Mustafa Akmeşe: dindarlık kendi elinde olana bakmaktır

ÅŸükür, kulluÄŸun en zarif hâlidir desek bence yakışır.
hayır hayır
süs gibi bir ÅŸey deÄŸil, tam aksine dindarlığın özünden bahsediyorum
insanın rabbine yöneliÅŸinde en berrak, en sahih ruh hâlidir.
ÅŸükürsüzlük, kalbin kararması; ÅŸükür ise kalbin nurudur.
ondan olacak iÅŸte
ÅŸükrün düÅŸmanı çoktur:
kıyas, hırs, tamah, haset, gaflet...
fakat ÅŸükrün dostu bir tanedir:
gönlün “rabbim bana yetendir” diyebilmesidir. bu sözün hakkını veren neyi eksik görürse görsün, aslında en büyük zenginliÄŸi taşır.
elindeki nimeti göremeyen,
baÅŸkasının elindekine göz diken var ya!
yani kıyas eden iÅŸte…
taÅŸkınlığın kapısı iÅŸte burada aralanır. çünkü kıyas, insanın iç dünyasına düÅŸen bir kurt gibidir; görünmez ama kemirir…
kemirdikçe huzur eksilir, ÅŸükür silinir, razı olmak unutulur.
oysa Allah’ın verdiÄŸi nimet, kulun kaderine tam ölçülmüÅŸ bir elbisedir.
kıyas ettikçe, o elbiseyi daraltır; kendi nefsine zindan eder.
iblis, “ben ondan üstünüm” dediÄŸi an, rahmetten kovuldu.
kendisini adem’le kıyasladı. “ben ateÅŸtenim, o topraktan.”
o an kaybedilen sadece cennet deÄŸildi
Allah'ın laneti onun üzerine geldi
kıyas, insanı başkalaştırır.
bugün biri "niye onun arabası daha güzel?" diye sorar,
yarın "niye onun eÅŸi daha anlayışlı?" diye içini kemirir.
ertesi gün "neden benim çocuklarım onun çocukları gibi deÄŸil?"
diye geceyi uykusuz geçirir.
ve insan, başkasının hayatına bakarken
kendi hayatının güzelliklerine körleÅŸir.
aynı meslek sahiplerinin meslektaşlarını
açıktan, gizliden izlemesi ve kıyas yapması nedeniyle zıplayıp durması! hangi duygunun sebebi olduÄŸu bellidir be dost... ah!
yusuf’un kardeÅŸleri iÅŸte, yusuf’la kendilerini kıyasladılar sonra
babaları yusuf’u daha çok seviyor diye fesatlandılar...
halbuki yakub’un sevgisi adildi, ama kardeÅŸlerin kalbi bozulmuÅŸtu bir kere.
kıyasla gelen haset, hasetle gelen kin, kinle gelen günah…
ve yusuf, kendini bir kuyuda buldu.
modern insanın hastalığı da bu işte.
kıyasla beslenen bir huzursuzluk hali.
sosyal medya ekranlarından akan mutlu yüzlere bakıp
“benim niye böyle deÄŸil” diyor.
oysa o mutlu yüzlerin arkasında kaç uykusuz gece, kaç gizli gözyaşı var, bilemiyor.
çünkü kıyasın gözlüÄŸü gerçeÄŸi göstermez.
abartır, çarpıtır, eksiltir, büyütür…
ve nihayetinde insanı kendine yabancılaştırır.
halbuki her kulun sınavı ayrıdır.
bize düÅŸen; kendi hayatımıza razı olmak,
başkasının nimetini izlemek değil,
kendi nimetimize ÅŸükretmektir.
herkesin nasibi, rızkı, imtihanı farklıdır.
ve belki de insanın en büyük yanılgısı, ÅŸükrü büyük nimetlerde aramasıdır.
oysa sabah uyandığımızda aldığımız nefes, yürüyebildiÄŸimiz ayak, görebildiÄŸi göz, konuÅŸabildiÄŸimiz dil… hepsi ÅŸükre deÄŸer nimetlerdir.
fakat biz, sıradan zannettiÄŸimiz için gözden düÅŸürürüz.
oysa sıradanlık dediğimiz şey, aslında,
orada mısın dost?
sıradan zan ettiÄŸimiz üzerimizde taşıdığımız ne varsa nimet diye bildiÄŸimiz, bilmediÄŸimiz
Allah’ın rahmetinin sürekliliÄŸidir.
bu nimetin sürekli oluÅŸu insanda kalıcı olduÄŸu zannı verirken kendinden bilmesi gafletini getirir...
diyorum ki:
huzursuzluk, baÅŸkasının gölgesine bakarak
kendi ışığını unutmaktır.
çare ne derseniz eÄŸer;
kişinin kendi ışığını bulması var ya,
kendisi olması diyorum
öyle zor ki dost.
o ışıkla yürümek, yol bulmak
ÅŸükrü pratik hayata aktarmaktır.
ökkeÅŸ:
“kiÅŸinin kendisi olmak”
rabbim beni, ben olduÄŸum için yarattı.
başkası gibi olayım diye değil anlayışını hayata aktarmaktır
sanki öyle bir ÅŸey iÅŸte…
dedi ve sustu.
paylaÅŸmaya deÄŸer gördüÄŸünüz yazılarımın dilediÄŸi kısmı dahil dostlarınıza ikrama açıktır.
bir gönle daha temas etmek iyidir. valla!
Henüz yorum yapılmamış.