Sosyal Medya

Ahmet Mercan: Kitap'a Sığınmayınca, Dünyaya Sığılmıyor



İnsan bir ırka, bir ülkeye sığmaz, sığdırılamaz. Sınırları ve sınırlamaları aÅŸma özelliklerine sahip varlık olarak insan, dünyaya da sığmaz. İnsanın insana benzerliÄŸi, aynı hamurdan yapılan ekmeklerin benzerliÄŸi gibidir.

İnsanı insandan ayrıan temel faktör tercihidir. İradesiyle büyük soruya vermiÅŸ olduÄŸu cevap insanı farklı kılar.

Dünyada bulunuÅŸ amacını bir yaratıcıya baÄŸlayan ve ondan gelen ölçüyü tasdik edenle, karşı çıkan çok sayıdaki çeÅŸitlilik arasında telif edilemez bir fark oluÅŸur. İnsanlar aynı iÅŸ yerini, aynı apartmanı paylaÅŸsalar dahi bu fark varlığını korur. Bu fark yani ontolojik konumlanmanın varlığı düÅŸmanlığı gerektirmez, her konuda birlikteliÄŸe de izin vermez.

Karşılıklı iletiÅŸim, çeÅŸitli boyutlarda süren diyalog ortamı, sözün ve sözlerin ortaya çıkmasına aracılık etmiÅŸ olur. Sözün gücünün ortaya çıkması diÄŸerlerinden ayrılması, lafız, eylem ve düÅŸünsel cepheleriyle anlaşılmasıyla mümkün olabilir.

Bu durumda, vahyin lafızdan eyleme, oradan düÅŸünceye saÄŸlıklı akması, farklı tercihlerdeki insan fıtratını etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Kitabın; “Onlar sözlü, dinler ve en güzeline uyarlar...” (Zümer, 39/18) dediÄŸi vasattan böylesi bir ortam anlaşılıyor.

Modern dünyanın fiziÄŸi bu ortama denk düÅŸüyor, ancak bunun dışında ortaya çıkan hemen her durum çatışma potansiyeline sahip. İnanç, fikir ve kültürel vasatlar gittikçe daha çatışmacı bir hal alıyor.

Fıtratın dili ve kulağı, gürültü ve ÅŸiddetin üstesinden gelemiyor. İnsanlar arasında ortaya çıkan anlamsız farklılıkların, suni çatışmaya sebep olması, gelinen aÅŸamanın tehlikesine iÅŸaret ediyor.

İnsanlar diledikleri iletiÅŸim imkân ve cihazı icat etsinler; dil ve kulak görevini yitirmiÅŸse, her ÅŸey yanlış anlaşılacaktır.

Öyle de oluyor.

İnsan her an patlamaya hazır bomba gibi. Gerilim içindeki insan, ona yönelen her söz ve bakışı tehdit olarak algılayan halet-i ruhiye içinde.

Dinlemek, düÅŸünmek çok uzaklara göç etmiÅŸ. Bırakalım farklı ayrımları, aynı inancın farklı yorumları olan mezhepler, aynı ayetleri okurken birbirlerini yok etme delilleri üretebiliyorlar.

Ulus milliyetçiliÄŸine sinen virüs, orada eksik bıraktığım mezhep asabiyesi ile gerçekleÅŸtirmeye yelteniyor ve bu tercihinde, kitaba raÄŸmen, baÅŸarılı oluyor.

Burası durup düÅŸünülecek, tek başına kalmak pahasına Kitap’a yaslanılacak yerdir. Suriye üzerinden, en yakıcı yerden, durumu analiz etmeye kalktığımızda yapılan yanlışları göremiyor ve konuÅŸamıyorsak ortada bir yanlış var demektir.

Sürekli konu ettiÄŸimiz gibi Müslümanın Müslümanı, öldürmesi kadar dehÅŸetli bir durum olması gerek.

Gözü kararmış iki çatışan kadar sarsıcı olan üçüncülerin durumudur. Üçüncü pozisyondakiler, çok yakın örneklerden yola çıktığımızda görüyoruz ki onlar da çatışan saflara eklemlenmiÅŸler.

Zalim sıfatı, duygunun insafıyla kimine anında verilirken, kimine vermede cimri davranılıyor. Çatışmanın asıl kazananının kim olduÄŸu aÅŸikâr ortadayken, görüntüler üzerinden zihni yönlendirme baÅŸarı olarak telakki ediliyor, çatışmalar üzerinden haklılık elde etme gayreti güdülüyor.

Hâlbuki iki taraf da bir an kinden arınıp kitaba yönelse ve Hâbil ile Kâbil kıssasını tekrar okusa her ÅŸey bambaÅŸka cereyana etmeye baÅŸlar.

Bilhassa üçüncü taraf bu tavırdan sorumludur. Âlimleri evine kapanan, ortaya çıkarılanın da söyledikleri arasında insicam bulunmayan bir dönemde, tekrar tekrar Kitap’a sarılmaktan baÅŸka çaremiz kalmadı.

GüneÅŸli güne, her ÅŸeyin yolunda olduÄŸu zamana mı aittir bu Kitap? Sorunların çözümünde, her an ve her mekânda hükmü geçmiyorsa Hakikat nedir o zaman?

Sorun, zor zamanı hesaba katmadan ve onun yakıcı yanını ortaya koymadan suni ve hemen düÅŸen düÅŸmanlığa dönüÅŸebilen suni bir kardeÅŸlik söylemi ihdas etmemizde yatıyor.

KardeÅŸ olamamak, kardeÅŸ görünmek... Fitneye malzeme olmak...

Cevdet Said, yakınlarını kaybetmiÅŸ, bedel ödemiÅŸ bir âlim olarak bir tavır ortaya koydu. İki tarafı kırmadan uyarma çabamızı çok daha sarsıcı biçimde, hem de ateÅŸin ortasındayken sahici bir âlim tavrıyla ortaya koydu.

En azından Türkiye’deki taraflaÅŸma, canı yanmış bir âlimin adaleti ayakta tutma çabasından ders çıkarır.

Kini tedavi etmek, öfkeyi bastırmak ve sabrı kuÅŸanmak, Kitap’ın bize, bizim birbirimize telkin ederek baÅŸarabileceÄŸimiz, Müslümanca ortamın özelliÄŸi deÄŸil mi?

Ulus bir hapishanedir, insan içine sığmaz. Mezhep milliyetçiliÄŸi, aynı virüsün inançtan inÅŸa ettiÄŸi en az onun kadar yıkıcı bir hastalıktır.

Ehli kıbleyi, birbirini kırma hastalığına karşı korumak için aileden ve anaokulundan baÅŸlayan bir bilince ihtiyaç var.

Ahmet Mercan

Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.