Sosyal Medya

Makale

Pelerin büyüsü

Åžehrin altını oyup temellerini sarsanlar, ÅŸehrin üzerinden uçarken, pelerinlerinin etekleri ÅŸehri ateÅŸe veriyordu. Uçanların bir bölümü, uçuÅŸlarının ÅŸehrin imarı için olduÄŸuna inanıyorlardı ve pelerin etkisini fark edemiyorlardı.

Şehir yanıyordu.

Haneler, çocuklar, yürekler, aÄŸaçlar, hayatlar ve umutlar yanıyordu.

Ahalinin çoÄŸu, ÅŸehri yakanların uçuÅŸlarını hayranlıkla izliyor, pelerinlerin eteklerine meftun oluyorlardı.

Ah onlar da uçabilseler ve pelerinlerinin etekleri rüzgârda böyle savrulabilse. Etekler ÅŸehri ateÅŸe veriyormuÅŸ, radikal palavraları, ne gam.

Birkaç kiÅŸi can havliyle koÅŸturuyor ve canhıraÅŸ bağırıyordu; “yanan sizin ÅŸehriniz, sizin haneniz, sizin çocuklarınız, sizin umutlarınız. Destek verin, hatta bütün iÅŸlerinizi bırakın bu yangını söndürelim. Bundan daha önemlisi ve önceliklisi yok!”

Åžehrin yangınına yerden destek verenlerin pelerin hikâyeleri, yangının sönmesi lazım diyenlerin feryatlarından daha inandırıcı ve hoÅŸ geliyordu, insanların pek çoÄŸuna. Ve bu pek çok insan yangına müdahaleye çağıranlara kızıyorlardı; “sizi anlamıyoruz, duymuyoruz ve hatta ütopik söylemlerinizden ÅŸiÅŸtik...” 

Oysaki ÅŸehir yanıyordu, gözlerinin önünde, herkesin gözü önünde.

Yangının nedeni ve nasıl söndürüleceÄŸi hususundaki bilgileri alıp, pelerin platformunda yerini korumak, pozisyonunu güçlendirmek için kullananlar da yok deÄŸildi. Bunlar, ÅŸehrin yangınının söndürülmesi için çaba gösterenlerle iÅŸ birliÄŸine gitmekten imtina etmekteydiler. Zira ÅŸehir yangını edebiyatı, ÅŸehrin yanmasından daha önemli addediliyordu, bunların nezdinde.

Evlerinin ÅŸehrin dışında, merkeze uzak olmasına güvenip, ateÅŸin kendisine dokunmayacağını düÅŸünenler de vardı; lir çalmıyorlardı fakat gözleri pelerinin eteklerinde ÅŸiir okuyup, düÅŸünce tokuÅŸturuyorlardı.

Bunlardan bir bölümü ise meftuniyetini; “hey ÅŸehir yanıyor, uyanın” yaveleri eÅŸliÄŸinde sürdürüyorlardı. Ancak bunun yapılmasında ciddi bir farkındalık ve samimi bir gayrete çaÄŸrı olmadığı düÅŸünülüyordu. Zira halk bu çaÄŸrılardan umutlanıp; “hadi dediklerinde” ortada ne bir hareket ne de bir kimse görülmüyordu. Çağıranın da farkında olmadığı ikincil nedenlerin hedeflenmiÅŸ olması ihtimali daha yüksekti.

Bazıları ise; neden, ÅŸehir yanıyor diye bağırırken bizi de yanınıza davet etmediniz, birlikte bağırmadık gerekçesiyle, ÅŸehrin boÅŸluk alanlarına böÄŸürtlen çalıları dikmenin daha faydalı bir faaliyet olduÄŸunu iddia edip, bu duygulara sahip üç beÅŸ kiÅŸiyle toplantılar yapıyorlardı.

Åžehir yanıyordu ve içinde; bulunanların haneleri, çocukları ve umutları da.

Fakat “ben’in” kesif örtüsü, altındakilere ışık ve ses sızdırmıyordu, yangından...

En zekileri, iÅŸin gerçeÄŸinin farkında olmalarına raÄŸmen zekâlarını bu perdeyi yırtmaya çalışmak için kullanmak yerine, hale gerekçe yazmak için kullanıyorlardı.

Bir bölümü ise uzak diyarların çorak topraklarına birkaç kova su taşıyarak, ÅŸehri söndürmek zaruretini anlamamak mazeretine sahip olduklarını sanıyorlardı.

Oysaki bu ÅŸehir yanıp, kül olursa; bu ateÅŸ, uzak-yakın bütün diyarlara da dokunacaktı. Ya da ÅŸehir kurtulur ve imar olursa, uzak diyarların kuraklığı bütünüyle ortadan kalkabilirdi. Çünkü ÅŸehri yakanla, suyu çalanlar aynı yerden sevk ediliyorlardı.

Yangın kuleleri kurup, içerisinde sportif faaliyetler yaptırarak, bunun yangınla mücadele usullerinden birisi olduÄŸunu düÅŸünenler de vardı. 

Ancak sadece iyi niyetlerle yangına müdahale imkânı bulunmamaktaydı.

Var güçleri ile birbirlerine bağıran iki grup vardı.

Her birisi yangının çıkmaması, eÄŸer çıkarsa nasıl söndürüleceÄŸi ile ilgili hangi kaynaktan, hangi usullerle bilgi sahibi olmak gerektiÄŸinin, kendilerine göre meÅŸruiyetini anlatmaya çalışıyorlardı ve birbirlerini hainlikle itham ediyorlardı.

Ancak hiçbirisi; ne ÅŸehrin yandığını anlamayı ve anlatmayı, ne de bu yangının söndürülmesi hususunda, elindeki kaynaktan ve usulden yararlanmayı düÅŸünmüyordu.

EÄŸer düÅŸünseler ve yangına müdahaleye tevessül etselerdi, muhtemelen hakikati görmeleri daha kolay olacaktı. 

İhtimaldir ki bu durumda da pelerin büyüsü etkili olmuÅŸtu.

Bir grubun büyük bir gayretle çalıştıkları göze çarpıyordu. Ne yapıyorsunuz? diye soruldu; “rapor hazırlıyoruz” dediler. Kime ve ne için? diye sorulunca; “pelerinlilere, ÅŸehrin nasıl mamur kılınacağına dair” dediler.

“İyi de ÅŸehre ateÅŸ bunların pelerinlerinin eteklerinden deÄŸiyor” denilemedi. Zira pelerinin dalgalanmasından büyülenmiÅŸlerdi ve öfkeyle bağırdılar; “Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?”

Herhalde ortak sorun “ben’in” kesifliÄŸi ile pelerin büyüsü arasındaki iliÅŸkinin fark edilememesi idi.

Åžehir yanıyordu. İçindekilerin çocukları, evleri, hayatları ve umutları ile birlikte.

Åžehirde yaÅŸayanların büyük çoÄŸunluÄŸu bu yangını hissetmiyordu zira yangın, önce sinir uçlarını yakmış ve onları hissiz bırakmıştı. 

Bir avuç insan yangını söndürmek için varını yoÄŸunu ortaya koyuyordu. 

Biliyorlardı bu kadar çabanın bu yangını söndüremeyeceÄŸini. Fakat bu gayretlerin yangını söndürüp, pelerinlileri aÅŸağı indirecek bir rahmet yaÄŸmuruna vesile olabileceÄŸi umutlarını hiç kaybetmiyorlardı.

Åžehir yanıyordu içindekilerle birlikte ve bizler, uyarılar üzerinde düÅŸünerek yangını fark etmek yerine; çekirdek çitlemek kıvamındaki yazıları okuyarak, ÅŸehrin yanışını seyrediyorduk, ta ki ateÅŸ bizim haneye ulaÅŸana dek.

 Murat Sayımlar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.