Sosyal Medya

Dokuz şehir için diriliş

Birdenbire buraya getirilmez söz. İlkin şehirleri över Karakoç. Kudüs mesela ‘Gökte yapılıp yere indirilen şehir’dir. Bağdat, ‘Dicle’nin köpüklerinden doğmuş’, Şam ‘Annemin sütü kadar yakındır bana’ diyecek kadar içe çekilir.



''Dokuz ÅŸehir kurtulsun,
Kurtulacaktır müslümanlar.
İnsanlık kurtulacaktır,
DiriliÅŸ fikri gitmelidir bu dokuz ÅŸehre akırmak gibi’
 
Dokuz rakamının doÄŸrudan göndermesi var mı bilmiyorum fakat Sezai Karakoç’un yer yer Türk-Ä°slam sembollerini hatırlatan imalarda bulunduÄŸunu tespit edebiliriz. Hızırla Kırk Saat’teki ‘kırk’ göndermesi çok yönlü bir oluÅŸ ve diriliÅŸ belirtisi olarak çarpıcıdır mesela. Realist bir ÅŸair olarak o metafiziÄŸe baÄŸlanırken bile çok taraflı örüntülerden yola çıkar. Bu baÄŸlamda dokuz ÅŸehir bilinci somuttan soyutun bütün kırılışlarına göz kırpar. Ä°lkin ‘bizim vazifemiz ÅŸehirlerin kirlenmiÅŸ havasına taze daÄŸ havası getirmektir’ dediÄŸini hatırlayalım Sezai Karakoç’un. Ve ilk kitaplarından birinin isminin ‘MaÄŸara ve Işık’ olduÄŸunu hatırda tutalım. Henüz çok genç yaÅŸta yaptığı daÄŸ- ÅŸehir karşılaÅŸtırmasının gerisinde daha çok sanat tutumu ve ÅŸiir anlayışı barınır. ‘Gün DoÄŸmadan’ kitabının son bölümü Alınyazısı Saati’nde ise ÅŸehir artık soyut deÄŸil alabildiÄŸine ideoloji ile çerçevelenmiÅŸ, dünya siyasetinin ekonomik ve politik yıkımlarıyla dolu ideal odağı yapılmıştır. Öyle ki ‘Kudüs, Ä°stanbul, BaÄŸdat, Åžam, Kahire, Ä°slamabad, Mekke, Kuala Lumpur ve Darüsselam’ isim isim sayılır. Ä°slam ÅŸehirlerinin hepsi tutsak olarak nitelenir. DiriliÅŸ fikri henüz hâkim deÄŸildir oralarda. Vaktiyle devlet ve bürokrasi katında baÅŸlayan özden (Ä°slam) kopuÅŸ halka halka dibe inmiÅŸ, halka yayılmış ‘önlenemez bir sonda mıyız’ sorusunun ateÅŸleyicisi olmuÅŸtur. Tam bir hükme varmak ve meseleyi ölüme baÄŸlamak istemez Sezai Karakoç. Günlük hayatında, özel konuÅŸmalarında umutsuzluÄŸu ve sokaktaki insana inen çözülmeyi müslüman, islamcı tipolojiler üzerinden iÅŸlese de iÅŸ yazıya gelince imtina eder. ‘Yoksa tam tersine bir saflaÅŸma mı / Eninde sonunda / Hakikate sahip olduÄŸumuza göre / Rönesans dönemine mi girdik / Parçalanma ve bölünme dönemine mi / Ne olup bitiyor / Gün nereye gidiyor’
 
Birdenbire buraya getirilmez söz. Ä°lkin ÅŸehirleri över Karakoç. Kudüs mesela ‘Gökte yapılıp yere indirilen ÅŸehir’dir. BaÄŸdat, ‘Dicle’nin köpüklerinden doÄŸmuÅŸ’, Åžam ‘Annemin sütü kadar yakındır bana’ diyecek kadar içe çekilir. Ä°stanbul ‘Yeryüzüne ayı indir o bir ÅŸehir olsun’ mısraıyla kristalize edilirken Kahire, Ä°slamabad, Mekke ‘orta daire’ dediÄŸi yere konumlanır. Ä°stanbul-BaÄŸdat-Åžam bir çizgide tutulurken, Kahire-Ä°slamabad-Mekke ‘orta daire’ olarak vasıflanır. Ä°slam yorumu, coÄŸrafya ile açınımlanır. Åžiirsel duyuÅŸ fikrin çemberinden geçirilerek aktüalitenin saçmalığında tartılır. Dikkatle takip edildiÄŸinde Karakoç’un duyuÅŸ ve yazış çizgisi hep zirveden eteÄŸe doÄŸrudur. Etektir onun kırmızı çizgisi. DüÅŸüÅŸe, dibe vurmaya izin vermez. Bilinçle yaptığı kadar politik yazma tercihiyle hareket eder. Her ÅŸey yerle bir olsa bile tam dip mümkün deÄŸildir ona göre. Bu algının karşılığı pek çok yerde olduÄŸu gibi ‘Alınyazısı Saati’nde ‘Eninde sonunda / Hakikate sahip olduÄŸumuza göre’ mısraında kilitlenir. Onun fikrine göre Ä°slam nihai galip konumundadır. Her ne kadar ‘…müslüman , ne korkunç afetlerle çevrili’ olsa da ‘Her müslüman gönülde ve yüzde / Bin bir yol gider bir yola varır’ hakikat. Çünkü ‘…doÄŸunun ( Çin dahil) iki yüzlü, batının iki yüzlülükten de artık yüzlü / Hainlikleri ve düÅŸmanlıklarıyla karşılaÅŸan’ müslüman kaybetmiÅŸse ‘zırhsız savaÅŸtığından kaybetmiÅŸtir.’
 
 
Tam da burada zırhı kavramsallaÅŸtırmak gerekmez mi? Zırh, zırhsızlık bir zihniyet farkının sembolü olurken, ÅŸair öznenin iç ve keskin eleÅŸtiriyi göze alamayışının sığınağı olamaz mı? Karakoç’un soyut alemde idealleÅŸtirme hakkı ve gerekçesi, Kudüs dışarıda tutulduÄŸunda, diÄŸer ÅŸehirlerin aktüalitesi daha baÅŸka bir görüÅŸe ihtiyaç duymaz mı? Ä°stanbul, Åžam, BaÄŸdat, Mekke, Kuala Lumpur, Ä°slamabad savunma zırhıyla sorumluluklarını üzerlerinden atmış sayılamazlar mı? DiriliÅŸ fikri oraya gittiÄŸi zaman ne olacak? Åžüphesiz trajik bir paralakstır bu.
 
Ä°lk adımı atmak ve bunun masumiyetine inanmak deÄŸerlidir. Bir ÅŸaire, düÅŸünce adamına düÅŸen her tür hesap ve kitabın dışında bunu yapmaktır. Sanatın ve düÅŸüncenin sakınık aurası kitlenin bakışıyla örtüÅŸtürülemez. Sezai Karakoç’un kitleselliÄŸi önden deÄŸil sonradan fakat kontrollü ÅŸekilde gerçekleÅŸ(tiril)miÅŸtir ki bu büyük bir çeliÅŸkidir. Kitleler çok bileÅŸenli yapılarıyla her tür özgünlüÄŸü yok ederler. ÇeliÅŸik, eksik, yanlış, büyük, yaratıcı fark etmez. Onun kendi seyrinde oluÅŸan paralaksla ona giydirilen paralaks bir deÄŸildir.
 
1990’ların ortasına yakın ÅŸehirlere mektup yazma giriÅŸiminde bulunmuÅŸtu Sezai Karakoç. Seslenmek istediÄŸi ÅŸehirlere mektuplar yazmıştı. Bir tür iletiÅŸim yöntemi olarak düÅŸünmüÅŸtü. Sultanahmet’teki Erzurum Kıraathanesinde el yazısıyla yazıldılar ve Fatih Gençlik Matbaasında tipo yöntemle basıldılar. Sıra Konya’lılara mektuba gelmiÅŸti. Bir Kurban Bayramı arafesiydi. Balya halinde Üretmen Han 413 nolu odada duruyorlardı. Ben de memleketim Bozkır’a gidecektim. ‘Ben götürüp dağıtayım Konya’da’ dedim. Tek başına olmaz. KardeÅŸim Ali Kemal ile yiÄŸenim Aziz Karakoç’u arayalım. Onlar Antalya’dan yola çıksınlar. Sen otobüsle götür’dedi. Bir yolcu otobüsünün bagajında gitti Selçuklu baÅŸkentine mektuplar. Arafe günüydü. Kolumuza sığdığınca bayram alışveriÅŸi kalabalığına daldık. Sessizce dağıtıyorduk. Millet bayram telaşından oralı deÄŸildi. Kimisi geri veriyor kimisi yere atıyor bazıları da homurdanıyordu. Konya o dönemin Refah Partisi’nin kalesiydi ve en çok onlar tepki vermiÅŸlerdi. Aziz Karakoç ile başımıza bir ÅŸey gelmesin diye geniÅŸ bir bulvara gittik. Karşılıklı apartman giriÅŸlerine bıraktık.
 
Ä°dealizmin tipik ve yalın örneÄŸi Karakoç katında sembolik olarak büyüktü. Böylece büyük etkiler yaratacağına inanıyordu. ArÅŸiv, basın ve DiriliÅŸ tarihinin bu önemli mektup hareketi yeterince aydınlatıcıdır. Karakoç’a göre bir yere ÅŸu veya bu ÅŸekilde DiriliÅŸ fikri ulaÅŸmışsa ilk adım baÅŸarıyla atılmıştır. ‘BuluÅŸ’ yapma sürekli etkin olma isteÄŸi kadar kendi yoluna duyduÄŸu özgüveni de imler. Dokuz simge ÅŸehre ( her zaman lider olarak Ä°stanbul görülür) doÄŸru konuÅŸur onun sesi. Düz yazılarında sıklıkla karşılaşılır bu geniÅŸliÄŸe. Kavramsal anlamda milliyetçi ve ümmetçi sayılamaz. Çok daha muÄŸlak fakat kapsayıcı bir alanı hedefler.
 
Sezai Karakoç hayatta iken bu hedef ÅŸehirlerden diÅŸe dokunur bir yankı gelmez. Ä°stanbul her ÅŸeyden önce edebiyat baÄŸlamında modern ve ileridir. DüÅŸünme yöntemi ve dünyaya bakışı da belirler bu öndelik. Daha ideolojik, kavgacı hatta yönlendirilmiÅŸ kitlesel hareketler bu ÅŸehirlerde politik bakımdan yükselirken geriye özgün ve demokratik miraslar bırakamazlar. Hızırla Kırk Saat’te yüksek bir olumlamayla eleÅŸtirilen ‘ulu sarıklı ulu hocalar’ çağın kesik dansını okumakta hep geç kalırlar. Bütün bu ÅŸehirlerdeki sanatçı ve düÅŸünürleri ‘Batmış medeniyetimizin/ Ruhumuzun arkeologları’ görmede ve onları Fecir Devleti’nin içinde görmede ısrar ederken kendi ÅŸafağının saf ışığında baÅŸ baÅŸa kalır yeniden. Karakoç sonuçta ‘makamı’nı terk etmez. O ‘Fatih’te / OturduÄŸum / Çatı / Katında’ bütün bu idealleri çatarken, mısrayı dörde bilerek kırdığının farkında olmalıdır. Mütevazılık ve müdanasızlık ÅŸaire ahlak olduÄŸu kadar ödevdir. Onun ‘ne yapsalar boÅŸ göklerden gelen bir karar vardır’ mısraını kitlelerin bayrağı yapanlar, ÅŸair dışında oluÅŸturulan paralaksın en ilerisine giriÅŸirler. Beklemeyi ve iÅŸleri bilinmeyen katlara bırakmayı hiçbir zaman tercih etmemiÅŸ bir devamlılık insanıdır Karakoç. Ki bu devamlılık bir yerde güncel politikaya, Åževket Süreyya Aydemir’e göz kırparak ÅŸöyle dışa vurulur; ‘Suyu arayan adam deÄŸil / Suyun aradığı adam ol sen de’… Acaba ÅŸiirin dünyasından düÅŸen / düÅŸürülen kitleler, ‘suyun aradığı adam’ metaforunu tam idrak edebilirler mi?
 
Müellif: Ömer Erdem / Kaynak: Cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.