Sosyal Medya

Makale

İnsanoğlu Kendini Kandırmakta Ustadır

İnsanoÄŸlunun kendini kandırma hikâyesi Hz. Âdem ile baÅŸlar desem yeridir. BirçoÄŸumuz, hatta kitap indirilmiÅŸ bütün dinlerin mensupları, insanı ÅŸeytanın kandırdığı konusunda ittifak halindeyiz. Bu konuda Yahudiler ve Hristiyanlar faturayı Havva annemize kesmiÅŸlerse de biz Müslümanlar bunun insan olmanın ortak yanılgısı olduÄŸunu düÅŸünürüz. Ama ilk cümlede de zikrettiÄŸim gibi insanlık ailemizi temize çıkarmak adına, ihaleyi lanetlenmiÅŸ Åžeytana keserek onun "bizleri" kandırdığı konusunda ittifak ettiÄŸimiz de bir gerçek.

Elbette ÅŸeytanın iÄŸvasını, kandırma konusundaki ustalığını inkâr edecek deÄŸilim. Ancak bir düÅŸünelim, her birimiz, inanmak istediÄŸimiz yalanların kurbanı deÄŸil miyiz? Åžeytanın zorla yasak aÄŸacın meyvesini "babanızın" aÄŸzına tıkmadığı da Allah’ın (c.c.) bu aÄŸaca yaklaÅŸmayın emri de apaçık olduÄŸuna göre yaratıcının bizim için doÄŸru olanı ÅŸeytandan daha iyi bileceÄŸi de onların malumuyken bu meyveyi diÅŸlemeyi sadece kandırılma olarak niteleyip nefsimize temize çıkarmak mümkün mü?

Åžeytanın yalanına inanmak! Buna inanma denebilir mi? Emin deÄŸilim! Ama güçlü bir ÅŸekilde varlığını hissettiÄŸim, hatta emin olduÄŸum bir ÅŸey var ki, "acaba sorusu", yani kadim ÅŸüphe ve kendini bu kadim ÅŸüpheye kaptırma olarak da niteleyebileceÄŸimiz insanın kendi kendini kandırma potansiyeli var. İşte bunun sürekli dikkat kesilmeniz gereken, insanoÄŸlunun kibirden sonra hatta belki ondan daha öncelikli olarak, mücadele etmesi gereken zaaf noktası, yumuÅŸak karnı, karadeliÄŸi olduÄŸunu düÅŸünüyorum.

İnsan, kendini kandırmakta ustadır derken bunun tezahür ettiÄŸi bir diÄŸer yön de baÅŸkalarının hataları üzerinden kendi günahını aklama, meÅŸrulaÅŸtırma çabasıdır.

Mesela kadim bir mesele olan iÅŸçi-iÅŸveren iliÅŸkilerini ele alalım. İşçiye göre o, ne kadar aldığından bağımsız olarak, asla hak ettiÄŸi ücreti alamamaktadır ve “kapitalist” patron onun üzerinden zengin olup emeÄŸini sömürmektedir. Dolayısıyla iÅŸçinin en zalim olan çoÄŸunlukla gizli kapaklı nadiren de aÅŸikâr olarak iÅŸverenin malına zarar vermekte mahsur görmez. En masumu ise mesaisinden kaytarır, düÅŸük verimle çalışır. Kendini kandırma mottosu da ÅŸudur: Bu kadar maaÅŸa bu kadar iÅŸ. Halk tabiriyle “Ne ka ekmek o ka köfte”. Bu cümleye kafa sallamayacak âdem az bulunur.

Tersinden bakalım, bu iÅŸçi milletinin alayı hırsız, en masumu mesaiden çalar diyen patron mottosuna hak vermeyen, kafa sallamayan kaç iÅŸveren çıkar aranızda? İşte bu hangi taraftan mensupsak o tarafın lehine bizi kafa sallamaya iten ÅŸey, merkezine kendi haklılığımızı koyduÄŸumuz, kendimizi kandırma içgüdüsüdür. Bu karı koca iliÅŸkilerinde, insan-çevre iliÅŸkilerinde, öÄŸretmen-öÄŸrenci iliÅŸkilerinde, hep böyledir. Hangi tarafı dinleseniz öbür taraf mutlak suçlu ve hatalıdır. Diyelim ki açık bir ÅŸekilde belgeleriyle karşı tarafın haklı olduÄŸunu ispat ettiniz, bu kez mutlaka “ama” ile baÅŸlayan güçlü bir mazeret dinlemeye hazır olmalısınız. Bu konuda onlarca örnek sayılabilir.

"Mazeretim var, asabiyim ben" ÅŸarkısını bilirsiniz. Asabi olmak, bize haddi aÅŸmak hakkını bahÅŸeder mi? Misal evimizin önüne (kendi aracımız için kendimize hak gördüÄŸümüz alana) park eden komÅŸu aracın lastiÄŸini söndürmek, hatta bazen bir bıçak saplamak, olmadı kaportasını çizmek nasıl bir vicdan tezahürüdür? Bu veya benzeri günahlarımıza/hatalarımıza mazeret üretmekte ustayızdır. Konu ile ilgili ÅŸu çarpıcı cümleyi bir yere not etmenizde fayda var: "Mazeret terazisinin tartamayacağı günah yoktur".

Bir diÄŸer kadim kendini aldatma türü, bireyin kendini vazgeçilmez bir insan olduÄŸuna inandırmasıdır. Her ÅŸirkette ya da sivil toplum kurumunda, hülasa her bir organizasyon hiyerarÅŸisinde bu tiplerden bir adet (bazen birden fazla) mutlaka vardır. O olmasa kurumun saÄŸlıklı yürümesi, mesafe alması mümkün deÄŸildir. O olmasa ÅŸirket üç gün, bilemedin üç ayda tepe taklak olur! Daha iddialı bir cümle kuracak olursak, aslında hepimiz biraz kendimizi böyle görmez miyiz? Hadi itiraf edin, bulunduÄŸunuz kurumun en açık fikirli, en fedakâr, en güvenilir, en çalışkan bireyi siz deÄŸil misiniz? İtiraz mı ettiniz, uymadı mı size biçtiÄŸim kıyafet? O vakit kurumun en mütevazı çalışanı olduÄŸunuza kalbimi basarım!

Dedim ya, insanoÄŸlu kendini aldatmakta ustadır. Burada belki ton farkından söz edebiliriz. Siz henüz acemi, utangaç bir "yalancı" olabilirsiniz. Belki bunun farkında bile deÄŸilsinizdir, kim bilir.

Neyse, sözün nihayetinde, amacım topumuzu bu cümle altında paranteze alıp mahkûm etmek deÄŸil elbette. Sizi bir umutsuzluk dergâhına itmek, "bizden adam olmaz" sendromuna yuvarlamak da deÄŸil. Derdim, sizlere kendinizi deÄŸersiz hissettirmek de deÄŸil, sadece saf altın olmadığını(m)ıza dikkat çekmek istedim. Zira bu kapı kibre açılan kapıdır ve bu yol kendi kendinizi kandırmak konusunda ustalaÅŸanların yoludur. Oysa bizi deÄŸerli yapan ÅŸey nedir? Kadim kitabımıza göre, hata yapmak, hata yapma potansiyelinizin farkında olmak ve ayağımız kaydığında tövbe kapısında diz çöküp, dua etmektir. Yalan günahların en büyüÄŸü deÄŸil midir? Hele de kendimize söylersek, tekzibi de neredeyse mümkün olmayan bir paradoksa düÅŸeriz.

Bize kendi "yalanlarımızı" iÅŸaret eden dostlar lazım. Her daim yüzünüze gülen, her sözünüzü "like"layan arkadaÅŸlar sizi yanıltmasın.

 

Mehmet Bulayır

 

Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.