Sosyal Medya

Güncel

Babanzade Ahmet Naim 81 yıl önce vefat etmişti

Osmanlı'nın son döneminde yetişen önemli mütefekkirlerden, İttihad-ı İslam fikrinin savunucularından Babanzade Ahmet Naim, 13 Ağustos 1934'te secdede vefat etmişti



Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaÅŸamış önemli bir mütefekkir, mütercim, felsefeci ve yazar olan Babanzade Ahmet Naim, 1934 yılının 13 AÄŸustos gününde öÄŸle namazını kılarken secdede vefat etmiÅŸti.

Babanzade Ahmet Naim, 1872 yılında babasının görevli olarak bulunduÄŸu BaÄŸdat’ta doÄŸdu. Ä°lköÄŸrenimini BaÄŸdat’ta gördükten sonra Ä°stanbul’a geldi ve daha sonraki hayatını burada geçirdi. Galatasaray Lisesi ve Mülkiye Mektebi’ni bitirdi. Hâriciye Nezareti’nde mütercim olarak göreve baÅŸladı. Daha sonra Maarif Nezareti’ne geçti ve burada çeÅŸitli görevlerde bulundu. 1914–1933 yılları arasında Dârülfünûn’da felsefe dersleri hocalığını yaptı.

1919 yılında Dârülfünun’a rektör oldu. Bir süre a’yan azalığı yaptı. 1933’te yapılan üniversite reformuyla görevine son verilen Ahmed Naim, “Felsefe Dersleri”, “Mebadi-i Felsefe’den Ä°lmu’n-Nefs” ve "Mantık" adlı telif ve tercüme eserleriyle, felsefe sahasında deÄŸerli bir mütercim ve felsefeci olarak tanınmıştı.

Siyasi anlamda “Ä°ttihad-i Ä°slam” fikrini savunan Ahmet Naim Ä°slam kardeÅŸliÄŸine zarar veren asabiyye fikrine doyurucu açıklamalar getirmiÅŸti. Türkçülük cereyanlarına Türk olmadığı için cephe aldığı ileri sürülen Ahmet Naim, Ä°slam birliÄŸi açısından sakıncalı bulduÄŸu Arap Ä°ttihat Kulübü’nün isim ve kuruluÅŸunu da tenkit etmiÅŸti. Kavmiyet ve cinsiyet davası gütmeyi Ä°slam’ın varlığı için kanser kadar tehlikeli bulmuÅŸ, bunu “yabancı bir bid’at”, “Frenk hastalığı” olarak nitelendirmiÅŸti. Bu hususta Ä°slam’da Davay-ı Kavmiyet adında mühim bir eser yazmıştır.

Bir süre EÄŸitim Bakanlığı Telif ve Tercüme Odası üyeliÄŸinde de bulundu. Tercüme Dairesi bünyesinde kurulan Istılahat-ı Ä°lmiye Encümeni çalışmalarında bulundu. Bu kurum tarafından hazırlanıp yayımlanan Felsefe Istılahları ve Sanat Istılahları adlı kitapların hazırlanmasında büyük emeÄŸi geçti.

Ahmed Naim, Darülfünunun 1933 yılında kaldırılışına ve üniversiteye dönüÅŸtürülüÅŸüne kadar buradaki görevini devam ettirdi. Yeni kurulan üniversitelere birçok arkadaşı gibi kendisi de alınmadı. Böylece yeni dönemde kendisine görev verilmedi ve emekli oldu.

DoÄŸu ve Batı kültürüne aÅŸina olan ve bunları çok iyi bilen Ahmed Naim, Arapça, Farsça ve Fransızcayı çok iyi derecede bilmekteydi. Arap edebiyatından seçtiÄŸi ve tercüme ettiÄŸi parçaları 1901 yılında Servet-i Fünun dergisinde yayımlamaya baÅŸladı. Yazılarını “Bedayiu’l-Arab” baÅŸlığıyla neÅŸretti. Bir konuyu yazmadan önce, DoÄŸu ve Batı kaynaklarında iyice inceler, daha sonra kaleme alırdı. Tercümelerinde de tenkit ve tercihlerini kullandı. Kuru bir tercüme yapmaktan kaçınarak taklitçiliÄŸe sapmadı. Tercümelerde çok önemli bir durum arz eden terimin tam karşılığını bulma konusunda çok titiz davrandı. Tercümelerdeki titizliÄŸi ve baÅŸarısını Georges Fonsgrive’in psikoloji kitabını Türkçeye çevirmede gösterdi. Bu eseri Ä°lmü’n-nefs adıyla tercüme etti.

Ahmed Naim, hem tercümelerinde hem de yazdığı eserlerinde dili iyi kullanmadaki baÅŸarısını güzel bir ÅŸekilde gösterdi. Ä°frat ve tefrite kaçmadan, zamanın önemli hastalıklarından olan maddeciliÄŸe sapmadığı gibi, eski usullerin aynen taklit edilmesine de karşı çıktı. Arapça öÄŸreniminde olduÄŸu gibi hadis ilminde de zamanın ÅŸartlarına uygun usullerin kullanılması gerektiÄŸini savundu. Türkçeyi çok güzel ve ustalıkla kullanmasına raÄŸmen Arapçacı olmakla itham edilip tenkit edildi.

Ä°stikrarlı bir hayat yaÅŸayan Ahmed Naim, güzel meziyetleri ve fikirleri kimden gelirse gelsin takdir edip benimseyen kadirÅŸinas bir sima olarak tanındı. Kendi meziyetlerini mümkün mertebe gizlemeye çalışıp, kibirden uzak dururken, düÅŸmanlarında bile olsa güzel meziyetlere deÄŸer verip destek oldu. Hayatta iken çok iyi dost, vefatından sonra ise kabir komÅŸusu olduÄŸu Mehmed Akif tarafından büyük övgüler aldı. Akif onu; dinlemesini bilen, sorulmadıkça kendisinde olan bilgileri söylemeyen, sözü senet teÅŸkil edecek kadar güven duyulan bir adam olarak tanımlıyor.

Mehmet Akif onun ölümünden sonra ÅŸunları söylemiÅŸtir:

“Bizim biçare Naim’in aniden vefatı beni çok sarstı. Evim barkım yıkılmış da ben altında kalmışım sandım. Bu zavallı ÅŸark öyle kıymetli vücutları bundan sonra çok zor yetiÅŸtirir. Bilemiyorum, hükümet hesabına tercüme etmekte olduÄŸu Tecrid-i Buhari son bulmuÅŸ muydu? Ä°nÅŸallah nakıs kalmamıştır. Çünkü öyle bir tercüme baÅŸka hiçbir babayiÄŸidin harcı deÄŸil.”

Kendisinden Fransızca dersi alan Elmalılı Hamdi Yazır ise ölümüne, yazdığı ÅŸiirde ÅŸöyle yanmaktadır: “Secdeden gitti Hüda’ya Naim.”

Ahmed Naim, 13 AÄŸustos 1934 Pazartesi günü Ä°stanbul'da öÄŸle namazı esnasında secdedeyken vefat etti. Kabri Edirnekapı mezarlığında Mehmet Akif Ersoy ve Muallim Cevdet’in yanındadır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.