Sosyal Medya

Dosya Haber: Şeyh Said; devlete bir isyan mı, şeriat talebi mi?

Bu isyan Kürtçü bir isyan mıydı, yoksa şeriat mı talep ediliyordu? Olaylar kendiliğinden mi başlamıştı; yoksa olayların arkasında İngiltere mi vardı? Hareketi icra edenler Türk düşmanı mıydı?



O sabah Åžeyh, gün ışımaya baÅŸladığında vasiyetini bitirmiÅŸti. Elindeki son paraların on evladı arasında paylaÅŸtırılması yaÄŸlı urgana giderken son isteÄŸiydi.
 
Åžeyh Sait ile beraber diÄŸer idamlıklar birbirlerine kelepçelendikten sonra sıranın başında Fakih Hasan ilerlemeye baÅŸladı. 
 
Ä°damlıklar avluya çıktıklarında kendileri için hazırlanmış 47 sandalyeyi ve yaÄŸlı urganın etrafında kendinden emin bir ÅŸekilde bekleyen Kolordu Komutanı General Mürsel Bey, Vali Mithat Bey, Ä°stiklal Mahkemesi üyesi Müfit ÖzdeÅŸ Bey, Diyarbakır milletvekillerinden Cavir Bey, Åžeref Bey’i buldular.
 
Ä°lhami Aras, “Adım Åžeyh Sait” isimli eserinde Åžeyh’in kendisine türlü zorluklar çıkartan devlet memurlarıyla arasında geçen diyaloÄŸu ÅŸöyle aktarıyor;
 
Åžeyh Sait Efendi durdu. Ali Saip UrsavaÅŸ'a seslendi: 
 
-Seni severim ama MahÅŸer günü seninle muhakeme olacağız.
 
Üyelerden Müfit ÖzdeÅŸ de ÅŸöyle dedi: 
 
-Beni mi seversin Saib'i mi? 
 
Åžeyh Said gülümseyerek: 
 
-Saib Beyi, sonra seni dedi. Reisten de Allah hoÅŸnut olsun en sevdiÄŸim Ahmet Süreyya Beydi. Beni zorlar dururdu.
 
Åžeyh, adım adım ölüme giderken ÅŸahsına yöneltilen sözlü saldırılara karşı koyuyor ve geri adım atmıyordu.
 
Kendisine “MahÅŸer gününde yargıçlarımızla deÄŸil ocaklarını söndürdüÄŸün masumlarla muhâkeme edileceksin” ÅŸeklinde sataÅŸan Vali Mithat Bey’e dönerek ÅŸöyle demiÅŸti;
 
Boynuzsuz keçinin ahını boynuzludan alırlar.
 
Åžeyh Sait ölümünden hemen önce kendisine verilen deftere ÅŸunları yazacaktı; 
 
Benim ölümüm Allah ve din için ise daraÄŸacında asılmama perva etmem.
 
Sehpalar birer birer devrildi ve Åžeyh Sait büyük bir kıyamdan sonra hayata gözlerini yumdu.
 
13 Åžubat 1925 yılında baÅŸlattığı isyanı hayatıyla ödedi. Ondan geriye akıllarda kalan sorular ÅŸunlardı;
 
Bu isyan Kürtçü bir isyan mıydı, yoksa ÅŸeriat mı talep ediliyordu?
 
Olaylar kendiliğinden mi başlamıştı; yoksa olayların arkasında İngiltere mi vardı?
 
Hareketi icra edenler Türk düÅŸmanı mıydı?..
 
Bu soruların cevabını net olarak veremesek de filmi baÅŸa sarıp incelediÄŸimizde Åžeyh’in öyküsü bize anlatıldığından biraz daha farklı görünüyor.
 
 
Mustafa Kemal: Barut kokusu alıyorum
 
1924 yılında Mustafa Kemal eski silah arkadaÅŸlarının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurmasına son derece öfkelenmiÅŸti.
 
Grup Ä°dare Kurulu’nda yaptığı sert konuÅŸmada Mustafa Kemal, başını Kazım Karabekir’in çektiÄŸi hareketin kendisine karşı giriÅŸilmiÅŸ bir komplo hareketi olarak tanımlayarak ÅŸu sert ifadeleri kullanmıştı;
 
Efendiler! Sizi çok önemli bir meseleye karar vermek için topladım. Memlekette menfi tahrikât son haddini bulmuÅŸtur. Ä°stanbul basını, TCF’nin dini siyasete alet eden propagandası ÅŸurada burada sinmiÅŸ olan mürtecilere cesaret vermektedir. Yer yer Cumhuriyet idaresi aleyhinde ağır isnatlar ve iftiralar yapılmaktadır.
 
‘Din elden gidiyor, aile hayatımız, binlerce yıllık geleneklerimiz birbiri ardınca yıkılıyor, bu gidiÅŸle Garp medeniyetini alacağız diye dinimizden olacağız’ yolundaki propagandaların tesirsiz kalacağını sanmak budalalık olur. Benim görüÅŸüme göre yakın bir zamanda bir ihtilal ile karşılaÅŸmamız mümkündür.
 
Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çaÄŸdan alıp yeni bir çaÄŸa götürdük. Birçok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lazım.
 
En ileri demokrasilerde bile rejimi korumak için sert tedbirlere müracaat edilmiÅŸtir. Bize gelince inkılâbı koruyacak tedbirlere daha çok muhtacız. Bu durumu BaÅŸvekil ile inceledik. Ä°smet Ä°nönü ufukta görünen tehlikeleri önlemek için icra organı ve zabıtayı takviye eden bazı kanuni tedbirlere müracaatın zaruri olduÄŸu kanaatindedir.
 
Sizleri bunun için topladım. Soruyorum size büyük tedbirler alınmasına taraftar mısınız? Büyük Millet Meclisi bu kanunları kolaylıkla kabul eder mi?
 
(Mustafa Kemal – Nutuk)
Fakat Atatürk’ün tüm giriÅŸimlerine raÄŸmen, CHP grubu Mustafa Kemal’in taleplerinin hiçbirini yerine getirmemiÅŸti.
 
 
Aksine ılımlı tavırlarıyla bilinen Ali Fethi Bey’in baÅŸvekilliÄŸe gelmesini saÄŸlayarak Ä°smet Ä°nönü’nün baÅŸbakanlıktan ayrılmasına sebep olmuÅŸtular.
 
Atatürk’ün kurul sonrası yorumu ise ÅŸöyle olmuÅŸtu:
 
Benim burnuma barut ve kan kokusu geliyor. İnşallah ben aldanmışımdır.
 
Bu olaydan sadece 4 ay kadar sonra yaÅŸanacak olan olay; Åžeyh Sait isyanı Mustafa Kemal’i haklı çıkartacaktı.
 
Malum isyandan sonra CHP Genel Kurulunda alınamayan kararlar süratle hayata geçirilecek ve ülkede demokrasi yaklaşık 7 sene rafa kaldırılacaktı. 
 
Oysa Åžeyh Sait isyanı ilk ortaya çıktığında muhalefet hükümete ve Ali Fethi Bey’e destek vermiÅŸti.
 
Kazım Karabekir Paşa
 
Kazım Karabekir, TBMM’de yaptığı konuÅŸmada, hükümetin sonuna kadar arkasında olduÄŸunu belirtmiÅŸti;
 
Bu sınırlı mütegallibenin (zorba takımı, derebeyler), harici teÅŸvikatla bazı emellere nail olmak için, halkı dini tahrik ile idlal ettikleri anlaşılmıştır. Dini alet ittihaz ederek, mevcudiyet-i milliyemizi tehlikeye sokanlar her türlü lanete layıktır.
 
Önce çiçeÄŸi burnunda Ali Fethi Bey hükümeti devrildi, zaten Fethi Bey olaylar patlak verdiÄŸinde elini kana bulaÅŸtırmadan bu iÅŸi çözmek istediÄŸini beyan etmiÅŸ fakat bu durum tepkilere yol açmıştı.
 
Çankaya acilen örf-i idareye geçilmesini ve muhalefetin tasfiye edilmesini istiyordu.
 
Bunu saÄŸlayacak ve hiç tereddüt göstermeyecek isim Ä°smet PaÅŸa’dan baÅŸkası deÄŸildi.
 
Ä°smet Ä°nönü baÅŸvekil olduktan hemen sonra mecliste örf-i idare kanunlarını geçirerek olaÄŸanüstü hal ilan etti.
 
Ä°smet Ä°nönü
 
Arkasından gelen Takrir-i Sükûn Kanunu ve Ä°stiklal Mahkemeleri talepleri ise muhalefetin tepkisiyle karşılandı.
 
Söz alarak kürsüye gelen Kazım Karabekir PaÅŸa, Takrir-i Sükûn yasasını ÅŸöyle eleÅŸtirdi;
 
Ä°syan hadisesine karşı hükümetimizin her türlü kanuni icraatına taraftarız. Fakat muayyen hadise karşısında milletin hukuk-ı tabiiyesini tazyike matuf olacak icraatlara katiyen taraftar deÄŸiliz.
 
Huzur-ı âlinize getirilen kanun gayrı vazıh ve elastikidir. EÄŸer bu kabul edilirse, buna istinaden TeÅŸkilât-ı Esasiye’mizin ruhundan doÄŸan siyasi taazzuvlar ve bunların faaliyetini tahdide veyahut matbuatı tazyike teÅŸebbüs edilirse, halk hâkimiyeti tenkis edilecek demektir.
 
Çünkü artık milletvekillerinin sadaları dahi bu kubbe altından harice çıkamayacaktır. Bu kanunu kabul etmek, Cumhuriyet tarihi için bir ÅŸeref deÄŸildir.
 
Muhalefetin endiÅŸelerine cevap ise Bozok Mebusu Avni Bey’den geldi. Avni Bey oldukça sert ifadelerle ÅŸu sözleri sarf etti;
 
Bazı arkadaÅŸlar endiÅŸelerini belirterek bu kanunun TeÅŸkilât-ı Esasiye ile bir tezat teÅŸkil ettiÄŸini söylüyorlar. TeÅŸkilât-ı Esasiye’nin hukuk-ı amme faslını kapatacağını söylüyorlar.
 
Hukuk-ı amme denilen ÅŸey isyan çıkarmak mıdır, ihtilal midir ki, bu kanun çıkarıldığı zaman bu haklar ihlal olsun, kanun sakıt olsun. Kanun isyana, irticaa, fesada ve nizam-ı ictimaiyi mumil harekâta bir mânia teÅŸkil ediyor.
 
Bu milleti sükûna ve huzura götürmek içindir. Adı üzerindedir. Takrir-i Sükûn Kanunu’dur… Bu namussuzların ve memlekete kundak sokmak isteyenlerin korkacağı bir kanundur.
 
Sonuç itibariyle muhalefetin bütün kaygılarına raÄŸmen bu kanunlar çıkmıştı ve aynı kanunlar birkaç yıl sonra bu yasalara dair endiÅŸelerini dile getiren mebusları tutuklamak üzere kullanılacaktı.
 
Her ÅŸey Palu’da baÅŸladı
 
Åžeyh Sait, dedesinin kabrini ziyaret etmek için geldiÄŸi Palu’da kendi bilgisi ve inisiyatifinin dışında gerçekleÅŸen bir hadisesin ortasında kaldı.
 
Jandarmadan kaçan 10 mahkûm onun bulunduÄŸu bölgede bir eve sığınmıştı.
 
Åžeyh, önce jandarma ve mahkûmlar arasında arabuluculuk yapmaya çalışmışsa da biranda silahların patlaması üzerine kendisini çatışmanın bir parçası olarak buluvermiÅŸti.
 
Yakalandığında verdiÄŸi ifadesinde olayı ÅŸöyle anlatmıştı; 
 
Ale’s-sabah Piran’a taraf gittik. Müstakbiller meyanesinde meÄŸer on kiÅŸi mahkûm var imiÅŸ, bilmiyordum. Her onu da Bahri bin Mehmed AÄŸa’nın misafiri olmuÅŸlar ve Piran’da dahi yirmi süvari jandarma ve iki mülazımdan mürekkep bir müfreze var imiÅŸ.
 
Ä°ÅŸbu müfreze mahkûmları görürler ve Mehmed AÄŸa hanesini basarlar. Mahkûmlar da talak-ı selase ile yemin edip ki teslim olmayacağız. Haber aldım. TeÅŸviÅŸe düÅŸtüm. Bir niza’ çıkmamak için bir iki adam ricacı gönderdim.
 
Bir mülazım geldi. Kıyam ettim. Bir iki defa rica ettimse de kabul buyurmadılar. Derhal hayvanları hazır etmeyi söyledim. Hazırladılar, derakap silah sadası açıldı.
 
Galiba bir mecruh Kürdlerden, iki de jandarmalardan vâki oldu. Biz de Piran’dan çıkıp Hınıs’a doÄŸru yola düÅŸtük… 
 
Palu’da baÅŸlayan olaylar kısa sürede büyük bir isyan dalgasına dönüÅŸtü.
 
Ankara önceleri hadiseleri sıradan eÅŸkıyalık vakası olarak deÄŸerlendirse de Åžeyh’in kısa sürede önemli ÅŸehir ve beldeleri teker teker ele geçirmesinden sonra bunun büyük bir isyan olduÄŸu anlaşıldı ve derhal harekete geçildi.
 
Ä°syancılar sırayla Darahini, Hani, Palu, Lice, Varto ve Elaziz’i zapt ederek Diyarbakır merkezini muhasara altına aldı.
 
Diyarbakır’da ise hükümetin isyancıları püskürtmesi hareketin de dağılmasını ve isyanın daha fazla yayılmasını engelledi.
 
Ä°syandan sonra toparlanan ordu Fevzi Çakmak PaÅŸa liderliÄŸinde çok sert tedbirler alarak kendisine baÄŸlılığını bildirmeyen köylerin ÅŸedid bir darbeye maruz kalacağını resmen ilan etmiÅŸti;
 
EÅŸkıyanın takip ve tedibi sırasında haksızlık olmamak için Hükümet-i Cumhuriyemize baÄŸlı ve sadık köylerin bir an evvel hükümete gelerek iÅŸbu sadakatlerini bildirmelerini Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisimiz Fevzi PaÅŸa Hazretleri emir ve ilan buyurmuÅŸlardır.
 
Ä°ÅŸbu emre binaen ben de tekrar diyorum ki hemen en yakın hükümet merkezine veyahut üzerlerine ve civarlarına yürüyen ordu kıtaatımızın kumandanlarına müracaatla sadakatlerini söylemeyen ve köylerinde olduÄŸu halde haber vermeyen köyler eÅŸkıya ile birleÅŸmiÅŸ kabul edilecek ve haklarında asi muamelesi yapılacaktır.
 
Bunun için iÅŸitmedik, haberimiz yoktu gibi özürlerin artık kabul edilemeyeceÄŸini ilan ediyorum. 
 
Üçüncü Ordu MüfettiÅŸliÄŸi
 
Åžeyh Sait’in yakalanması
 
Åžeyh Sait, isyanının bastırılıp maÄŸlubiyetin kesinleÅŸmesinden sonra Ä°ran’a geçmek ve teslim olmak konusunda kararsız kalmıştı.
 
Fakat Binbaşı Kasım Bey’in tesiri altında kalarak teslim olmaya karar verdi.
 
Åžeyh Said (oturan beyaz sakallı), sağında Åžeyh Åžerif, arkasında ortada Binbaşı Kasım (Ataç), solunda Åžeyh Abdullah ile​​​​​​​
 
Kazım Bey, yakalanma anını ifadesinde ÅŸöyle anlatacaktı;
 
… Dönüp Girvas karyesine gidildi. Ertesi günü Girvas’tan Varto’ya doÄŸru daÄŸdan geçildi. En kolay ÅŸekilde geçilecek yolları gösterdiklerinde türlü zorluklar göstererek baÅŸka yollara saptırdım.
 
En zor durumlarda kalınca artık Åžeyh Said’e karşı da aman dilemek gerektiÄŸi iÅŸini söyledim ve Nisan’ın on dördüncü günü aman dileme kararlaÅŸtırıldı. AkÅŸamüzeri Varto’ya doÄŸru hareket edildi.
 
Hareketimiz geceleyin olduÄŸundan kuvvet pek dağınık bir haldeydi. Yolda Åžeyh Said’in tekrar caydığını iÅŸittim. Kendisiyle görüÅŸtüm ve bir saat konuÅŸtuk. Çarbuhur’u geçince artık ilerisinde asker olmadığını ve kurtulacağını ve teslim olmayacağını söyledi.
 
Tam AbdurrahmanpaÅŸa Köprüsü üzerine gelmiÅŸtik. Åžeyh Said atından inmiÅŸ, atlılar da ileride geçiyorlardı. Geçmemesini söyledim, dinlemediler.
 
Biraderim ReÅŸid ve akrabamdan Timur ve Ahmed ve Kargapazarlı Mehmed ve ReÅŸid ile Åžerif oÄŸlu Mehmed ve Halid ile hemen ateÅŸ açtırdım.
 
Yüze yakın silah atıldığında atlısı tamamen kaçtılar. Åžeyh Said’in kısrağı da atlı ile gitmiÅŸti. Köprünün güney ayağı yakınında Åžeyh Said’i yakaladık.
 
Åžeyh Sait: Derdimi yazarak hükümete bildirmek istedim
 
Åžeyh Sait yakalandıktan sonra merak edilen soruların başında isyanın bir plan dahilinde mi gerçekleÅŸtiÄŸi yoksa kendiliÄŸinden mi geliÅŸtiÄŸiydi.
 
Åžeyh, bu sorulara cevaben, 'hükümetin icraatlarından uzun süredir rahatsızlık duyduÄŸunu, fakat Palu’daki olay sonrası geliÅŸen hadiselerle isyan ateÅŸinin biranda tutuÅŸtuÄŸunu; bunun Allah’ın bir kaderi' olduÄŸunu söyledi.
 
Ä°syandan önce rahatsızlıklarını yazılı olarak hükümete iletmeyi planladığını fakat bunun kendisine nasip olmadığını da ekledi;
 
Reis Müfid Bey: Åžeyh Efendi, Piran’a gelmezden evvel din meselesinden dolayı kıyamı tasavvur ediyordunuz deÄŸil mi? 
 
Åžeyh Said: Kalbimde tasavvur ediyordum, lakin muharebe suretiyle deÄŸil. Risale yazıp ÅŸeriat ahkâmını tasrih ederek kanunları da ÅŸeriata mutabık bir ÅŸekilde talep etmek istedik. Meclis-i Mebusan’a göndermek istedim. 
 
Reis Müfid Bey: Ne için yapmadınız, böyle bir risale yazmadınız? 
 
Åžeyh Said: Evet, arz ettiÄŸim gibi biz evvela bu fikri kitabeten halletmek için gidip münakaÅŸa-i ilmiye yapayım dedim ve bazı rüfeka bulmak istiyordum.
 
Fakat kader-i ilahi beni Piran’a sürükledi. Piran vak’ası çıktı. Önünü alamadım. 
 
Åžeyh Sait Kürtçü müydü, arkasında Ä°ngilizler mi vardı?
 
Åžeyh Sait’e getirilen suçlamaların başında 'isyanın Kürtçü bir nitelik taşıdığı' ve 'Türklere karşı büyük bir nefret beslediÄŸi' gelmekteydi.
 
Oysa Åžeyh yakalandığında tutanaklardaki ilk sözleri “Hamd olsun hepimiz Müslümanız. Kürt Türk yoktur” ÅŸeklindeydi.
 
'Diyarbakır kalesini savunan askerlerin katledilmesi temennisinde bulunduÄŸunu' iddia eden mektup içinse, kendisine ait olmadığını belirtmiÅŸ ve iddiaları reddetmiÅŸti.
 
 
Bir diÄŸer konuysa Åžeyh Sait’in Ä°ngilizler tarafından desteklendiÄŸi teziydi.
 
Ä°syanın yaÅŸandığı süreç Musul Hadisesine denk geliyordu; fakat bugün Ä°ngiliz arÅŸivleri incelendiÄŸinde Ä°ngilizlerin konuyla alakalı bir yazışması ya da istihbaratının olmadığı ortaya çıkmış durumda.
 
Dönemin BaÅŸbakanı Ä°smet Ä°nönü de hatıralarında isyanın Ä°ngilizlerle bir baÄŸlantısı olmadığını ifade ederek ÅŸunları söylüyordu;
 
Åžeyh Said Ä°syanı’nı doÄŸrudan doÄŸruya Ä°ngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır. Fakat bundan ÅŸüphe edilmiÅŸ ve gerekli tahkikat yapılmıştır.
 
Çünkü Ä°ngilizlerin, Musul Harekâtı esnasında ve daha sonra Nasturi ayaklanmalarında olduÄŸu gibi, hudutlarda ve dışarıda propagandayla, münasebetlerle Åžeyh Said Ä°syanı’nın patlamasında zahiren yardımcı oldukları intibahı mevcuttu. 
 
Åžeyh Sait isyanı, dini hassasiyeti olan bir ÅŸeyhin, çok planlı olmayan bir kıyam hareketiydi.
 
Ä°syanın kendisinden ziyade ülke siyaseti açısından doÄŸurduÄŸu sonuçları ağır olmuÅŸtu.
 
Takrir-i Sükûn ve Ä°stiklal Mahkemeleri ülkedeki hür basının ve muhalefet partisinin susturulmasına sebep olmuÅŸtu.  
 
 
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / Kaynak: The Independent Türkçe

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.