Makale
Biz Neyi Kaybettik
Sevgili Dostum,
Sana ilkbaharın geliÅŸini yazmak istiyordum, ısınan havaları, rengârenk açan çiçekleri. Yeniden yeÅŸeren daÄŸlarımızı anlatmak istiyordum. Çocukken annelerimiz için topladığımız nevruzları. Memleketimin yeÅŸile boyanmış, uçsuz bucaksız ovalarını yazmak istiyordum uzun uzadıya. Baharı, bahar sevincine güzel ötüÅŸüyle eÅŸlik eden bülbülü. Yazamadım, sana hiçbir ÅŸey yazamadım. Sen gittin ya öyle habersiz, her ÅŸey baÅŸa döndü. Karakış geri geldi, kar düÅŸtü bir kor gibi baharın kalbine. Çiçekler soldu, aÄŸaçlar karardı, tabiat yangın yerine döndü. Bülbül güle küstü, gül bülbüle. Bir bahar gitti, bir bülbül, bir de sen. Senden haber alamayınca her ÅŸey anlamını yitirdi. Böyle zamanlarda dertlenmenin de yazmanın da bir önemi kalmıyor. Bu yüzden her ÅŸeyi bir kenara bırakıyorum.
Yoruldum, sensiz olmaktan, habersiz kalmaktan... Nice zamandır sesini soluÄŸunu duymuyorum. Uzun süren bu suskunluÄŸun yordu beni. Habersiz gidiÅŸin, birkaç güne kalmaz dönersin diye bekleyip bir daha dönmeyiÅŸin yordu. Aramamanı, bir kez olsun hal hatır sormayışın yorgunluÄŸuma sebep. Kaç yıl geçti bilmiyorum, bu ayrılığın üzerinden. Sayamadım, senden sonra kaç yaralı gönül, kaç ölüm biriktirdiÄŸimi. Seni bekledim, hem de uzun zaman... Lakin bir kez olsun gelmedin, bir kez aramadın. Senden sonra bir ÅŸarkı düÅŸtü dilime: “Bir ara bir sor Allah aÅŸkına.” diye. Arada bir tekrar edip duruyorum bir nakarat gibi. Biliyorum, sende yorgunsun hem de benim kadar yorgun. Bunca zaman katlandığımız gurbet, sılaya duyduÄŸumuz özlem yordu. Her ÅŸey yarım kaldı avuçlarımda. Yarım baharlar biriktirdim avuç avuç, bir başıma yakalandığım zemheri kışlar...
Aziz Dost,
Her gün gelip bakıyorum, beni bıraktığın çınar aÄŸacının altına. Bir umut ile geliyorum belki dönmüÅŸsün de beni bekliyorsun, çınarın gölgesinde. Her geliÅŸim bir hüsran, büyük bir yıkılış. Kıyamet, sensizlik bir kıyamet, sanki bir yok oluÅŸ. Bu yüzden sustum, benim de uzun bir suskunluÄŸum var, tıpkı senin gibi. Biliyor musun, seni özlüyorum yokluÄŸunda. Büyük bir suskunluk içinde destanlaşıyor özlemin. Merak ediyorum, sen de özlüyor musun daÄŸları, baharı, çiçekleri?
Benim gibi sende özledin mi? anne çiçeÄŸi nevruz toplamayı. Bazen düÅŸünüyorum da annem için nevruz toplamayı mı özlemiÅŸim ben, yoksa annemi mi? Bu ikilem ile bir kavganın içinde buluyorum kendimi. Kendimle baÅŸlayan bu kavga gecenin yalnızlık vaktinde baÅŸlıyor. GirdiÄŸim bu ikilem girdabı beni karanlık bir dehlizde zoraki bir yolculuÄŸa mahkûm ediyor. Asra bedel gecelerden birine yakalanıyorum. Bu durum umutla ve dua ile beklediÄŸim sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor. Yorgun bir gecenin ardında sabahın serinliÄŸini bekliyorum. Nihayet gökyüzü aÄŸarıyor, mahzun, mahcup bir tebessüm gibi.
Kıymetli Dost,
Tan yeri aÄŸardığında hemen dışarı çıkıyorum. Karşımızdaki daÄŸa bakıyorum uzun uzadıya. Aklıma sen düÅŸüyorsun daÄŸa baktıkça. Dilimde bir türkü: “Yüce daÄŸ başında yanar bir ışık. DüÅŸmüÅŸüm derdine olmuÅŸum …” Neyse, lafı uzatmanın zamanı deÄŸil. Åžu dağın zirvesine çıksam diyorum, belki bulurum seni. Kim bilir belki dağın başında, belki diÄŸer yamacında. Dağın zirvesinden bakarım her yöne, seni ararım, olmadı seslenirim. Evet, bağırsam hem de avâzım çıktığı kadar, sesim ulaşır mı yüreÄŸine? Biliyorum, uzak hem de çok uzaktasın. Gelir misin artık bilmiyorum, ama ben seni görüyorum ara da bir. Bazen yüce bir daÄŸ olarak, bazen mavi bir deniz olarak görüyorum. Bazen gözleri dolu yaÄŸmur yüklü bir bulut, bazen masmavi gökyüzü… Söyler misin sen hangisisin, merak ediyorum, hangisinde sır oldun? KeÅŸke bir ışık olsaydın diyorum bazen, karşı dağın başında. Gündüz beklerdim sabırla, gece seni izleyerek sabahlamak için. Uykusuz gecelerimde yarenlik eder miydin onu da bilmiyorum, ama umut iÅŸte. Eskilerin de dediÄŸi gibi: “Umut fakirin ekmeÄŸi.” Öyle ise her öÄŸünde umut…
Kadim Dost,
Bilemiyorum, yazdıklarım sana ulaşır mı, olur da ulaşırsa okur musun? Duyar mısın yakarışımı, bir kez olsun ses verir misin sesime? Belki de hiçbir zaman öÄŸrenemeyeceÄŸim bu soruların cevabını. Kim bilir belki de ömrüm vefa etmeyecek. Bunca söze, bunca dertlenmeye yokluÄŸun sebep, bilesin. Sen gidince bozgunculuk yeryüzünde iflah olmaz bir seyyah. UÄŸramadığı bölge, gitmediÄŸi ÅŸehir, hatta girmediÄŸi hâne kalmadı. Zulüm derebeyi olmuÅŸ coÄŸrafyamızda, yüreÄŸimizin ÅŸehirlerine ölüm olarak yağıyor her gece. Açlık olmuÅŸ, bebeklerin boÄŸazında azık, yutkunmasınlar, yutmasınlar diye bin bir yakarış dilimizde. Ama olmuyor iÅŸte, ölüm rüzgârları esiyor harabeler arasında. Estikçe alıp götürüyor gül gibi çocukları bir bir. Kimi ÅŸarapnel parçalarıyla, kimisi kimyasal bombalar altında yanarak can veriyor.
En acısı zulmün açlıkla, susuzlukla gelmesi. Ve biz hiçbir ÅŸey yapmıyoruz. Gerçi ayda bir, iki meydanlara çıkıyor üç, beÅŸ slogan atıyoruz. Birkaç yüz metre toplu yürüyüÅŸten sonra dağılıyoruz. Bazı arkadaÅŸlarımız: “Geliyoruz ama bir ÅŸeyin deÄŸiÅŸeceÄŸi yok, ama geliyoruz yine de” diyenleri dinliyoruz son zamanlarda. Biri çıkıp da “İnandığın eylem ibadettir. İnanamadığın amelin sana da zulüm altındaki kardeÅŸine de bir hayrı olmaz” demiyor. Zira birimizin diÄŸerinden farkı yok. Bu sebeple midir bilmiyorum? Ama ne dualarımızda ne de eylemlerimizde bir hayır neÅŸet etmiyor.
Güzel Dost,
Ölüm yaÄŸdıran canilere uÄŸramayacaksın bilirim, bari bize uÄŸra, hiç olmazsa bir kez görün. Sen gideli ne çocukların açlıktan ölmesine canımız yanıyor, ne de hunharca öldürülmesine. En kötüsü bu ölümlere karşı bir ÅŸey yapacak gayretimiz kalmadı. Bir film gibi izliyoruz her ÅŸeyi… Sen bizi bırakınca, zalimden çokta farkımız kalmadı gibi. Sadece elimizde silah alıp kimseye tetik çekmiyoruz. Ama hiçbir ÅŸeye de engel olmuyoruz. Neden mi? saymakla bitmeyecek kadar bahanemiz var.
Ey dost, artık nihayete erdir bu uzun firkati? Gel artık, ÅŸu duyarsızlığımıza derman ol. Üzerimizdeki ölüm toprağını at, at ki bunca zulme, bunca ölüme karşı sesimiz çıksın. Ölüm korkumuzu yenip, yaÅŸamak için ölüm yolunda dirilelim. “Ölüme karşı adım, adım yürüyebilmek yaÅŸamaktır.” demiÅŸ ÅŸair. Gel de bitsin bu ayrılık, gel ki vuslat can olsun benliÄŸimizde.
Dostum,
Ölüme can olmak için yüreÄŸimize gel. Gel ey “Merhamet” gel ve kuÅŸat yeryüzünü…
umut ektim geceye
seni izledim
umut ekmiÅŸtim geceye
gözlerimde yorgun bir dünya
avucumda kırık dökük bir hayat
ölüm koÅŸuyordu ardım sıra
sana kavuÅŸmak isterken…
seni izledim
ölümü vurduÄŸum gece
gökyüzünde yanıp sönüyordu alevler
bir bombardıman altındaydı yaşam
kurşun iz bırakmıştı toprakta
sana uzanırken ellerim…
seni izledim
kan düÅŸmüÅŸtü geceye
bebekler sarılmıştı ölüme aÄŸlarken
bir damla göz yaşı ölüm seline dönmüÅŸtü
acziyet yağıyordu üzerimize
sana umuttan bahsederken…
seni izledim
her gün her gece
ay gizlenmiÅŸti gölgende
karanlık düÅŸmüÅŸtü toprağın baÄŸrına
güneÅŸi bekledim gecenin bir vaktinde
sana yüreÄŸim koÅŸarken…
Musab Aydın
Henüz yorum yapılmamış.