Türkiye Ä°statistik Kurumu verilerine (TÜÄ°K) göre Türkiye’de her yıl ortalama 400-500 bin ton arasında balık avlanıyor. 19 bin 669 adet balıkçı ruhsatına sahip tekne bulunuyor. Bunun 350-400 civarı 30 metre ve üzerinde gırgır adı verilen büyük balıkçı tekneleri. Bu tekneler Türkiye balık avcılığının yüzde 90’ını gerçekleÅŸtiriyor. Kalan küçük tekneler ise balık avının yüzde 10’una sahip.

Balık popülasyonu ise her yıl biraz daha azalıyor. Tekne sahipleri her yıl biraz daha fazla denizde kalarak, avladıkları miktarı artırmaya çalışıyorlar. Ancak gözle görülür düÅŸüÅŸ önlenemiyor.

Karadeniz’de yapılan avcılığın yüzde 60’ını ise hamsi oluÅŸturuyor.

Balıkçıların sorunlarını ve çözüm yollarını, büyük gırgır teknesine sahip olan aynı zamanda Rize-Artvin Su Ürünleri Kooperatifleri BirliÄŸi BaÅŸkanı Barış Zaman ile konuÅŸtuk.

“Tarım da, balıkçılık da fiyatı üreticinin belirlemediÄŸi sektördür. Fiyatı aradaki satıcı belirliyor” diyen Barış Zaman, yılda 500 bin litre mazot yaktığını, eÄŸer mazotu ÖTV’siz almasa, denize çıkma ÅŸansının olmadığını anlatıyor.

Büyük gırgır tekneleri çok avlandığı için hep suçlanıyor. Büyük tekneler ne tür sorunlar yaşıyor?

Bizim 24 metere derinliÄŸin altında avlanma ÅŸansımız yok. Yasak. Oysa devlet bize yasak ettiÄŸi sularda algarnayı boydan boya çektiriyor. Algarna midye ve kabuklu deniz canlısı toplamak için kullanılan bir araç. Algarnayı bir çeÅŸit pulluk diye tarif edebiliriz. Pullukla denizin dibini baÅŸtan aÅŸağıya tarıyorlar, midye avlamak için. Sonra dip canlısını korumaktan bahsediyorlar. Pullukla denizin dibini taradıktan sonra dip canlısı bulamazsınız. Sahilden 500 metre açıkta bunu kullanmak serbest. 500 metre dediÄŸimiz Karadeniz için 10-15 metre arasında derinliÄŸe denk gelir.

Oysa gırgır tekneleri için 24 metre derinliÄŸin altına girmek yasak. Burada biz balıkçılar olarak bir art niyet arıyoruz. Karadeniz’de balık 5  metre derinliÄŸe kadar yetiÅŸir. ÖrneÄŸin 2 metreye kadar kefaller iner. Palamut iner. Lüfer yem aramaya gelir. Biz zaten 10 metrenin altına inelim istemiyoruz. Çünkü Karadeniz’de balıklar yumurtayı 10 metre ve altına bırakır. Ancak bizim girmemizin yasak olduÄŸu yerlere su ürünleri genel müdürlüÄŸü algernaya izin veriyor.

Bizim önerimiz 15 metreye kadar gırgırlara izin verilmesi. Çünkü 15 metrenin üzerinde dip canlısına zarar vermemiz söz konusu deÄŸil. Balıklar yumurtayı 15 metre ve altına bırakıyorlar. EÄŸer bunu yapacaksan Algerna’ya da izin vermeyeceksin.

Karadeniz’de balık popülasyonunun azaldığı ve buna aşırı avlanan büyük teknelerin neden olduÄŸu söyleniyor. Bu doÄŸru mu?

Karadeniz’de balık azalıyor. Son 20 yıla baktığımızda özellikle hamside yüzde 15-20 arasında bir azalma görüyoruz. Palamut, lüfer ve çinekop ise göç balığıdır. Bunlar belli mevsimlerde boÄŸazdan içeriye girer, Karadenizi dolaşır. Her sene bol yakalama ÅŸansımız yoktur. 5 yılda bir bollaşır. Bol av verir yani. Bunun dışında çok az tutulur. Karadeniz’in yükünü çeken hamsi ve istavrittir.

Balığın azalmasında balıkçı da kabahatlidir ama burada kabahati paylaÅŸtırmamız gerek. Balığın azalmasında balıkçının kabahati yüzde 30’dur.

Yüzde 40 çevre kirliliÄŸidir. Karadeniz’in bütün deterjanı, foseptiÄŸi denize akıyor. Yani atıksuyun tamamı Karadeniz’e boÅŸaltılıyor.

Eskiden 100 metrenin üzerinde bile dipte kum görürdük. O derinlikten sonra çamur baÅŸlardı. Åžimdi 70-80 metreye kadar çamur geldi. Bu kadar kirliliÄŸin denize aktığı yerde –ki boÄŸazı kapatsan göldür Karadeniz- ne kadar balık çıkabilir ki. Bu sadece bizim yaptığımız bir de diÄŸer ülkeler var. Birkaç sene önce Bulgaristan’da Tuna nehrinden alüminyum ayrıştırmadan kullandıkları tonlarca kimyasal atık Karadeniz’e aktı. Günlerce nehir kızıl ÅŸekilde aktı. Bütün bunlar balığın azılmasına çok etki etti. ÖrneÄŸin akvaryuma bir damla deterjan damlatın bütün balıklar ölür.

Ayrıca Türkiye’de çay ve fındık gübreleri dereler aracılığıyla Karadeniz’e akıyor. GeliÅŸigüzel bahçeye atılan bu gübreleri toprak alabildiÄŸini alıyor, alamadığını dereler yoluyla Karadenize taşıyor. ÖrneÄŸin ÅŸimdi derelerimizde bir tane bile balık göremezsiniz. Çayın ve fındığın bittiÄŸi yerden itibaren balık görebilirsiniz. AÅŸağı taraflarda bir tane bile balık yoktur. Bunlar denize gelince denizi de bitiriyor.

Bu kadar yoÄŸun kirliliÄŸin olduÄŸu yerde, balığın azalması bana göre normaldir. Bunlara çare bulamayanlar, günah keçisi olarak bütün suçu balıkçının üstüne atıp kurtuluyor. Derelerin denizin kirlenmesinin hesabını kimse sormuyor.

ÖrneÄŸin madem balıkçılığı biz azaltıyoruz. Karadeniz’de mezgit ve barbun nereye gitti? Biz büyük balıkçılar mezgit ve barbun tutmayız. Bizim aÄŸlar onları zaten yakalayamaz. Ufak balıkçı da bunu avlanarak bitirmesi mümkün deÄŸil. Peki bu balık niye kayboldu.

Yunus balığının balıkçılar için sorun olduÄŸu söyleniyor. Yunus nasıl bir sorun yaratıyor?

Yunus başımızın belasıdır. Yunus’un önünden hiçbir balık kaçamaz. 1970’lere kadar yunus avlamak serbestti. Bizim dedelerimiz 7-8 mil açıldıktan sonra yunus görebilirlerdi. Åžimdi barınakların içinde bile yunus dolaşıyor. AÄŸdaki balıkları yiyor. Balık kalmayınca yunuslar sahillere kadar indi.

Yunus avcılığının belli oranlarda kota dağıtılarak avlanmasını ve popülasyonunun azaltılmasını istiyoruz. Akademisyenlerin söylediÄŸi 3-5 milyon arası yunus yaşıyor Karadeniz’de. YetiÅŸkin yunus günde 40 kilo balık yiyor. 3 milyon yunus olsa günde 40 kilodan 1200 bin ton balık eder. Türkiye’de yılda 400 bin ton avlanabiliyor en bereketli yılda. Yani bizim 3 yılda avlayabildiÄŸimizi yunus bir günde yiyor.

Çevresel etkilerden ve yunus balıklarından söz ettiniz. Balıkçının hiç mi suçu yok?

Balıkçımızın en büyük kabahati serbest bıraksalar dünyayı tutar. Demez ki, bu yavruları tutmayalım, ilerde lazım olur. Ne varsa tutar.

Türkiye’de balıkçının bir tarifi yok. Galata köprüsündeki de balıkçı, 50 metre teknesi olan da. Balıkçı ruhsatı alan herkes balıkçı sayılıyor. Devletimiz böyle sayıyor.

Bizim meslek borsa gibi. Aynı balığın bir gün kasası 5 liraya gider, öbür gün kasası 100 liraya gider. Fazla tuttuÄŸun zaman balık bol olur ve tuttuÄŸun balığın fiyatı, masrafını karşılayamayacak oranlara düÅŸer. Bir kere hamsiye kota gelmesini istedik. Az tutalım balık para etsin, bizde masrafımızı çıkaralım istedik. Balık unu fabrikaları var, onlara da kota gelsin, limit konulsun. Bir de buzhanelere sınır getirilsin istedik. Benim de buzhanem var ama kota getirilsin istiyorum. Çünkü balıktan geçiniyoruz. Çok çıkarsa bu balık para etmiyor.

Yıllardır anlatıyoruz, bir türlü kabul ettiremedik bu önerimizi. Altyapı eksikliÄŸi olduÄŸunu gerekçe göstererek kabul etmediler. Halbuki altyapı dediÄŸi bir bilgisayar bir de limanlara bir adam koyacak ve kimin ne kadar avladığını tespit edecek bu. Günlük kotasını aÅŸana da ağır ceza vereceksin. Yaz 50 milyar ceza, kimse yapmaz. Bak mesela kimse girebiliyor mu 24 metrenin altına. 24 metrenin altına girelim cezamız 350 milyar lira.

Kota neden getirilemedi? Kimler istemedi?

Balık avcılığına kota konmasını fabrikası olan istemiyor. Çünkü kota konunca fabrika sahibi benimle pazarlık edemeyecek. Ben az yakaladığım için pahalı satmak isteyeceÄŸim, bu da iÅŸine gelmeyecek. Åžu anda pazarlık ÅŸansımız yok.

Ä°kinci sırada ise Buzhaneci var. Buzhaneci de pazarlık ÅŸansını, ucuz balık alıp stoklama ÅŸansını kaybedeceÄŸi için, balıkçıya kota gelmesini istemiyor.

Üçüncü sırada ise komisyoncu istemiyor. EÄŸer benim kotam olursa, komisyoncu balık almaya buraya gelecek, Ankara’dan Ä°stanbul’dan telefon açıp da balık isteyemeyecek. Buraya aracını gönderip balık almak zorunda kalacak. Åžu anda ben balığı buradan yükleyip, nakliyesini öderim, kapısına ulaşınca kendisinin  iki dudağı arasındadır piyasa ÅŸartlarına göre balığın fiyatı. Zarar etmiÅŸ etmemiÅŸ umurunda olmaz.

Kota balıkçının lehinedir. Ä°stiyorum ki ben kafama göre tutmayayım, kotam kadar tutayım. Ama bir türlü kota konmuyor. 

Küçük balık avlanmasın kampanyaları hakkında balıkçılar ne düÅŸünüyor?

Balıkla ilgili kampanyaları destekliyoruz. Ancak kontrol noktalarını hatalı olduÄŸunu söylüyoruz. ÖrneÄŸin, küçük balık satılmasın, avlanmasın diye kampanya yapıyorlar ve sonra semtlerdeki küçük balıkçıları denetliyorlar. Balığın yüzde 90’ı hallerde satılır. Direk hali denetleseler, kimse küçük balık tutmaya ve satmaya cesaret edemez. Küçük balık tutulmasını da engellerler.

Hallere tedbir koyarsan, küçük balık tutulmasını engellersin. Tutana da, satana da sert bir ceza uygularsın ve önüne geçersin.

Bizim maalesef kültürümüz bu. Avrupa’da her balığın kotası var. Ve bu kotaları denetlemeye bile ihtiyaç yok. ÖrneÄŸin 3 taneyse 3 tane tutuyor adam. Daha fazlasını tutmak aklına bile gelmiyor. Biz de öyle bir ÅŸey yok ki. Ne kadar bulabilirse o kadar tutuyor. Bu nedenle kotayı getirip ağır cezalar koyacaksın. ÖrneÄŸi ÅŸimdi 24 metrede tutabilen var mı? Çünkü en ufak tekne 100 milyar ceza yiyor. 

Tuttuğunuz balığı nasıl satıyorsunuz?

Balığı buradan yükleyip büyük ÅŸehirlerdeki komisyonculara gönderiyoruz. Alıcılarda ordadır. Komisyoncular balığın geliÅŸ saatine göre bir fiyat belirlerler ve balığı satarlar. Nakliyesi ve bütün masraflarını bizden alırlar. Öyle zamanlar olur ki balığı gönderirsin, balığın fiyatı nakliyeyi karşılamaz. Komisyonu karşılamaz. Bunlar sana eksi olarak yazılır. Bir dahaki sevkiyatta düÅŸer.

Birinci aydan itibaren avlanmak için Gürcistan’a gidiyoruz. Gürcüler 20 tekneye izin verdiler. Daha fazlasını kabul etmediler. Ancak Gürcistan’a gittiÄŸimizde buradaki yakıt avantajını kaybediyoruz. Devletin her kurumuna baÅŸvurduk ama sonuç alamadık. Gürcistan’dan yüzbinlerce dolarlık mazot alıyoruz. Akaryakıt buradakinden daha düÅŸük fiyatı ancak pis. Makine ekipmanını darmadağın ediyor.

1980’den sonra verdiler teÅŸviÄŸi büyüdük. Büyük tekneler aldık, büyük makinalar aldık, büyük sonarlar aldık. Hakikaten çok büyüdük. Bu denize sığmıyoruz artık. Ancak bunun tedavisi de var.

Kaynak: Al Jazeera