Kürsü
Sadık Sefa: Gelmiyor musun?

Sadık Sefa
“Yüreğimde yaşatmaya gayret ettiklerime dair.
Okurken içinizden uyanan bir şeyler olursa; unutmayın yalnız değilsiniz.”
Hayat bazen bir yola benzer. Nereye varacağını bilemediğin, yürüdükçe yalnızlaştığın bir yol. İşte bende böyle bir yoldayım. Önümde uzayıp giden bir patika. Uçsuz bucaksız bir arazide iki yanında tek tük ağaçlarla uzayıp giden patika bir yol. Koşar adım yürüyorum, nefes nefeseyim. Yalnızım.
Yüzümde, çocukluğumdan miras gözyaşına dönüşmeyi bekleyen o gülümseme var. Kulağımda gençliğime vurulmuş birer mühür gibi nasihatler çınlıyor. Sırtımda kamburumu çıkaran, yalnızlıklar ve hezeyanlarla dolu heybem. Önümde yürümem gereken bir yol var, her adımda başka bir yöne savrulup kaybolduğum bir yol. Kim olduğumu, nereden gelip nereye gittiğimi düşünmeden yürümeye çalıştığım, nefes nefese tükendiğim bu yol benim mi?
Sahi... kimim ben? Var mı içinizde beni tanıyan?
Gece yalnızlığıyla yüreğimi sarıyor yine. Heybemden yalnızlıklar ve hezeyanlarım dökülüyor birer birer zihnime, bir kez daha. Bu defa bambaşka bir yalnızlık doluyor yastığımın başucuna. Bildiğim, tanıdığım, o eski yalnızlıklardan değil bu. Daha sessiz ve daha derin.
Gözlerimi sıkıca kapatıyorum. Sanki hiç açmazsam gözlerimi, zihnim susacak ve yalnızlık beni bulamayacakmış gibi. Ama olmuyor. Yüreğim yalnızlığımın avuçlarında yine, sıkıca tutmuş.
Ne zaman kurtulabildim ki?
Ama bu gece farklı. Yalnızlık bu kez bir başka dokunuyor bana. Acımasız değil, incitmek istemiyor sanki beni. Şefkatle saçlarımı okşamak, yüreğimi sarmak istiyor gibi.
Bunu öyle derinden hissediyorum ki sımsıkı kapattığım gözlerimden bir damla yaş yol arıyor kendine. Biliyorum; izin verirsem bir damla ile kalmayacak.
Başka şeyler düşünmeliyim.
Yarın için yapmam gereken işler geliyor aklıma. Hazırlamam gereken dosyalar, yetiştirmem gereken evraklar, çalışma masamdaki bitmiş kolonya şişesi, yağlanmayı bekleyen kapı menteşeleri... Arabanın yazlık lastiklerini de unuttum.
Ne çok şeyi unutuyorum böyle... Ve derin bir uyku ile gelen gerçekle iç içe geçen bir rüya...
Rüyamda babam bana doğru yürüyordu, gülümseyerek. Gözleri ışıl ışıl. Sesi çocukluğumun en mutlu anlarından alınmış gibiydi; sevinç dolu, tertemiz. Yanıma geldiğinde fark ediyorum. Yüzünde yıllardır görmediğim bir huzur var sanki. Sımsıkı sarılıyor bana. Ve “Gelmiyor musun?” diyor neşeyle. Kollarından huzur yayılıyor adeta tüm benliğime. Aylar onu rüyada görmek iyi geliyor bana.
Gözyaşlarıyla uyanıyorum. Eşim telaşlı gözlerle sesleniyor ama bir süre sorularına cevap verecek gücü kendimde bulamıyorum. Geceden kalan yalnızlık, özlem ve birikmiş duygularımla birlikte yaş olup akıyor. Sonra fısıltıyla “babamı gördüm rüyamda” diyebiliyorum. Yatağımdan doğrulup kendimi dışarı atıyorum.
Yürümek iyi geliyor. Yürüdükçe içimdeki huzur çoğalıyor sanki. Babamı o kadar net, o kadar canlı görmüştüm ki... Beni sardığı kollarını hala hissedebiliyordum omuzlarımda. Sanki bir süreliğine beni uğurlamış da döndüğümde karşılayacakmış gibi... Hayatta iken ona ne kadar sarılabildim bilmiyorum. Ama şimdi bir rüya ile anlatıyor bana, “gönül bağı zamanla silinmez...” Rüyalar hatırlatır bazen unuttuğumuz hisleri.
Geri dönerken yüreğimdeki ağırlıklardan kurtulmuştum. Yürüdüğüm yol aynıydı belki ama ben aynı değildim sanki. Baharın yanağımı okşayan tatlı serinliği ile dönerken babamın ışıl ışıl gözlerini hatırlayıp tebessümle yürüyordum bu defa.
“Kardeşlerime Not: Bir süre önce gördüğüm bir rüya ile konuk oluyorum yüreğinize. Babamın gülüşüyle... Aynı yerde yaralandık, beraber iyileşebiliriz... Selam ve dua ile.”
Sadık Sefa
Büşra A.
Mayıs 05, 2025 Pazartesi 23:45
Bazen içindeki harâbeden herkes bi'haber olsun diye çiçekler ile kapatır ya insan işte o çiçekler gibi bir rüya ve öyleli bir yazı.. teşekkürler hayâl ettirdikleriniz için..