Sosyal Medya

Makale

Ehl-i sünnet irfana mı dayalı?

 

Ehl-i sünnet İslam anlayış ve uygulamasının sahih İslam anlayışı olduğu konusunda benim şüphem yoktur. Ancak bu terimin içini nasıl doldurduğumuz önemlidir.

Ä°ngilizlerin icad etmediÄŸi ama ümmetin aleyhine kullandıkları VehhâbîliÄŸi temsil eden ve yaymak için çaba gösteren devlet ve kurumlara bakarsanız “yalnız onlar ehl-i sünnet ve cemaat” oluyorlar; Mâtürîdîleri ve EÅŸ'arîleri bile ehl-i sünnet saymıyorlar. Onlar böyle söyleyip dursunlar, gerçek olan ÅŸudur ki, itikad mezhepleri ortaya çıktığından bu yana ehl-i sünnet deyince asırlar boyunca anlaşılan ve doÄŸru anlaşılan mana/karşılık, selef (selefîler deÄŸil), Mâtürîdîler ve EÅŸ'arîlerdir.

Bugün dünyada yaşayan Müslümanların yaklaşık ikiyüz milyonu hariç geri kalanı ehl-i sünnet itikadını korumaktadırlar. Bunca gayrete rağmen Vehhâbîlik dahil diğer mezheplerin yayılma imkanı bulamamasının sebepleri arasında ve belki başında ehl-i sünnet mezhebinin fıtrata, akla ve naslara (vahyin lafız ve ruhuna) başkalarından daha uygun olması gelmektedir. Bu sebeple ben, İslam dünyasını tehdit eden itikadi fitne ve fesadın bid'at mezheplerden ziyade dinsizlik ve sekülarizm (özellikle gevşek ve eksik dindarlık) olduğunu düşünüyorum.

Ehl-i sünnetin irfana mı, beyana mı dayandığı konusuna gelelim:

Fazla bilgiye bile gerek yok, bir ilmihal kitabını açıp okursanız şunu görürüsünüz:

Din bilgi ve hükmünün asıl kaynakları (edille-i ÅŸer'iyye) Kitâb, Sünnet, icma ve kıyastır. Bu kaynaklar herkese açıktır, doÄŸrudan temasla bilgi edinemeyen kimseler için de çare “bilenlere sormak, bilenlerden öğrenmektir”. Åžeriat (sahih Ä°slam) bilgisi ilham yoluyla deÄŸil, fıkıh ve kelam usulünde ortaya konmuÅŸ bulunan yöntemle elde edilir.

Ä°rfan, beyan ve ilim dışında bir manada kullanıldığında bundan maksat ilhamdır, keÅŸiftir, ve bunlara baÄŸlı birikimdir. Yine ilmihal kitaplarında “ÅŸer'î delillerin her mümini baÄŸladığı”, ilham ve keÅŸfin ise genel bir bilgi ve hüküm kaynağı (delil, hüccet) olmadığı yazılıdır, ehl-i sünnet bu konuda ittifak halindedir.

Sünnetle ve ehl-i sünnetle tasavvufu eÅŸitlemek, “ümmet varlığını, itikadını, deÄŸerlerini irfan (tasavvuf) sayesinde korudu” demek çok problemli bir ifadedir.

Şerîata hâdim olan tasavvufa ve irfana bir itirazım olmadığı gibi karşı çıkanları da hatalı bulurum, bulmuşumdur. Ama İslam'ın beyana (edille-i şeriyyeye) ve bunlara dair ilimler ile eğitime değil de irfana dayandığını söylerseniz ve irfandan da tasavvufu kastederseniz bu daireye girmemiş milyonlarca mümini sahih İslam'dan, ehl-i sünnet camiasından ve sünnetten dışlamış olursunuz.

Başkalarını devamlı feraset ve basirete davet edenleri ben de şu maddeleri kabul konusunda aynı uyanıklık ve duyarlılığa davet ediyorum:

1. Tasavvufsuz Ä°slam olmaz diyenler ne söylediklerinin farkında iseler bundan derhal vazgeçsinler, aksi halde en azından ehl-i sünnet Ä°slam'ından uzaklaÅŸmış olurlar.

2. Ä°slam'da tasavvuf yoktur, tasavvuf bid'attır, Ä°slam'a yabancı din, düşünce ve kültürlerden gelmiÅŸtir diyenler de bu davadan vazgeçmelidirler; baÅŸkalarında da tasavvufa benzer düşünce ve eÄŸitim yöntemleri olabilir, ama Ä°slam tasavvufu Ä°slam'a aittir, onun meyvasıdır, ancak tasavvuf; mümin, Müslüman ve ehl-i sünnet olmanın ÅŸartı deÄŸildir.

3. Bugün tasavvufu tarikatlar temsil ediyor, ihlas ve ihsan vasıflarını elde edebilmek için baÅŸka çare bulamayıp tarikata girmek isteyenler varsa ÅŸu ölçülere dikkat etmeleri elzemdir:

a) Tarikat ÅŸeyhi islâmî ilimleri tahsil etmiÅŸ, ilmiyle âmil, yüksek ahlak sahibi ve ehlinden icazetli bir ÅŸahıs olmalıdır.

b) Tarikat ÅŸeyhi irÅŸad hizmeti karşılığında halktan hiçbir menfaat saÄŸlamamalıdır. Ä°mkan varsa geçimi de kendi helal kazancından olmalıdır.

c) Tarikat ÅŸeyhi hata da edebilir, günaha da girebilir; bu sebeple onun sözleri ve fiilleri ile tasavvuf adına söylenenlerin ve yapılanların tamamı ÅŸeriatın ÅŸaÅŸmaz ve objektif ölçütlerine göre deÄŸerlendirilmelidir.

d) Onun tarikatına girmiÅŸ olanların, eski hallerine göre iman, ibadet, muamelat, ahlak… bakımlarından daha iyi Müslümanlar olduÄŸu, tarikattan bu manada istifade edildiÄŸi sabit bulunmalıdır.

Fıkhın ve kelamın mezhepleri olduğu gibi tasavvufun da farklı kolları ve tarikatları vardır. Bu kollardan bir kısmında bid'atlar, hurafeler, ehl-i sünnet itikadına aykırı inançlar ve kabuller mevcuttur; işte bunların da ifsadından sahih İslam'ı koruyan fıkıh ve kelamdır; bu ilimlerde işlenen ehl-i sünnet itikad ve uygulamasıdır; bunlara sadık kalan tasavvuf kollarını da bu ilim korumuştur..

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.