Sosyal Medya

Bir Kitap: Saatleri Ayarlama Enstitüsü Ne Anlatır?

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün belki de en kilit mekânı, neredeyse bütün olayları birbirine zincir gibi bağlayan ve adı açıkça yazılmayan kıraathanedir.



Darüttalim kıraathanesi ve Esâfil-i Åžark
 
Romanın belki de en ilginç mekânı olan bu yer, Serasker Rıza PaÅŸa tarafından 20. yüzyılın baÅŸlarında yaptırılan Letafet Apartmanıdır. Burası paÅŸanın özellikle Ramazan aylarında hanımlarıyla birlikte yaÅŸamak için yaptırdığı üç katlı bir yapıdır. Darülbedayi’nin kurulması için çalışmalar baÅŸlatan devrin belediye baÅŸkanı Cemil Topuzlu, natüralist tiyatronun öncülerinden A. Antoine’ni Ä°stanbul’a davet eder ve Letafet Apartmanı’nda da ilk tiyatro okulunun açılmasını saÄŸlar. Darülbedayi, bu binada 13 Ocak 1914’te açılır. Açıldığı yıldan 1917 yılının sonuna kadar tatbikat sahnesi olarak kullanılan mekânda ayrıca sivil amaçlı birkaç kurum ve kuruluÅŸun lokalleri ile idare büroları da bulunur. Apartmanın giriÅŸ katında çeÅŸitli dükkânlar ile Darüttalim Kıraathanesi yer alır.
 
Kıraathane, Ä°stanbul’un merkezi bir yerinde olduÄŸu için burada çok çeÅŸitli meslekten insanlar bir araya gelir. Mahfilin kurulmasını saÄŸlayan bir neden de Darülfünunun buraya çok yakın olmasıdır. Bu yüzden üniversite hocaları ve öÄŸrencilerinden tutun da musikiÅŸinaslar, gazeteci ve ressamlara kadar pek çok renkli sima kıraathanede toplanır. Özellikle bu buluÅŸmalar esnasında mekânın kendine has o “karnavalesk” atmosferinin oluÅŸtuÄŸunu burayla ilgili bilgi veren ve hatıralarını paylaÅŸanların ÅŸahitliÄŸinde söyleyebiliriz.
 
Midhat SertoÄŸlu, Darüttalim’in aslında üç bölüme ayrıldığını vurgular yazısında. Kapıdan girince saÄŸ taraftaki bölümde, sohbet yaranı, nam-ı diÄŸer Esâfil-i Åžark; dip tarafta ÅŸehrin en namlı briç ustaları, sol tarafta ise Mükrimin Halil’in deyimiyle “âhâd-ı nâsa”, yani bir özelliÄŸi olmayan kimselerle gelip geçen müÅŸteriler oturur. Mekânın saÄŸ tarafını mesken tutan müdavimler, akÅŸamleyin mahfilde bir araya gelir. Midhat SertoÄŸlu, Esâfil-i Åžark ismi verilen bu grubun hemen her gün akÅŸam yediden itibaren burada toplandıklarını vurgular.
 
Kıraathanenin müdavimleri
 
Darüttalim Kıraathanesi’nin müdavimleri arasında çok ilginç simalar göze çarpar: Emin li (Çavlı), Türkiyat Enstitüsü Kâtibi Tevfik Celis, rif Dino, Kitapçı Hulusi Karadeniz, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Åžekip Tunç’un kardeÅŸi Münip Tunç, Prof. Hilmi Ziya Ülken, Prof. Ali Nihat Tarlan, Nazmi Acar, Ä°hsan Hamamî, Edebiyat Fakültesi Kâtiplerinden Ethem Kepti, Kıbrıslı T. Süreyya Kartal, Hayriye Lisesi Ä°dare Müdürü Lâz Hamdi, Doktor Lâmi Topuzlu, Sadettin Nüzhet (Ergun), Rıfkı Melül Meriç, Sabahattin Batur, Ä°brahim Olgun; Yahya Kemal Beyatlı; Mükrimin Halil Yınanç, Tarık BuÄŸra. 
 
 
Kıraathanede özellikle ilk zamanlarda Klasik Türk musikisinin hemen her konusunun yanı sıra sanat, edebiyat, tarih mevzuları, müdavimlerin ilgi alanlarına göre sosyal ve siyasi daha birçok konu konuÅŸulur. Bu konuÅŸmalar Tanpınar’ın romanında olduÄŸu gibi bir anda komiÄŸe giden taraflarıyla dikkat çekicidir.
 
Esâfil-i Åžark, Adnan Giz’in verdiÄŸi bilgilere göre kesin bir tarih olmamakla birlikte 1920–1935 yılları arasında en parlak dönemini yaÅŸamış, 1944’e kadar da varlığını sürdürmüÅŸ, içinde birçok ilginç simanın yer aldığı “gülmek için kurulmuÅŸ” bir topluluktur. Mahmut H. ÅžakiroÄŸlu, bu topluluÄŸun 1957’de Nazmi Acar’ın vefatıyla dağılmaya yüz tuttuÄŸunu belirtir. Esâfil-i Åžark, Darüttalim Kıraathanesi’nin yanı sıra topluluÄŸun önemli bir üyesi olan Nazmi Acar’ın iÅŸlettiÄŸi Halk Kıraathanesi’nde, Türk Ocağı Merkezi’nde ve bilhassa yaz aylarında Beyazıt Meydanı’ndaki Küllük ve Çınaraltı Kahvesi’nde, Rıfkı Melül Meriç’in ve Nazmi Acar’ın Laleli’deki evinde toplanır.
 
Darüttalim’in son demlerine yetiÅŸtiÄŸini söyleyen Tarık BuÄŸra, “vakit öldürmenin” en tatlı biçimini uygulayan müdavimlerin isimlerini bir bir sayar. Kocaman bir hangara benzediÄŸini söylediÄŸi Darüttalim’de Mükrimin Halil Yinanç, Ali Nihat Tarlan, Rıfkı Melül Meriç’leri görür, onlarla vakit geçirir. Üstat olarak nitelediÄŸi bu kiÅŸilerin Darüttalim’e “Zaviye-yi Esâfil-i Åžark”, yani “DoÄŸulu sefillerin mekânı” dediklerini belirtir. Onlar, önce kendileriyle, sonra da her ÅŸeyle dalga geçmeyi bir sanat eserine çeviren insanlardır. Tarık BuÄŸra, her birinin bir ayaklı kütüphane olduÄŸunu da ekledikten sonra, mekânda nelerin konuÅŸulduÄŸunu ÅŸöyle sıralar: “Tarih, edebiyat, kozmografya, ÅŸifalı bitkiler, ahvâl-i âlem…” “Her biri, kendi dalında bir düzine eser verebilecek iken yasak savmış” insanların bir arada “güzel ve tatlı vakit” öldürdüklerine bizzat ÅŸahit olan Tarık BuÄŸra, buradaki edebiyat ve kültür sohbetlerinden de çok fazla yararlandığını dile getirir.
 
Salâh Birsel, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında geçen kahveyi ve kahvehane kahramanlarını burada tanıdığını ve eserini karnavalesk bir anlatıya çeviren konuları buradaki günlerinden çıkardığını iddia eder. Kurmacanın imkânlarını tamamen gerçek kabul etmenin sakıncalı taraflarını dikkate alarak Salâh Birsel’in bu iddiasında doÄŸru tarafların bulunduÄŸunu söylemek mümkündür. Tanpınar, Esâfil-i Åžark ismi verilen, “gülmek için kurulmuÅŸ bir topluluk” ÅŸeklinde meÅŸhur olmuÅŸ Darüttalim’in müdavimleri arasında yer alır. Nitekim enstitünün meÅŸhur kahramanı Hayri Ä°rdal da buraya gide gele onlardan biri haline geliÅŸini romanda ÅŸöyle anlatır:
 
“Doktor Ramiz’in beni ilk getirdiÄŸi günün haftasında, huzurumda, hangi sınıftan olduÄŸum keyfiyeti münakaÅŸa edildi. Sıkılganlığım, daima kendi iÅŸlerimle meÅŸgul oluÅŸum, bütün bu konuÅŸmaları ciddi telakki etmeyiÅŸim tabiatıyla beni Nizamlık yapıyordu. Sonradan Emine ölüp de hayatım iyice mihverinden çıkınca bu payeyi kaybettim. Ve yavaÅŸ yavaÅŸ Esâfil-i Åžark arasına girdim. Hakları da vardı!”
 
Bu çevrenin içinde Tanpınar’ın çok samimi arkadaÅŸları ve dostları da vardır. Tanpınar’ın yakın arkadaşı olan Ahmet Kutsi Tecer, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” baÅŸlıklı yazısında, bu kıraathanenin adını açıklamaz ama Åžehzadebaşı’ndaki bu mekânı yazarın çok iyi gözlemlediÄŸini ÅŸöyle dile getirir:
 
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde romanın kiÅŸilerinden birçoÄŸunun içinde buluÅŸtuÄŸu, tanıştığı bir ‘Kahvehane’ anlatılır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllara rastlayan bu kahvehane sahibi, müÅŸterileri ve içinde geçenlerle beraber tamamıyla gözlem mahsulüdür. Aslında romancının hareket noktası bu kahvehanedir. Romanın kilit taşı olan Åžehzadebaşı’ndaki bu kahvehane, Hayri Ä°rdal’ın hayat yolu üzerinde bir dönüm yeridir.”
 
Ä°rdal kahveyi “garip bir yer” olarak algılar ve “hiçbir ÅŸeye hayret etmeyen” ve “hiçbir ÅŸeyin üzerinde fazla durulmayan” bu yeri zamanla benimser. Onun bu tavrının bir tarafında “sinizme” kayan bir vurdumduymazlık diÄŸer tarafında geleceÄŸe uzanmak isteyen yaÅŸama sevgisinin iflası ve içinde yaÅŸanan aktüel zamandan “kaçışının” izleri de gözlemlenebilir. Kahvedeki insanlar, buradaki insanları olduÄŸu gibi, bütün hususiyetleriyle, kabahatleriyle, sakatlıklarıyla kabul ederler ama bunda bir affediÅŸten ziyade “hatırlamayı erteleyen” kendine mahsus bir disiplinin varlığı da hissedilir. Bu disiplinin oluÅŸmasında romanın aktüel zamanındaki sosyo-ekonomik durumla bir dünya savaşının sonrasında ortaya çıkan “insan binasının” her boyut ve biçimde yıkılmasının izlerini görmemek mümkün deÄŸildir. Bu yüzden, bir buhran geçiren sadece çaÄŸ deÄŸil ondan daha ziyade çağın içinde sıkışan ve rahatlamak için sığınılacak yer arayan bilincin özellikle vurgulanması gerekir. Bu bilincin yansımaları sadece bir bireyde ortaya çıkmaz, onun topluma doÄŸru geniÅŸlemesinin belki de en homojen örneÄŸi bu kahvede bir araya getirilir. Burası romanın gerçek hayata en çok benzeyen yeri olur: Kaotik, tuhaf ve komik…
 
Müellif: Turgay Anar / Kaynak: Cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.