Sosyal Medya

Şevket Hüner: Derinkuyu Nere, Gazze Nere?



Nevşehir’e 30 km uzaklıkta Derinkuyu ilçesinde, kayalara oyulmuş, Kapadokya'daki peribacalarının 85 metre kadar altında, 18 kat tünel ile bunların açıldığı odalardan oluşan binlerce yıl boyunca kullanılmış dünyanın en büyük yeraltı şehridir Derinkuyu. Yüzyıllar boyunca saklı kalan antik yeraltı şehri 20.000 kişiyi aylarca gözlerden gizleyebilecek kapasitede inşa edilmiş. Friglerden Perslere ve Bizans dönemi Hristiyanlarına kadar binlerce yıl boyunca sürekli kullanılmış. Bölge sakinlerinden birinin evini yenileme çalışmaları sırasında karanlık bir geçidin ortaya çıkmasıyla 1963'te yeniden keşfedilip kazıya başlanmış. Böylece Yeraltı konutları, kuru gıda depoları, ahırlar, okullar, şarap imalathaneleri ve bir şapelden oluşan karmaşık bir ağ ortaya çıkarılmış.

Kapadokya'da yüzyıllar boyunca sürekli değişen imparatorluklar nedeniyle, bu mağara şehrin yapım amacı, yabancı istilacılara karşı geçici bir sığınak olmasıdır. Frigler, Persler ve Selçuklular bölgede yaşamış ve sonraki yüzyıllarda yeraltı şehrini genişletilmiş olsa da Derinkuyu'nun nüfusu Bizans döneminde zirveye ulaşmış ve yaklaşık 20.000 kişi yeraltında yaşamıştı. Konutlardan oluşan labirentte, kasıtlı olarak dar ve kısa tutulan koridorlar, eğilerek ve tek sıra halinde geçmeyi mecbur kılması, davetsiz misafirler için uygunsuz bir pozisyon hazırlamak içindir. Yarım tonluk dairesel kayalar 18 katın her biri arasındaki geçişleri kapatıyor ve sadece içeriden hareket ettirilebiliyor. Bu ağır kapıların ortasındaki küçük delikler ise işgalcilerin mızraklanması içinmiş. Sığırların kokusunu ve zehirli gazları azaltmak ve soğuk kış aylarında yalıtım oluşturmak için hayvanlar, yüzeye en yakın ahırlarda tutuluyormuş. Kentin çok sayıdaki oda ve koridorları arasında doğal hava akışı sağlayan 50'den fazla havalandırma bacası bulunuyor. İç katmanlarda ise yaşam alanları, mahzenler, okullar ve toplantı alanları, Derinkuyu sakinlerinin yeraltında aylarca kalacak şekilde hazırlık yaptıklarını gösteriyor.

Derinkuyu, 445 kilometre karelik yüzölçümüyle Orta Anadolu'daki 200'den fazla yeraltı şehrinin en büyüğü. Bu küçük şehirlerin 40'tan fazlası yüzeyin üç ya da daha fazla kat altında yer alıyor. Birçoğu özenle kazılmış, bazıları 9 km'ye kadar uzanan tünellerle Derinkuyu'ya bağlanıyor. Hepsi, yer üstüne acil dönüş ihtimaline karşı acil kaçış yollarıyla donatılmış.

Üç yıl önce Nevşehir’i ziyaret eden bir arkadaşım Unesco Dünya Mirası listesindeki bu mağara şehri içindeki tünelleri anlata anlata bitirememişti. Bu coğrafi geziyi dinlerken bu mağaranın oyuluş şekli, bize neden insanlar yeryüzünde yaşamak yerine, yerin 85 metre altında yaşamayı seçtikleri sorusundan uzaklaştırmıştı. Ne olduysa her şey geçmişte yaşanmış diye düşünmüş ve bugünle ilgisini kurmak için kafa yormamıştık. Yüzyıllardır değişik halkları barındıran Derinkuyu mağara şehri ile uğranılan işgaller, istilalar, neyin adına olursa olsun işlenen zulümler ile ilgisini kuramamıştık. Zira Gazze’de yerin altındaki tünellerde yapılan hazırlıklardan, çekilen imkansızlıklardan habersizdik.

Bu günlerde bir şehidin hayat hikayesinden öğreniyoruz ki “Ebu Ömer tünel sistemlerinin geliştirilmesi ve asimetrik savaş taktikleri konusunda uzmanlaşmış. Gazze’nin coğrafi koşullarını avantaja çeviren yeraltı ağlarının tasarlanmasında en etkili isimlerden biri olmuştur. Bu, Hamas’ın İsrail’e karşı yürüttüğü operasyonlarda lojistik ve taktik üstünlük sağlamasında kritik bir rol oynamıştır.”

Öte yandan tünellerle yapılan direnişi engellemek için yerin altına çelik levhalar gömen soykırımcı siyonistlere rağmen yerin altındaki faaliyetler bütün hızıyla devam ediyor. Bu olayları ekranlarından izleyip kendilerini rahat hisseden İsrailliler, İran’dan atılan füzelerle sığınaklara girmek için yarıştılar. Zira onları rahat hissettiren demir kubbe delinmiş ve korku ile yer altı sığınaklarına girmişlerdi. Aslında füzelere karşı savunma kubbeleri altında güvenli yaşamak ile Derinkuyu mağarasının dehlizlerinde yaşamak arasında hiçbir farkı yok. Eskiden sadece zulmedilenler yer altında yaşıyorken şu anda zulmedenlerin de halklarını emniyet adına demir kubbe altında yaşamak zorunda bırakması bir ironi değil mi?

Onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna ibretle bakmazlar mı? Halbuki onlar kendilerinden çok daha kuvvetli idiler; hem sular, madenler çıkarmak, ekin ekmek, ağaç dikmek için yeri karmış, alt üst etmişler; hem de onu bunların imarından daha fazla imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri mucizeler, açık deliller getirmişti fakat inkâr edip helâk oldular. Böyle yapmakla Allah onlara asla zulmetmedi; fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. (Rum/ 9)

Kuran’da farklı surelerde geçen 13 ayette geçmiş kavimlerin bulunduğu yerleri gezip görüp, vahiy merkezli bir okuma yaparak ibret almamız istenir. Bu ister bir saray yıkıntısı olsun isterse derin tünellerle ulaşılan bir mağara şehir olsun fark etmez. Netice olarak füzelere sahip olanlar bile demir kubbeleri delinince yer altı sığınaklarında yaşamak zorunda kalacaklar. “Zulümle abad olunmaz” diyen atalarımızın tecrübesiyle dünyadaki zalimleri engellemek için birleşmez isek, evlatlarımıza korku içinde yerin altında bir yaşam bırakacağız.

Gazzeli kardeşlerim tünellerden çıkınca yerin üstünde ne yapacaklarını biliyorlar. Peki biz günden güne artan israf ve konfor bataklığında sığınaklarda nasıl bir yaşam sürdüreceğimizi biliyor muyuz?

Şevket Hüner /18 Muharrem 1447

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.