Sosyal Medya

Makale

Hak Dediğin, Hak mıdır?

Geçenlerde bir akraba ziyaretinde laf döndü dolaÅŸtı enflasyon, pahalılık ve dolayısıyla ülkenin ekonomik durumuna derken oradan da geçim telaşına geldi. VatandaÅŸ olarak haklarımıza, taleplerimize ve bu konuda ne kadar maÄŸdur olduÄŸumuza kadar dayandı. Malum, demokrasilerde vatandaÅŸ her türlü haklıdır. Bu nokta, siyaset bilimcilerin dediÄŸine göre demokrasinin birçok zaafının yanı sıra en yumuÅŸak karnıdır. Demokrasi havarilerinin bu handikapını, yani zaafını söz konusu ederek çok üzerlerine gittiÄŸinizde, “daha iyisini buluncaya kadar ÅŸimdilik bu” deyip kenara çekilirler. Neyse, yazımızın gündemi yani tartıştığımız konu, demokrasi deÄŸil bir insan/vatandaÅŸ olarak hak ettiklerimiz üzerine. Müsaadenizle, konumuza tekrar kaldığımız yerden, akraba sohbeti üzerinden devam edelim.

Akrabalardan birisi “Ben eski kaÅŸar yiyemedikten sonra bu hayatın ne kıymeti var? Benim buna hakkım yok mu?” dedi. DiÄŸeri atıldı: “Peki, kardeÅŸim ben bir iPhone 17 Pro Max’ı hak etmiyor muyum? Benim bir vatandaÅŸ olarak buna sahip olmaya hakkım yok mu?” diyerek el yükselti. Mesele, oradan baÅŸlayıp hak ettiklerimiz ve nelerden mahrum kaldığımız üzerine uzadı gitti. Ancak dikkat ettim, ton farkları olsa da hepimiz mahrumiyetlerimiz, maÄŸduriyetlerimiz, kıyısından köÅŸesinden haksızlığa uÄŸradığımız konusunda ittifak etmiÅŸ gibiydik. Åžimdi ben size de sorsam “Ne tür haksızlıklara uÄŸradığınızı nelerden yoksun bırakıldığınızı düÅŸünüyorsunuz?” diye. Dahası, ÅŸu “hak” dediÄŸimiz ÅŸey nedir?

Siz bunun üzerine düÅŸünedurun. Ben akraba ziyareti sonrası bu soruyu kendime yöneltince, dönüp sözlüÄŸe bakma ihtiyacı hissettim. Sözlükler bu konuda oldukça dolu; tariflerin tamamını aktarmak niyetinde deÄŸilim elbette. Merak edenler açıp bakabilir. Sadece konuyla doÄŸrudan ilgili olduÄŸunu düÅŸündüÄŸüm iki tarifi sizinle paylaÅŸmak istiyorum.

Birinci tarif ÅŸöyle: “Hak: Bir kimsenin sorumluluÄŸunu üstlenerek yaptığı iÅŸin karşılığıdır.” Peki, herhangi bir sorumluluk üstlenmeden, bir iÅŸ üretmeden, sırf insan olarak var olmamızdan kaynaklanan bir hak yok mu? Evet, bununla ilgili de hem birinci hem de ikinci anlamı kapsayan daha kapsamlı ikinci bir tarif var: “Hak: Dine, kanunlara, adalete, vicdana uygun olandır.”

Yani tariften benim anladığım, mensup olduÄŸumuz dinin bize yüklediÄŸi sorumluluklar ve hisseler baÄŸlamında, yani bir baÅŸka deyiÅŸle, sevaplar haramlar ve mubahlar konusundaki tutumumuzdan, eylemlerimizden ya da baÅŸkalarının bize yönelik eylemlerinin sonuçlarından kaynaklanan haklar var. Bununla birlikte, amellerimizden bağımsız olarak, herhangi bir eylemin sonucu olmaksızın salt kul olma pozisyonu, dolayısıyla doÄŸal olarak sahip olduÄŸumuz haklar var. Mal, can ve namus emniyeti gibi.

Nitekim, aynı ÅŸekilde vatandaşı olduÄŸumuz ülkenin kanunları çerçevesinde de sorumluluklarımıza ilave olarak haklarımız var. Bu haklar da benzer ÅŸekilde, temel olarak mal, can, kiÅŸisel dokunulmazlık ve düÅŸünce hürriyeti gibi alanları kapsıyor. Bu haklar, yukarıda zikrettiÄŸimiz üzere, din perspektifinden baktığımızda tıpkı seküler hukuk gibi İslam hukuku açısında da kutsal kabul edilmiÅŸ ve koruma altına alınmıştır.

Güncel meselemize dönecek olursak yazımızda söz konusu ettiÄŸimiz baÄŸlamda, yani modern insanın hak talebi, yukarıda çerçevesini çizdiÄŸimiz hak kavramının dışında tamamen yanlış yorumlanmış, kırılmaya uÄŸramış, anlam kaymasına maruz kalmış, kendi heva ve heveslerinin tatminine yönelik bir hak talebidir. Modern insandan kastım, bu çaÄŸda yaÅŸayan, ÅŸehirli; her türlü teknolojik, fabrikasyon ürünü sorgulamadan kullanan; Batılı düÅŸünce ve deÄŸerlere maruz kalmış bireyi ifade ediyorum. Bu birey, ister dindar isterse materyalist olsun, yani ister aÅŸkın metafizik bir deÄŸere, bir inanca sahip olsun ya da olmasın, sosyal bir topluluk içinde yaÅŸadığı sürece hak kavramına duyarsız kalamaz. Kalması da mümkün deÄŸildir. Ancak hak meselesine yaklaşımı, hukuksal sözleÅŸmelerden ya da dinsel inançlardan kaynaklanan korunması gereken hudutlar deÄŸil, daha çok kendi menfaatlerine ve nefsani arzularının tatminine yönelik bir çerçevede ÅŸekillenmektedir. Bu konuda son derece talepkârdır çünkü küresel kapitalizm, söz konusu ettiÄŸimiz insan profilini, modern veya post modern akımları ve yöntemleri kullanarak kitle iletiÅŸim araçlarıyla ulaÅŸabildiÄŸi her konumda hak kavramının tüketim ekonomisi üzerinden tahrik ve manipüle etmiÅŸ ve etmeye de devam etmektedir.

Dolayısıyla, böyle bir insan profili tüketime sunulan her türlü ürün ve hizmete ulaÅŸmayı kendine hak görecek tir. Zira günün her saatinde maruz kaldığı açık veya örtük "Sen en iyisine layıksın sen en güzelini hak ediyorsun " diyen reklamlar, ona bu ürünü elde etmeye hakkı olduÄŸunu ısrarla tekrarlıyor. Halbuki ne tabi olduÄŸu kanunda böyle bir hakkı olduÄŸuna dair madde vardır ne de inandığı dinin metinlerinde böyle bir hak tarifi yapılmıştır.

O halde sevgili okur, Allah’ın bir isminin de el-Hak olduÄŸunu hatırlayıp, insanoÄŸlunun kendi emeÄŸine paha biçme konusunda cömert, baÅŸkasının emeÄŸine deÄŸer biçme konusunda cimri olduÄŸunu da akılda tutarak, bir anlamı da adalet olan “hak” kavramına taleplerimiz baÄŸlamında aÅŸağıdaki ayet nazarıyla bakmamız gerektiÄŸini düÅŸünüyorum: “Ve insana uÄŸrunda çaba gösterdiÄŸi dışında bir ÅŸey (hak) verilmeyecektir.” (Necm, 39).

Mehmet Bulayır

Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.