŸlamak gerekir. Siyasilerinin görmezden gelemeyecekleri, yok sayamayacakları, kafalarını baÅŸka tarafa çeviremeyecekleri, gözlerini kaçıramayacakları ÅŸekilde görünür kılınmalıdır. Bunun için mahpus ailelerin düzenli olarak toplu halde –ayrım gözetmeksizin- bir grubun sesi gibi algılanmayacak ÅŸekilde haftalık/15 günlük periyotlarla basın açıklaması yapabilecekleri bir organizasyon yapılmalıdır. Bu konuda gerekli her türlü desteÄŸe ulaşılmalıdır: Ä°HH-Mazlumder-Özgürder çatısı altında toplanılabileceÄŸi gibi sırf bu iÅŸ için kurulacak bir dernek çatısı altında da toplanabilirler. Kamuoyunda tanınmış yazar-çizer-gazeteci-entelektüel-âlim vb. kiÅŸilerin taşıyıcı olmaları konusunda -gündemi belirleyici olmaları konusunda- gayrete getirilmeleri gerekmektedir. Bağımsız bir dernek çatısı daha kuÅŸatıcı olabilir kanaatimce.

Öte yandan; YaÅŸanan sorunların özel günlerde deÄŸil sürekli görünür kılınabilmesi için, Yeni Åžafak (Ä°smail Kılıçarslan-Salih Tuna vb.), Vakit (Kenan Alpay-Abdurrahman Dilipak), Star, Milat, Vahdet, uydudan yayın yapan Hilal TV, Rehber TV, TV 5 vb. tüm kanallar, haftalık/15 günlük/aylık çıkartılan tüm dergi, broÅŸür vb. yayınlarda belirlenmiÅŸ, iyi organize edilmiÅŸ zaman aralıklarında, aynı gün ve saatlerde tüm bu yayınların etkin bir ÅŸekilde kullanılmasını saÄŸlamak gerekir.

Basının, yargının iÅŸleyiÅŸinde rutin hale gelmiÅŸ bulunan çifte standardın sürekli iÅŸlenmesini saÄŸlamak…

Ä°ÅŸlerin yürümesini kolaylaÅŸtırmak için camiada tanınan, bilinen kiÅŸiliklerin iliÅŸkilerini/imkânlarını kullanmasını saÄŸlamak… Siyasi kiÅŸilerin/kurumların sorun yargı/cezaevi olduÄŸunda birin hep sol tarafına sıfır atmalarının önüne geçmek için markaj çalışması yapmak…

Mazlumder-Ä°HH-Özgürder vb. kurumlardan davasına sadakati olan avukatlardan bir grup oluÅŸturarak dosyalar üzerinde çalışma yaptırmak, yargısal süreçleri zorlayarak, sorunlu olanları tespit ederek üzerine gidilmesini saÄŸlamak; avukatlar bazında emeÄŸi geçen kiÅŸiler için bir ödenek-bütçe oluÅŸturmak…

Görünür olma meselesiyle ilgili olarak ÅŸunu hususen belirtmeliyim ki, amaç; acındırma, af dileme, özür beyan etme, yalakalık yapma, yaranma olamaz. Bunları çaÄŸrıştıracak hiçbir adım meÅŸru olamaz. Görünür olma meselesi zulmü görünür kılmadır. Böyle anlamak/buna göre düÅŸünce çerçevesi çizmek gerekir.

Kısa vadede ulusal gazetelerin konuya eÄŸilmelerini saÄŸlamak gerekir. 

NOTLAR:

1-Åžalcı Bacı için: Tanzimat’tan 12 Mart’a Kılık-Kıyafet ve Ä°ktidar / Cihan AktaÅŸ / Kapı Yay. Åžubat 2006 Syf. 121-182

2-Osman Can / Star Gazetesi / 13 Haziran 2012

3-Haksöz Dergisi-Mart 2015 / Gündem- Müslüman Tutsaklara Özgürlük

4-Yeni Åžafak Gazetesi / 28.02.2015

5-Yeni Åžafak Gazetesi / 28.02.2015

6-Cürm olmayan birilerine cürm isnat edilsin derdinde deÄŸiliz. Lakin darbe ve darbecilerin bu süreçte aklanamaya çalışılması ve bu süreçlerin hiç yaÅŸanmamış gibi bir algı operasyonuna kurban edilmesi ve birilerinin aklanma çabaları asla gözden kaçmamalıdır.

7-Yeni Åžafak Gazetesi / 20.03.2015

8-DoÄŸru Haber Gazetesi / Sayı 362-06.03.15 / (18 Aralık 2014 tarihli Sabah Gazetesi: Yargıtay’ın bir PKK’lı hakkında verdiÄŸi bir kararda “bir olayda ölüm olmadığı müddetçe müebbet hapis cezası verilemeyeceÄŸi yönündedir.)

9-Taraf Gazetesi / 21 Ekim 2010-Emekli Askeri Hâkim Ümit KardaÅŸ

10-Haksöz Dergisi / Mart 2015 /Adalet

11-Yeni Åžafak Gazetesi / 16.03.2015

12-Taraf Gazetesi / 21.02.2011-Ersin Tokgöz

13-Furkan Dergisi / Åžubat-Mart 2015

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.