Makale
Sussam, Sesimi Duyurabilir miyim Mısralarımda?
“Susma hakkımı kullanıyorum.” Bu söz birçoÄŸumuzun zihninde olumsuz bir çaÄŸrışıma sahiptir, çünkü bizim kuÅŸak bu sözü polisiye filmlerde duymuÅŸtur. Polis memuru suçüstü yaptığı failin yüzüne “sessiz kalma hakkına sahipsin...” diye baÅŸlayan, bir kalıp cümle söyler, sonrasında eline kelepçe takarak, zafer müziÄŸi eÅŸliÄŸinde aracın içine tıkardı.
Bir de gösteri ya da mitinglerde haykırılan “susma sustukça sıra sana gelecek” sloganı var, elbette. Genelde sol fraksiyonların kullandığı bir slogan. Åžimdi biz zaten haklıyız, polis zaten defakto olarak haksız ve üstelik zalim. Dolayısıyla alabildiÄŸine sesimizi yükseltmeliyiz, yoksa sıra bize gelir. Aslında bu noktada kiÅŸinin haklı veya haksız olduÄŸu önemsizleÅŸiyor. Bağıralım yoksa sıra bize gelecek, bizi de derdest edecekler fikri hâkim düÅŸünce haline geliyor. Bu marjinal bir gruba ait refleks olsa da toplumsal bilince sesini yükseltmeyi olumlulama anlamında bir katkı saÄŸladığını düÅŸünüyorum. Gündelik hayatta bu davranış biçimi “bağıralım ki üste çıkalım!” ÅŸeklinde tezahür ediyor.
Susma hakkını kullanmak, yukarıda yazdıklarından da anlaşılacağı üzere halkımızın zihninde neredeyse suçlu olmakla, “yenilgiyi kabul etmekle” eÅŸ anlamlı algılanıyor. Dolayısıyla, suçlu deÄŸilsen sesini yükseltmen gerekir. Tersinden bakarsak suçsuz/haklı adamın sesi gür çıkar! Acaba gerçekten böyle mi?
Sanırım gerçek hiçte böyle deÄŸil. Mesela trafikte en çok bağıran adama dikkat edin ya ters yöne girmiÅŸtir ya da yan sokaktan bodoslama caddeye hızla akan trafiÄŸin önüne atlamıştır. Kuraldışı bir davranışta bulunmuÅŸtur yani. Muhtemelen suçunu bastırmak için sesini yükseltiyordur. Misal yolda kavga eden iki adam görseniz, büyük ihtimal asıl suçlu en fazla bağırandır.
Hayatımızın akışında oldukça önemli bir yer tutan, sosyal medyaya bakın; en fazla bağıranlar. Hakaretin dozunu yükselten, tabiri caizse kelimelerinden köpükler fışkıranlar, suçüstü yapmaya çalışan polis edası ile önüne geleni mahkûm eden, linç kültürünün önde gidenleri, yargısız infaz edenler, hangi hakkı kullanıyorlar sizce?
Hiç kimse suçlu görünmek, suçu üstüne almak, üstüne suç atılanla saf tutmak istemiyor. Bir olayla karşılaÅŸtığında sesini yükseltme hakkını kullanmıyorsan ve “Susuyorsan, suçlusun demektir.” Ya da apaçık zanlısın demektir. Olmadı suç ortağı ilan edilmen an meselesidir. Zan dediÄŸimizde suizandır, elbette. Zannın çoÄŸunun haram olduÄŸu unutulmuÅŸ, yalanın gerçeÄŸinden on kat hızlı yayıldığı sosyal medya platformlarında ipliÄŸin pazara çıkartılmış, hakkında hüküm verilmiÅŸ kalemin kırılmıştır. Diyelim ortama uydun sesini yükselttin. Bu durumda etrafını örgütlenen, taraftarlar topluluÄŸu oluÅŸturman gerekir. Bunu bir maç gibi düÅŸünün. Seyircisi en fazla olan, en büyük gürültüyü koparan haklıdır. Misal hâkim bir "suçluyu" tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıyor diyelim. Sosyal medya ahalisi öyle büyük bir gürültü koparıyor ki sabaha varmadan zanlıyı derdest edip nezarete alıyorlar. Bu konuda onlarca örnek sayabiliriz.
Sosyal medyada daha yargılanmadan "mahkûm" edilen, itham altındaki insanlara bir bakın. EÅŸelenmedik sözleri, talan edilmedik hatıraları kalmıyor! En insaflı olanımız tarafından bile, onlardan suçlu deÄŸillerse ispat etmeleri, en azından ben suçlu deÄŸilim diye feryat etmeleri beklenir oldu. "Beraatı zimmet asıldır" düsturu unutulmuÅŸ. Sizden suçsuz olduÄŸunuzu ispat etmeniz beklenmektedir.
Bir tuhaf çaÄŸda yaÅŸar olduk. Sanki söz gümüÅŸ olmaktan sıkılmış, sükût altın olmaktan utanır olmuÅŸ.
Elbette susmayı kutsamak niyetinde deÄŸilim. Sözün kutsandığı bir çaÄŸda sükûta, dikkat çekmek derdindeyim. Zira dil çoklukla kifayetsizdir. Söze yalan, söze riya karışır, karışabilir. Lakin dil sustuÄŸunda, gözler ve gönül konuÅŸur ki onlar asla yalan söylemez.
Hikmet terazisinde söz ve sükût ayrı kefelere konulsa sukut ağır basar. Çok konuÅŸuyoruz sanki biraz susmayı denesek diyorum. Sükût, tefekküre gebedir. Tefekkür insanı olgunlaÅŸtırır: "Her ÅŸeyin olgunu makbul olduÄŸu gibi insanın da olgunu makbuldür."
OlgunluÄŸa eriÅŸebilmek için sükûtu bir tohum gibi görmek gerekir, onu varlık toprağına gömer, hikmetli sözle sularsınız, hakikat boy verir. Hikmetli söz ile sulamaktan kasıt, ihtiyacı olan sözü söylemek ve ihtiyacı kadar sarf etmek kifayet eder. Zira fazla söz/su, tohumu çürütür.
Mehmet Bulayır
Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.