Sosyal Medya

Allah’ın dini kolaydır, onu biz zorlaştırırız

Faruk BeÅŸer / Yeni Åžafak



Din, inananlardan bazı sorumlulukları yerine getirmelerini ister. Bunlar iman ve amel diye özetlenebilir. Hadi iman etmenin kolay olduÄŸunu düÅŸünelim. Ä°nanıyorum dersiniz olur biter. Aslında bunda bile birtakım zorluklar vardır. Ä°nandım demek kolay da inandığına ikna olmak o kadar kolay deÄŸil. Hz. Ä°brahim’in dediÄŸi gibi: “Rabbim, inanıyorum ama istiyorum ki kalbim de mutmain olsun”. Demek ki inanmanın gerçeÄŸi ancak kalbin itminanı ile olur. Bunun için de kafa yormanız, aklınızı fikrinizi kullanmanız, onları kullanabilmek için de yeterli bilgi elde etmeniz gerekir. Bunlar da kolay ÅŸeyler deÄŸil. O halde en kolay sanılan imanın bile tam bir iman olabilmesi için bazı zorlukları göze almak gerekir. Dünyada kolay olan hiçbir ÅŸey yok.

Amele yani imanının gereÄŸini yerine getirmeye gelince orada da zorluklar var. Bazen malınızdan çıkarıp vereceksiniz, bazen canınızı ortaya koyacaksınız, düÅŸmanlara karşı onurunuzu koruyacaksınız, cihad edeceksiniz, muhtaçların imdadına koÅŸacaksınız, yakınlarınıza özellikle yardım edeceksiniz. Safi ibadetlerde de bazı zorluklar var. SoÄŸuk günlerde bile abdest alacaksınız, sıcak günlerde bile oruç tutacaksınız, günde beÅŸ vakit namaz kılacaksınız vs. Din kolaydır deniyor, peki din bunları bizden kolaylık için mi istemiÅŸtir?

Bu sorunun cevabı için bir soru daha soralım: Bunları yapmayanlar daha kolay bir hayat mı yaşıyorlar? Ya da en kolay hayat bunların olmadığı hayat mıdır, yiyip içip yatıp uzanmak mıdır? Hayır, bunlardaki zorluklar da diÄŸerinden daha az deÄŸil. En kolay sandığınız yemek yemede bile çiÄŸnemesinden çıkarmasına bir sürü zorluklar var. Biraz fazla kaçırdınız, hastalandınız, ya da kilo aldınız. Bundan kurtulmak için ne kadar para harcar ne kadar efor sarf edersiniz. Demek en kolay sanılan yemenin içmenin bile nice zorlukları varmış. Vücudunuzu zinde tutabilmek için yürürsünüz, spor yaparsınız. Bunların her birinin bir zorluÄŸu var. Bunu neden yaparsınız? Mesela, spordaki elli zorlukla, kilo almadaki yüz zorluÄŸu engellemek için deÄŸil mi? Yani kâr zarar hesabı yaparsınız.

Ä°ÅŸte dini emir ve yasaklardaki göreceli zorluklar da çok daha büyük zorlukları engelledikleri için, onlara nispetle kolaydır. Bütün ibadetler önce dünyaya bakan yönleriyle böyledir. Öbür dünyadaki zorlukları hesap ettiÄŸinizde ise bu zorluk kolaylık farkı dünyevi olanlarla kıyaslanmayacak kadar büyüktür. O halde din kolaydır demek, bir yönüyle onun olmadığını varsaydığımızda doÄŸacak zorluklara göre çok daha kolaydır, kolaylaÅŸtırıcıdır demektir. Bununla birlikte dinin uyulmasını yükümlü kıldığı emir ve yasaklara riayet de kolaydır.

Genel olarak Ä°slam’ın, özel olarak da fıkhın temel özellikleri sayılırken bunlardan biri mutlaka kolaylık prensibi olarak zikredilir. Bu konuda o kadar çok nas vardır ki aksini söylemek mümkün deÄŸildir.

Din kolaydır ama insanlar bazen onu zorlaÅŸtırabilirler. Mesela herhangi bir görevin ya da ibadetin, ÅŸu kadarı bulunursa olur ucuyla, en mükemmel ucu arasında sayısız dereceler vardır. Tabii ki her bir derece sevabın da o kadar artmasına vesile olur. Ama insanların maddi ve manevi yapıları ve kabiliyetleri arasında da bu kadar çok ve farklı dereceler vardır. Her insanî derece en mükemmelini yapmaya tahammül edemez. O halde insan bu olurlardan yapabildiÄŸini yapar, diÄŸerlerinde de mesafe almaya çalışır. Hepsine birden yüklenmez. Bir hevesle insan bunu yapmayı deneyebilir ama muhtemelen yorulur, bıkar ve ilk baÅŸladığı noktanın daha aÅŸağısına düÅŸer. Böyle olmaktansa azdan baÅŸlayıp, alışa alışa mükemmele doÄŸru ilerlemek gerekir. Åžu hadisi ÅŸerif sadece ibadetlerde deÄŸil, hayatın her alanında baÅŸarının en sihirli anahtarlarından biridir: “Allah’ın en hoÅŸuna giden amel, az da olsa sürekli olanıdır”. Bugün de ‘sürdürülebilirlik’ kavramı önemli bir kavramdır.

Mesela Resûlüllah (sa) “yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınıza namazı emredin” buyuruyorsa bir mümin artık bunun gereÄŸini tartışmaz. Ama nasıl en mükemmel sonucu alacağını araÅŸtırıp düÅŸünür. Yıllardır yakınlarıma söylerim; çocuÄŸunuzu, gönlünü alarak ve ona seçme hakkı vererek yedi yaşında, günde bir vakitle namazla baÅŸlatın. Kabiliyetine göre bu bir vakit namaz iki yıl da sürebilir. Ä°ki, üç derken 13-14 yaşında namazlar beÅŸe tamamlanır, çocuk da bunu sindirmiÅŸ ve namaza alışmış olur. Bunun çok güzel sonuçlarını gördük. Oysa pek çok dindar insan böyle laik ve serbest bir toplumda çocuÄŸunu namaza alıştırabilmek için çırpınır, envaı türlü baskılar uygular ve onu dinden uzaklaÅŸtırır. Resûlüllah’ın istediÄŸi bu olabilir mi?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.