Sosyal Medya

Makale

Yabancılaşmayı ruhunda hissetmek

Ãœrpertici, soÄŸuk bir odada oturuyor, gün ışığına muhtaç bir ortamda yaÅŸamanın bütün sıkıntılarını çekiyordu. Yer yer nefes almakta zorlandığını hissediyor, bunun ileride ciddi bir rahatsızlığa neden olacağını da tahmin edebiliyordu. Ancak, yapabileceÄŸi bir ÅŸey de yoktu. Bu ortamı soluduÄŸu müddetçe hastalığına yeni hastalıklar da eklenecekti. GiriÅŸi daracık, tek odalı bir evdi bu. Buraya ancak iki büklüm olarak girebiliyordu. Evin etrafı iyice dökülmüş, her ÅŸey sanki emanet gibi duruyordu. Evin bir damı bile yoktu. Evin üzeri çinkolarla örtülmüş, bu nedenle yaÄŸmur esnasında evin üzerine şırıl şırıl sular akardı. Tek derdi soÄŸuktu. Kuru yerinin kalmadığı zamanlar çoktu. Ä°ÅŸin kötüsü zor durumlar karşısında sığınacağı kimsesinin olmamasıydı. Akrabadan arta kalan kimsesi yoktu. O yüzden tek başına bir sığıntı gibi yaşıyordu. 

BulunduÄŸu sokak sadece biraz daha iyi evlere tanıklık ediyordu; fakat burası da sadece bir izbeliÄŸi andırıyordu. Burası, etrafında ıvır zıvırın kol gezdiÄŸi bir mekandı. Mahallenin bütün fazlalıklarının kendine yer bulduÄŸu bir yer olmasından, etraf karmakarışıktı ve bütün eÅŸyalar rast gele atılıvermiÅŸti. Burada dirlik, düzen aramak beyhudeydi. Bu hal insanın sinirlerini bozuyordu. Aslında dışarıdan bakıldığında sokağın bütünü bir yaÅŸam alanına sahip görünmüyor, mahalleli de bu durumdan nasibini alıyordu. Mahalle, büyük sanayi kuruluÅŸlarının ardiyesi gibi, bütün atıkları burayı buluyordu. Mahalle çocuklarının yüzlerindeki yaÅŸam ferlerinin sönüklüğü calibi dikkatti. Burada yaÅŸam, yerini “yaÅŸantıya” bırakmıştı. Zoraki bir hayat görmek isteyenlerin yolu buraya düşmeliydi. Onu buraya sürükleyen neydi acaba? Kendisi bunu hatırlıyor muydu?

Odanın tavanı berbat bir haldeyken duvarları biraz daha halliceydi. Yer yer sıvaları dökük olsa da rüzgar, içeri girecek açık bir yer bulamıyordu kendine. Kuru bir yer bulduÄŸunda oraya sığınarak, ayaklarını karnına çekip yusyuvarlak hale gelirdi. Böylece, kendini soÄŸuÄŸa karşı korumaya alırdı. Günlerce bu odadan dışarı çıkmazdı. Gün ışığını unutur, aydınlık; onun için artık bir hayal mahsulüydü. Kendi korunağında, kendi karanlığına gömülürdü. Böyle anlarda neler düşünmezdi ki… Aklına, o parlak günler, günlük güneÅŸlik vakitler, oyun ve eÄŸlenceler hücum ederdi. Yüzündeki o müstehzi tebessümü görmeliydiniz. Hayata karşı tutunacağı bir ÅŸey kalmamış gibi davranırdı çoÄŸu zaman. İçindeki ateÅŸi ve bu ateÅŸin saldığı canlılığı fark etmek zor olsa gerekti. Arada bir yanına uÄŸrayan arkadaşı, bunu pek fark etmemiÅŸti.

Her ÅŸeye raÄŸmen yaÅŸamayı sürdürür, yaÅŸadığı bütün bu sıkıntılara karşı bir ÅŸikâyeti dile getirmezdi. Bu kadar yoksunluÄŸa karşılık müthiÅŸ bir sükûnete sahipti. Arkadaşı bu durum üzerine çok düşünmüş, fakat bu duruma bir anlam verememiÅŸti. Bunu kendisine sormayı da edep dışı buluyordu. Sanki diÄŸer insanlarda olmayan bir ÅŸey vardı bu adamda. Normal insanlar için tahammül sınırlarını aÅŸan bu zorluklara karşı, yüreÄŸinde bir küskünlüğü olmaması baÅŸka bir hali yansıtıyordu; ama dışarıya karşı da kendine bir ambargo koymuÅŸtu. Tercihen dışarıya çıkmıyordu. Çok nadiren dışarıya çıktığında da geceyi seçiyordu.

Oda da eÅŸya namına birkaç iÅŸe yaramaz eÅŸyadan baÅŸka bir ÅŸey yoktu. Ãœzerinde yatmaya çalıştığı minderimsi ÅŸey bile vücudunun tamamını karşılamıyordu. Hazin bir durumdaydı; ancak yardım kabul etmediÄŸi için kendisine uzanan elleri boÅŸ bırakıyordu. 

Sokakta ona karşı müthiÅŸ bir saygı besleniyordu. Bu saygı, mahallelinin konuÅŸmalarından fark edilebilirdi. Bu yalnız ve kendini yoksunluÄŸa mahkûm eden kiÅŸinin ahlaki yüceliÄŸi karşısında mahalleli lal oluyordu. Hem acıma ve hem de gıpta, yüreklerde buluÅŸuyordu. Onu bu hale sokan her neyse, ona karşı müthiÅŸ bir kin besleniyordu. Aslında kendisine sorulduÄŸunda o hiçbir ÅŸeyi suçlamıyordu. Başına gelenleri kendi yaptıklarının karşılığı olarak görüyordu. Bir gün üzerine çok varan arkadaşına şöyle demiÅŸti: Arkadaşım, bilmiyor musun? Âdem (as) ÅŸeytanın iÄŸvasına kapıldığı halde sadece kendisini suçlamıştı ve tövbesi kabul edilmiÅŸti yaradanı tarafından! Ama ÅŸeytan, Âdem’i suçladığından lanet tokası boynuna geçirilmiÅŸti. Ben nasıl baÅŸkalarını suçlayabilirim? Ä°nsanlar ne çekiyorlarsa kendi yaptıklarının bedeli olarak çekiyorlar. Aldatandan çok, aldatılanın sorumluluÄŸunu hesaba katmak gerekmez mi? Bu sözler karşısında ÅŸaÅŸkına dönen arkadaşına sadece bakınmakla yetindi. Arkadaşının anlamını yitiren bakışını ona terk ederek kendi köşesine kuruldu.

Havaların bahara kesildiği güzel vakitlerden bir vakitti. Yaşını ve görünüşünü tahmin etmenin zor olduğu, doğal kamuflajla başkalaşmış adam, emin ve ağır adımlarla odadan dışarıya yöneldi. Bu durum ilkti. O an komşuların dikkatini çekmişti. Herkes, meraklı bakışlarla ona yöneltmişti gözlerini. O ise etrafından habersiz belki de biraz kayıtsız bakışıyla usulca, adımlarını atarak dışarıya çıktı. Bir an durdu. Gözlerini kırpıştırdı. Uzun zaman olmuştu dışarıya çıkmayalı. Gözlerinin, önce alışması lazımdı aydınlığa. Adamın halet-i ruhiyesi kendini pek ele vermese de, bir şaşkınlık yaşadığı etrafa bakışından seziliyordu.

Adam adımını dışarı atmıştı. Aydınlıkla buluştuğu andan itibaren kendini dinlemeye koyuldu. Sevinç mi, şaşkınlık mı yaşadığına emin değildi. Ama farklı bir duygu yaşadığına emindi. Bu duygu değişikliğinden sanki şöyle bir sarsıldı. Ama bu sarsılış dışarıdan izleyenler tarafından tam olarak görülemedi. Bütün yoksulluğunun dışa vurmasına rağmen vakarlı bir duruş kendini ele veriyordu. Kendisine yönelik şaşkın bakışların anlamı bu olsa gerekti. Fakat kendisi daha dışarının farkında değildi. O kendi içine yönelmişti. Yaşadığı duygu değişikliğini anlamaya çalışıyordu. Karanlık, kendini aydınlığa bırakırken içinin ışıdığını ve ısındığını duyumsuyordu. Müthiş bir neşe kendisini sarmalamaktaydı. Tek korkusu bunun dışarıdan hissedilmesiydi. Hafifçe gözlerini gezdirerek dışarıdakilerin farkına varıyordu. Mahcup ve ezik bir duyguya yenilmemek için kendini kontrol etmeye yöneldi. Uzun ve karanlık günlerde kendisini kontrol etmeyi öğrenmişti. Sürekli olarak yaptığı pratiklerle kendi duygularına ve düşüncelerine tanıklık ederek biçimlendirme hakkını elde etmişti.

Ne yaÅŸadığını kim bilebilecekti ki? YaÅŸadığı, tek başına bir serüvendi. Onun serüveninde kimseye yer yoktu. Bu nedenle o, bütün yolu tek başına yürümeye ahdetmiÅŸti. Niyeti kimseyi inkâr deÄŸildi elbette. Ancak kendi yolunu sadece kendisinin yürüyebileceÄŸini acı gerçeklerle öğrenmiÅŸti. Bu öğrenme sürecinde yaÅŸadıkları kendisine pahalıya patlamıştı. Tecrübeleri baÅŸkasına yönelttiÄŸi güvenin çoÄŸu zaman boÅŸa çıkabileceÄŸini öğretmiÅŸti. Fakat hangisinin boÅŸa çıkacağını kestirmek zordu. BoÅŸluÄŸa her düşüşünde yaÅŸadığı duygusal kırılmalar kendisinde bir düşünce kırılmasına neden olduÄŸunun tanığıydı. Varlığının anlamının boÅŸa çıkmasına duyduÄŸu korku yüzünden kendisini bu izbelik kokan yere sürüklemiÅŸti. 

Bu aydınlığa çıkış, bir daha geri dönüşü içinde barındırmayan bir hamle olmalıydı. Bu nedenle yaÅŸadığı serüvenden elde ettiÄŸi tecrübeyi ilke haline getirmeli, onu yaÅŸamının merkezine koymalıydı. YaÅŸadıklarına bir maÄŸara “ maÄŸara deneyimi denemesi” denebilirdi. Bu yolculukta yaÅŸadığı ruhsal deneyimlerin kendisinde bıraktığı hali daha içten duyumsamalı ve kendi içine yönelik bu seyrü seferi aksatmamalıydı. Bu duygular eÅŸliÄŸinde adımını dışarı atıyordu. 

Bu sokağı, bu mahalleyi çok seviyordu. Bütün yoksulluklarına ve ezilmiÅŸliklerine raÄŸmen toplumun insan kalan yanlarını temsil ediyorlardı. Kendisine yönelttikleri sevgi ve kadirÅŸinaslığı unutamazdı. Yol uzundu ve serüven bitmemiÅŸti. Yolcu yolunda gerekti. Bu sefer yolun hazırlıklarını daha iyi yapmış görünüyordu. Mücadele yeni baÅŸlayacaktı. Kendisiyle yaptığı savaşı kazandığını umuyordu. Dışarıya karşı savaÅŸacak gücü, artık topladığını düşünüyordu. “Ya Bismillah” diyerek ikinci adımını atmaya hazırdı. Her adımla birlikte güçlendiÄŸini hissederken aynı zamanda da umudu iradesini keskinleÅŸtiriyordu. YaÅŸlılık kendisini gençliÄŸe terk ediyordu. Bu deÄŸiÅŸim yaÅŸanırken etrafında ki insanlar tarafından da fark edilir hale geliyordu. Kalpten dudaÄŸa yürüyen dualar mırıldanıyordu. Bu, kendisine yeni bir heyecan duygusu tattırıyordu. Yeni bir deneyim yeni bir hazzı içselleÅŸtirmesine yarıyordu. Uzun bir aradan sonra ilk defa vücudu hazla irkildi. Kendisine yöneltilmiÅŸ takdir hisleri ve dualarla uÄŸurlanması onu irkiltti. Kendisini tekrar toparlayarak yolun ilk adımlarını atmaya baÅŸladı. 

Minnet duygusunu gözlerine taşıyarak etrafına bakışlar fırlattı. Minnetini onların da hissetmelerini istiyordu, bir an hatırlamaya çalıştı: Niye buradaydı ve neden şimdi ayrılıyordu?

YüklendiÄŸi sorumluluÄŸu arkadaÅŸlarıyla paylaÅŸtığı süreçte karşılaÅŸtığı yabancılaÅŸmayı içinde hissetti, ürktü. Bir daha toparlanma isteÄŸiyle içine yöneldi. Ve sadece Rabbine yönelerek kendisini yola bırakıverdi… 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.