Sosyal Medya

Gözyaşında kaynaşabilmek

Son deprem felaketi bize, ‘Bir musibet, bin nasihatten daha etkilidir.’ Gerçeğini bir daha öğretti. Halkımızın bu felaketi, yekvücud halinde göğüslemesi, o musibetin içinde bir ‘hayr’ın da olduğunu bize öğretti.



Büyük âfetler ve büyük sevinçler insanın ruhî terazisinin iki ‘kefe’si mesâbesindedir. Nice büyük âfetler, felâketler vardır ki, bir kiÅŸi veya toplumun ruhî bünyesindeki darbesiyle bazıları aklını yitirir. Benzeri durum, bazan büyük sevinçler, zaferler karşısında da yaÅŸanır.
 
Önemli olan, dengeyi yitirmemek, itidal üzere durabilmektir.
 
Ama, girye / gözyaşı, daha da uzun vâdeli olur. Gerçi, çok büyük sevinçler ve zaferler de nesiller boyu hatırlanabilir, ama, büyük felaketler, âfetler, acılar, âdetâ kromozomlardaki genleri bile etkiler ve bu da o acıların nesilden nesile intikalini saÄŸlar. Hattâ, yüzlerce- binlerce yıl gerideki tarih dönmelerinde yaÅŸananlar, bugünlere öyle yansır ki, bazı toplumlar, dünlerde yaÅŸayanların o ‘ân’larından ders almak yerine; o acıları, bugün yaÅŸanıyor gibi, bazan patolojik bir noktaya bile vardırırlar.
 
***
Yahudilerin, ikibin yıl öncelerde Nabukunazer (ya da, arabcadaki söyleyiÅŸle, Buhtunnasr) tarafından Babilonya’dan sürülmesinden sonra, o göçün, o exodus’ün, tehcirin hicranını, hayatta kalmaları için direniÅŸin motor gücü olarak benimsediler. Kudüs’deki Süleyman Mabedi’nin duvarlarını ‘AÄŸlama Duvarı’na dönüÅŸtürüp, orada iki bin yıldır gözyaşı dökmeyi bir âdet deÄŸil, bir ibadet haline getirdiler. Ve Hristiyan toplumlarının, ÅŸehirlerin ortasında kalelerle çevrilmiÅŸ ‘getto’ denilen Yahudi mahallelerinde asırlarca, maruz kaldıkları her türlü saldırıya karşı da, ortak gözyaşı ile direndiler ve son olarak Adolf Hitler’in sihirlediÄŸi alman halkının ve nasyonal sosyalistlerin ağır baskılarına da yine gözyaşı ortaklığında kaynaÅŸarak, ölümüne dayandılar.
 
***
 
Åžiî Müslümanlar da, Hz. Peygamber’in torunu Hz. Huseyn’in ve yârânının Kerbelâ’da katledilmesi faciasını ve acısını, hareketlerinin en temel noktası olarak ve asırlardır ortak gözyaşının gücünden istifade ediyorlar. Ki, ‘Girye/ gözyaşı, ÅŸia’nın en büyük tarihî sermâyesidir.’ sözü, 40 yıl öncelerde, Åžah’a karşı, yüz bini aÅŸkın kurbanlar veren Ä°ran’da sıkça görülen pankartlardan birisiydi.
 
Evet, kitlevî gözyaşı, bir sosyal bünyeyi boÄŸmayan; tersine, insanları birbirine kaynaÅŸtıran, aynı duygu birliÄŸinde buluÅŸturan bir rol görmektedir.
 
Mevcud Ä°ncil’lerden Luka Ä°ncili’nde (7-32’de): ‘Biz size kaval çaldık, siz oynamadını; biz yas tuttuk, siz aÄŸlamadınız..’ ÅŸeklinde bir ilginç cümle vardır. Bu cümlede, birbirlerini günlük hayatın en sâde davranışları konusunda bile bir araya gelemeyecek toplulukların özellikleri anlatılmaktadır.
 
Bir deprem âfeti yaÅŸadık.. Karanlık beton ve moloz yığınları arasında, karanlıkta, sevdiklerinin ezilmiÅŸ bedenleri yanında kalıp ölümü beklemenin ne olduÄŸunu yaÅŸamadıkça, sözle anlatmak mümkün müdür?
 
O soÄŸukta, dışardan bir ses duyunca, konuÅŸmaya bile mecâli kalmamış cılızlaÅŸmış bir sesle, yardım isteyen bir genç annenin, ‘Yanımda bebeÄŸim de var.. ‘ sözlerini duyup da yaÅŸarmayan göz sahiplerinin bizim ortak deÄŸerlerimizle bir ilgisi olabilir mi? Ama, daha da ilginç olan, aÄŸlamamak için kendisini güç tutan bir kurtarma elemanının üstelik de bir jandarma yüzbaşısı olması ve ‘Sizi almaya geliyoruz abla.. ‘ demesi, halkımızdan nicelerini de aÄŸlatmadı mı? Evet, hüzün ve sevincin aynı anda kaynaşıverdiÄŸi bir gözyaşı.. Halkımız, iÅŸte böyle, kendi içinden ve kendi deÄŸerleriyle hareket eden askerler ve kamu personeli ve yöneticiler istiyor.
 
Keza, kurtarma çalışmalarına katılan bir hanım kızın, yıkıntıların altında bir anneyle irtibat kurması ve ona, türkçe ve kürdçe olarak hitab edebilmesi, 20 yıl öncelerde tasavvur edilemezdi. Bu satırları sahibi kürd kavminden olmayan birisi olarak, o kürdçe mesajın sadece deprem bölgesinde deÄŸil, devlet tv. ekranlarından da verilebilmiÅŸ olmasından sevinç duydum. Çünkü, 80 yıl boyunca, resmî ideolojinin dayatmasına göre ‘kürd’ diye bir kavim de, kürdçe dili de yoktu. DüÅŸünelim ki, (o sırada rütbesi Korg. veya Org. olan) Hayri K. isimli koskoca bir komutan, yardım isteyen bir kürd annenin sözlerinin y tercüme edilmesine izin vermiyor ve, ‘Önce türkçe öÄŸrensin, o zaman yardım edilir!’ diyebiliyordu. Ve bu durum matbuata da yansıtılıyordu..
 
Evet, balık hâfızalı bir toplum olmamalıyız.
 
***
Kezâ, Mahmûd isimli ve Suriye’li bir gencin, o yıkıntılar arasında bir inilti duyunca, hemen o sesin olduÄŸu tarafa gidip, o yıkıntıları, molozları, kan-revan içinde kalan çıplak elleriyle ve var gücüyle temizleyip o hanımı ve çocuÄŸu ve zevcini kurtarmasını, yine o hanımın aÄŸzından ve, ‘Suriyeli bir çocuk tırnaklarıyla toprağı kazıya kazıya elleri paramparça bizi enkaz altından çıkardı. Ben ölsem, asla o çocuÄŸu unutmam. Buradan çıktıktan sonra arayıp onu bulacağım.’ ÅŸeklindeki sözlerinden öÄŸreniyordu. O Suriye’li genç insanın, nicelerini mahcubiyet duygusuna sürüklemesini temenni ederim.
 
Bizim halkımızın birliÄŸini zehirleyenler ise, son 200 yıldır, ‘mustaÄŸrib/ garbzede/ Batı uÅŸaklığını aÅŸk derecesinde kabullenenler’ ve onların son 100 yıldaki takipçileri olmuÅŸtur. Onlar halkın inançlarına sadece yabancı deÄŸil, hattâ düÅŸman olmuÅŸ ve savaÅŸ açmışlardı. Onun için de halkın acılarına da, sevinçlerine de, bayramlarına da-seyranlarına da yabancılaÅŸmışlardı. Onlar, içinden çıktıkları halkın aslî hayat deÄŸerlerine karşı en azılı düÅŸmanlığı sergilemiÅŸ ‘mankurt’lardı; ya da, ünlü ing. tarihçi ve filozofu Arnold Toynbee’nin yaptığı benzetmeyle, ‘herodian’lar.. ‘Herodian’, yani, Hristiyanların tarihî sözlüÄŸünde, ‘peygamberlerin yolunu kesen’ler için kullanılan sıfattaki kimseler..
 
Son deprem felaketi bize, ‘Bir musibet, bin nasihatten daha etkilidir.’ GerçeÄŸini bir daha öÄŸretti. Halkımızın bu felaketi, yekvücud halinde göÄŸüslemesi, o musibetin içinde bir ‘hayr’ın da olduÄŸunu bize öÄŸretti.
 
Uzak deÄŸil, daha 20 sene öncelerde 1999 Depremi’nde tam bir rezalet idi yaÅŸananlar.. Ve ortada halkın hizmetinde olan devlet diye bir ÅŸey yoktu. Çünkü, halktan kopuk ve halkla ortak noktaları asgariye inmiÅŸ kimselerdi, üst yönetim kadrolarında olanlar.. Bu yüzden de, Dünya Bankası’nın o Deprem bölgeleri için verdiÄŸi 550 milyon dolarlık yardım bile, memur maaÅŸlarının ödenmesinde kullanılmıştı.
 
O günlerden bu günlere geldik. Bir anda, camilerden, okullardan, kamu binalarına, kapalı spor salonlarına, hattâ trenlere kadar her yer ısıtılarak felaketzedelerin emrine sunuldu. Bu güzel hizmetlere vesile olanlar, en mühimi, Müslüman halkın kalblerini daha bir perçinlediler; teÅŸekkürler..
 
 
Selahattin E. Çakırgil / Star

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.