Sosyal Medya

Ahmet Mercan: İnsan Değersiz Yaşayamaz



Medeniyetin gücü, insana verdiÄŸi önemle, oluÅŸturduÄŸu iklimin yumuÅŸaklığıyla, dolayısıyla görünürlükten vaat ettiÄŸinin hissedilmesiyle anlaşılır. KatılaÅŸma medeniyetlerin ömrünün sonunun yaklaÅŸtığının belirtisidir. KatılaÅŸmaz hukuktan, ahlaktan kopuk olarak iliÅŸkilerin zor üzerinden yürümesidir ki, menfaat önceliÄŸinin insan üzerine galebe çalması veya ona zemin hazırlamasıyla yürürlükte olur.

Doksanlı yılların başında, Yeni Dünya Düzeni tanımlamasıyla ortaya çıkan tek kutuplu anlayış bir meydan okumaydı. Batı medeniyeti seküler karakterini belirgin kılan ve farklı kültürlere gözdağı veren iki tez attı ortaya. “Tarihin Sonu” ve “Medeniyetler Çatışması”

Seslendirilen ve çeÅŸitli ülkelerde aydınlar tarafından üzerinde sempozyumlar yapılan, kitaplar yazılan iki tez birbirinin tamamlayıcısı olarak, muhalif kültürlere saklı tehdit olgusu içermekteydi. Tarihin akışı, farklı medeniyetlerin kültürel ve siyasal mücadelesine ihtiyaç duyarken, Tarihin Sonu, zirveye varmış, tek kutuplu dünyada rakip medeniyetin olmayışına taalluk eder. Aksi takdirde Medeniyetlerin çatışmasına ihtiyaç duyulur ki, burada güvenliÄŸi hakların yerine ikame eden, katılaÅŸmış söylemin fiziki gücüyle “çözüm”e kavuÅŸacağı iması saklıdır.

İslâm Peygamberini karalamak için baÅŸlatılan ve sonu gelmeyen etkinlikler, bu baÄŸlamda tezlerin meramıyla kopukluk arz etmiyor. Müslümanları, tüm mezhep, meÅŸrepleriyle ve en ilgisizden en iÄŸreti baÄŸlantısına varıncaya dek aÅŸağılamaya kalkmak, öteklileÅŸtirmek; fizikî gücün üstünlüÄŸü kadar zoraki deÄŸiÅŸimden vazgeçilmeyeceÄŸinin bir göstergesi olarak da anlaşılıyor. Ağız birliÄŸi etmiÅŸçesine Batılı aydınların hakareti ifade özgürlüÄŸü olarak gösterme çabaları masum gözükmüyor. Ne kadar zorlama yapılırsa yapılsın, hakaretin düÅŸünce ile benzerlik arz etmeyeceÄŸi açık ve anlaşılır bir durumdur.

Bu bahiste ortaya çıkabilecek sorun, kutsalı olmayanın kutsal konusunda empati yapamayacağı tespitidir. Bir hakkın korunması, onun bütün insanlar tarafından kabullenilmesini gerektirmez. Kalıp olarak, hakkı kullanma imkânı olarak temel haklar korunabilir. Aksi halde haklar bir ideoloji olarak tek bir bünyede ortaya çıkar, farklılıklar ortadan kalkar.

Ne yazık ki Batı zihni bugün bu duruma düÅŸmüÅŸtür. Kendi profan zihnini ileri aÅŸama olarak dayatma yapıp farklılıkları yok etmeye çalışıyor. Bir baÅŸka deyiÅŸle, kendi dışındaki varlık tasavvurlarını tehdit olarak algılıyor. Fikri gücüyle üstesinden gelemediÄŸi düÅŸünsel dönüÅŸümü, fiziki gücüyle yapmada beis görmüyor. Bundan ötürüdür ki 11 Eylül’e kadar fikir özgürlüÄŸü olarak kabul etmediÄŸi hakaretamiz tavır ve davranışları ifade özgürlüÄŸünün sınırlarına çekiyor. “Domuz eti yemek Alman kültürünün bir parçasıdır. Kültürümüzü yaÅŸamayanın ülkemizde ne iÅŸi var” diye Alanın vatandaşının aydını ve siyasetçisi hiç de farklı düÅŸünmüyor. 11 Eylül sonrası Batı ülkelerinde yapılan ayrımcı uygulamalar, gizli “insan” tanımını ve dışındakileri açık hale getirdi.

Net bir biçimde, bir kez daha yaÅŸanan olaylar, Hıristiyan tecrübe ve onun evrilmiÅŸ profan tezahürlerinin baÅŸka din ve kültürle yaÅŸama tahammülünün olmadığını gösteriyor. Bunu geçmiÅŸte de baÅŸaramamıştı.

İslam’ın hassas noktalarını kavrayan ve onu istediÄŸinde kaşıma “zevkini” siyasal alana taşımayı ihmal etmeyecek deÄŸersiz bir olguyla karşı karşıyayız. “Bari yazdıklarına, söylediklerine inansaydılar” demenin de bir faydası yok. Batı medeniyeti katılaÅŸtı. İnsanı kaybettikçe daha da sertleÅŸiyor.

İnsana önem vermeyenin fıtrat tarafından kabul görmesi mümkün deÄŸil.

İnsan değersiz yaşayamaz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.