Sosyal Medya

Nasıl bilir, nasıl anlarız?

Gökhan Özcan / Yeni Şafak



“Bazı kitaplar okurken beni o kadar sarıp sarmalıyor ki” dedi yanındakine, “bitince kendi hayatıma geri dönmekte güçlük çekiyorum.”

Bazı günler ayraç gibi; hayatın takılı kaldığımız yerlerinin hafızamızdan kaybolup gitmesine engel oluyor.

Hayattaki en acıklı ÅŸeylerden biri, sahafta nadir güzellikteki bir kitabın sadece ikinci cildini tek başına bulmaktır.

“Bir kitabı okuyup bitirdiÄŸiniz zaman, bunu yazan keÅŸke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediÄŸinde onu telefonla arayıp konuÅŸabilseydim diyorsanız o kitap bence gerçekten iyidir” diyor ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’ kitabında J. D. Salinger.

“Bu kitapların hepsini okudun mu?” diye sordu meraklı misafir. “Ä°ÅŸte ÅŸimdi standartlara uygun bir misafir olduÄŸunu kanıtladın” dedi muzip ev sahibi.

Ä°nsan belli bir yaÅŸa eriÅŸince hayatının eni boyu aÅŸağı yukarı belli oluyor, nereden nereye kadar gideceÄŸi açığa çıkıyor. Buna raÄŸmen o muhtemel sınırların çok ötesindeki ÅŸeyleri aramaya, hiçbir zaman eriÅŸemeyeceÄŸimiz ufuklara gözümüzü dikmeye devam ediyoruz. Bu bile tek başına, insanın bir ucunun sonsuza açıldığına bir delil deÄŸil midir?

“Her zaman gitmekle kalmak arasında bir yerdeydim. Aradıklarım ya hiç yoktular ya da ben olamayacak ÅŸeyleri aradım. Bu belki hayatın suçuydu, belki de ben onu yanlış anladım. Mükemmellik, normalin kristalleÅŸmiÅŸ halinden öte bir ÅŸey deÄŸil” diye yazmış Richard Brautigan, ‘Yani Rüzgar Her Åžeyi Alıp Götürmeyecek’ ismini verdiÄŸi kitabında.

Bir ÅŸeyleri tarif edebildiÄŸimiz için, zihnimizde o ÅŸeylerin bilgisini üretebildiÄŸimizi sanıyoruz. Bunu sebep sonuç iliÅŸkileriyle, mantıksal tümevarım ve tümdengelim iliÅŸkileriyle açıklama eÄŸilimindeyiz. Tarifleri zihinde oluÅŸturan ÅŸeyin nerede baÅŸladığını, nelerin bu çıkış noktasının üstüne eklenerek bilincimizde bir ‘açıklama’ya dönüÅŸtüÄŸünü ise pek fazla kafamıza takmıyoruz.

Biz insanoÄŸlunun çaÄŸlar boyunca geliÅŸimini anlatırken büyük gemileri yapacak teknolojiye vurgu yapıyor ve bunları birer icat olarak niteliyoruz. Oysa Allah Teala, “denizlerde daÄŸlar gibi akıp giden” gemilerin kendi varlık ve kudretinin bir delili olduÄŸunu beyan ediyor. Demek bizler var kılınmış her ÅŸeyle ilgili var kılınmış bilgiye zihnimizdeki uyanışlarla irtibatlı hale geliyoruz. Buna icat demek mi doÄŸrudur, yoksa bir lütuf ve nimetten mi söz etmek icap eder? Ä°nsan yaratılmışsa, onun hayatını anlama kavuÅŸturan her bilginin de nihayetinde yaratılmış olması gerekir. Bu ÅŸu demek olur aynı zamanda, biz merak ederek, araÅŸtırarak, yönelerek var olan, yaratılmış olan bilgiye eriÅŸim kazanırız. Bilgi, temelde bizim ‘icat’ ettiÄŸimiz bir ÅŸey olamaz.

Teslimiyet hissiyatından nasiplenmeyi zul addeden yeni zihniyet, insanlığın akılla, teknikle, bilimsel ilerlemeyle açıkladığı bu görkemli baÅŸarılardan elbette vaz geçmek istemeyecektir. Çünkü özellikle son yüzyılda insanlık her ÅŸeyini insan aklının performansına dayalı bu yeni ‘inanç’a yatırdı. Oysa en azından inanan insanların, iman ettikleri asli kaideye baÄŸlı kalması ve neye nasıl bakacaklarına, neyi nasıl anlayacaklarına karar verirken ilahi kelamı her ÅŸeyin önüne koymaları gerekmez miydi?

“Öyle ÅŸeyler söylüyorsun ki seni cahil zannedecekler” dedi dostlarından biri. “Eyvallah” dedi buna karşılık, “bana bağışlanmamış her bilginin cahiliyim”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.