Makale
Anlam, fonksiyonların kavramları ve kök hücre
Bu başlık altında yazılacak ve konuşulacak ciddi şeyler, bir çıkış stratejisi oluşturabilecek; hayatla irtibatı tekrar kurdurabilecek, özgürleşip, farkına varmayı sağlayabilecek bir fikir potansiyeline ve usul önerisine sahip olabilirler.
Ancak bunları yazmak hikmet dâhilinde midir? Yazılıp konuÅŸulması hangi kapıları açar ya da açabilir mi? Meselenin ehemmiyeti karşısında yazıp konuÅŸmaktan emin olamıyor insan. Konuya dair; insanın hayat karşısında muhtemel üç pozisyonundan bahsedilebilir.
· Hayatı geliÅŸine yaÅŸamak
· Hayatı bozmak
· Hayatı inÅŸa etmek.
Hayatı gelişine yaşayanların, başının beş tarafına perde gerilmiştir ve bütün algı ve anlayışları bu sınırlar içerisinde oluşur. Hayatı bozanlar, bu perdeleri gerip, kavram içerikleri imal ederler.
Hayatı gelişine yaşayanlar; bu kavram içeriklerini, varoluş özellikleri, yaşamın süreç ve dinamikleri ile kıyaslayarak, tashih edemedikleri için; algıyı, kavramın tarif edilmiş içeriğinden oluştururlar. Hayatı bozanlar, bu nedenle sürekli kavramlara içerik imal ederler ve inandırmak için çalışırlar.
Hayatı inşa edenler, bu tuzağa düşmemek için anlam ve fonksiyondan, kavrama ulaşmaya çalışırlar. Bu nedenle, hayatı inşa edenler anlamaya, yaratılış özellikleri ve hayat perspektifinden yaklaşırlar. Bir kere kaynaktan hayatı okurlar; bir kere hayattan kaynağı okurlar ve bunu kesintisiz yaparlar.
Bu arada bu mevzuyu yazmak, hikmetli midir deÄŸil midir kestirmek zordur.
Zira hayatı gelişine yaşayanlar; çeşitli görüntülerde, mücessem mevcutla ilgileniyorlar; sahih ve etkili olanla ilgilenmiyorlar. Bunun perspektifinden bakıp, bunun diliyle okumayı, dinlemeyi, yazmayı, anlamayı önemsemiyorlar. Akletmenin de zaman zaman imal edilmiş, fonksiyonsuz retoriği ile meşgul oluyorlar.
Bunlardan bahsedip, hatırlatanlara hem kızıyorlar hem de bilerek veya bilmeyerek muhalefet edebildikleri gibi daha çok "yok saymaya çalışıyorlar." Zira beş yöndeki perdeleri gerçek, oradan gördüklerini mutlak zannediyorlar.
Bu hususta yazılanlar, hayatı bozanlar için de olsa olsa bir risk ve tehdit unsuru olarak algılanır ve düşmanlık duygusu uyandırır. Daha ilerisi dahi söz konusu olma potansiyeli taşımaktadır!
Aralarında hayatı inşa etmek potansiyeline sahip olanların da bulunabileceği, birçok birikim sahibi otorite, suskunlar ve durgunlar grubu, hayatı inşa edenler tarafında olmak isteyenler, hakiki bir hayat belirtisi gösterip, ses verene kadar, fikir vermeyecektir.
Hikmet; hedefin, neyin-nerede-ne zaman- nasıl yapılacağının, sorun-ihtiyaç ve risklerin, fayda ve zararın, neyin işe yarayıp- neyin işe yaramadığının, strateji ve yöntemlerin bilinebildiği durumlarda tahakkuk eder.
Sizce, mevcut halimizle; neyi-niçin-ne kadar ve nasıl yazıp, konuÅŸmak, yapmak hikmet dâhilinde olur?
Bir örnekleme ile mevzuyu biraz geniş açıdan ele alırsak:
"Derdinin çaresi filan şehirdedir. Şu yolu takip et ve ilk yoldan sağa dön. Bu yol seni istediğin yere götürecektir," denilse; ilk sağ yola dönmek unutulsa ve sonraki yoldan dönülse. Ya da "İlk soldan giden yol kestirmedir, sen oradan git," diyene uyulsa; sonra da girilen yolda birçok şey yapılsa; yol ağaçlandırılsa, arkadaşlar edinilse, futbol takımı kurulsa ve şampiyon olunsa; derde deva şehre ulaşılabilir mi? Bütün bunlar, o şehre ulaşmanın yerini tutabilir mi?
Peki, ne olur?
Bir yol edebiyatı oluşur. Yol üzerine güzellemeler yapılır. Yol ekolleri oluşur. Fakat derde deva şehre ulaşmanın yerini tutabilecek bir netice tahakkuk etmez. Dert artar ve ne edebiyat ne de ekoller, derde derman olamazlar.
Zorunlu sonuç bu olunca; artık derdi, dermanı, şehri ve yolu, yeniden tarif etmekten başka, elde hiçbir şey kalmaz. Yeniden tarif edince; zihinde, derdin, dert olmaktan çıkar fakat yara ilerlemeye ve azmaya devam eder. Yeniden tarif faaliyetleri hızlanarak devam eder.
Artık ortaya çıkan her durumu, her komplikasyonu, her sebebi, her sonucu yeniden tarif etmek mecburi olmuştur.
An gelir, öyle bir hâl oluÅŸur ki; sen kimsin, dert nedir, neyi aramaktasın, artık bilinemez duruma gelmiÅŸtir. Esası içeren asıl hassasiyetler kaybolur. Önemliler deÄŸiÅŸir. Daha deÄŸerliler listenin altına iner, daha önemsizler üste çıkar.
Yolu şaşırınca, girilen yolda insan; önce korkar ve bocalar, sonra alışır, daha sonra, artık başka bir insan ve yeni yolun müdafii olur.
Bu yoldakilerin, gidilecek olan yola ilişkin sözleri, ancak bu yolda görüp, okuyabildikleri çerçevesinde olacaktır. Zira her yolun bilgisi kendi öğretilerinden, süreçlerinden ve tecrübelerinden doğar.
Bunlar da o yolu ve erkânını yapılandırırlar. Bu yol, o yol deÄŸil diyebilmek için ancak o yolun haberlerini iÅŸitip, onlarla anlamaya çalışmak lazımdır. Bu yolun görüntü ve faaliyetlerinden bahsedince, o yolla ilgili konuÅŸulmuÅŸ olmaz.
Demem o ki;
İnsanların karar ve davranışlarının mahiyetini, niteliğini, biçimini; kök, anlam ve inşa hükümleri belirler. Bu dini bilgidir. Bu bilgi, din olgusunun temel fonksiyonunu oluşturur.
İnsanların karar ve davranışları da hukukun, sistemlerin, ilişkilerin, disiplinlerin, sebeplerin, sonuçların velhasıl bütün hayatın, mahiyetini, niteliğini ve biçimini belirler.
Din olgusunu kavramlaÅŸtırırken; bu fonksiyon temel alınmaz, buradan baÅŸlanmaz, bunun, hayata iliÅŸkin temel önemi ve etkisi anlaşılmazsa; ilk kavÅŸak kaçırılmış, baÅŸka bir yol üzerinde konuÅŸuluyor baÅŸka bir yol üzere hayata dâhil olunuyor ve müdahil olunuyor demektir.
Bedellerini ödemek ÅŸartıyla; ontolojik ilkelerden birisi de insanoÄŸlunun istediÄŸini yapabilmek iradesi ile yaratılmış olmasıdır. Bu husustaki içeriksiz, meselesiz, eksensiz ve sorumsuz izafiyet yaveleri, bu keyfiyet çerçevesinde deÄŸerlendirilmelidir. Ä°stisnasız her tutum ve davranışımızı buradan okumak, murakabe etmek zorunluluÄŸu vardır ki hayata inÅŸa eden olarak mı, hayatı bozan olarak mı dâhil oluyoruz ya da hayatı geliÅŸine mi yaşıyoruz görebilelim. Zira her üçünün de hem bu dünya boyutunda hem de ahiret boyutunda bedelleri olacaktır. Ä°nansak da inanmasak da...
"Yol, fıtrata uygun olup, hakikate götürsün," niyet ve inançlarına sahip olanların öncelikli hedefleri; dinin fıtri fonksiyonundan inşa edilmiş, hakiki bir din kavramına ulaşılması ve bunun anlaşılması olmalıdır. Bu, kök öneme haiz bir durum olduğu için, tahakkuk edene kadar, dikkati ve odağı dağıtmadan, sadece bu konu üzerinde düşünmek, konuşmak icap eder.
Anlayana kadar gösterilecek çabanın niceliği önemli değildir. Gerektiği kadar tekrar yapılabilir. Bir nevi tesbihat olarak düşünülebilir. Zira mevzunun anlaşılması, olmazsa olmaz türünden bir zarurettir.
Başlangıç burasıdır. Burası anlaşılmadan daha ileri gidilirse, başka yollarda yürünüyor demektir. Bir kere bunun keyfiyeti anlaşılırsa, ondan sonra yolun icapları üzerinde çalışılır.
Bunun anlaşılmasına engel olacak bütün gürültülere kulak tıkamak; odağını kaydıracak her şeyden göz ve gönül çevirmek; kaos oluşturacak her kişi ve hususla irtibatı koparıp, onlardan imtina etmek, stratejik bir mecburiyettir.
Velev ki bunlar; cazibeli, kalabalıkların ardına düştüğü, içerik, anlamları tahrik ve tahkir nitelikli argümanlara sahip olsunlar.
Zira buna ulaşamamanın bedeli; varlık nedeni dışında tükenecek bir hayat, emanetlere ihanet, varlığın hukukunu çiğnemek, itminanı tadamamak, sadece Allah'a kulluk edememek ve din gününde verilemeyecek hesaptır.
DiÄŸer yollardan gelecek gürültülerin; bunları en deÄŸerli ve önemli görebilmek niteliÄŸine sahip olamayacakları için; retorik deÄŸeri olsa bile hâl deÄŸeri olmayacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.