Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Derinden bak ki görebilesin

“İçinden bir dilek tut” dense, bütün dilekleri birden tutmaya çalıştığımız için hepsini elimizden kaçırıvereceğiz sanki. Elinden kurtulan bütün balonları aynı anda yakalamaya çalışan bir uçan baloncu gibi.



“Bana doğru döndüğünde bana baktığını zannediyorum ama belli ki beni görmüyor” diye mırıldandı kederle. Ve “Ona baktığımda, aslında kendini de hiç görmediğini fark ediyorum” diye ekledi ardından.

Hayatlarını doğduğu günden, yaşadığı şehirden, bitirdiği okullardan, gittiği ülkelerden, okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden, kullandığı markalardan, giyip takıştırdığı kombinlerden, takıldığı ortamlardan, bulunduğu mekânlardan, donattığı sofralardan, yaptığı paylaşımlardan, gülümsediği fotoğraflardan, süründüğü kokulardan, yakaladığı trendlerden, kendisini öznesi sandığı bilişiminden, iletişiminden, etkileşiminden, baktığı ekranlardan, dokunduğu tuşlardan, tıkladığı linklerden, yaptığı yatırımlardan, açtırdığı hesaplardan vesaireden vesaireden vesaireden ibaret sanıyor insanlar… Oysa herkese yetecek büyüklükte bir hikâye yok burada! Aslında hiç hikâye yok burada… Bu; insanın kendini tek tip bir şablonun, hazır bir kalıbın, dümdüz bir ezberin içine tıkıştırarak ve sıkıştırarak hikâyesiz bırakışının hikâyesidir olsa olsa. Bir başka deyişle; insanın kendi hikâyesini öznesizliğe terk edişinin hikâyesidir.
 
“her şey araya giriyor, aradan çıkıyor/ arada çocuklar doğuyor, büyüyor, yürüyor/ arada evler, evlenmeler, ölümler duruyor/ arada yaz kış bahar, dünya dönüyor” diyor bir şiirinde Behçet Necatigil.
 
Derin bir nefes al. Derin derin bir nefes al. Derin bir of çek sonra. Derin düşüncelere dal. Yüzeyde kalma derinlere dal. Baktığın her şeye derinden bak. Derinliğine anla kavramaya çalıştığın her şeyi. Derinliğine bak sana bakan her yüzün. Derinlerin berraklığından çıkar yudumlayacağın serin suyu. Derinlerine göm acılarını içinin. Derin bir nefes al, ki nefesin içine alsın seni!
 
“Doğuyu dinle, batıyı dinle, ah hep dinle! Ebedi Tanrı’yı duyacaksın! Kulağıma doğru fısıldayan bu sessizlik, kâinatın kaynayan kanıdır, dünya ile beni dokuyan Tanrı’dır. Ateşimin ışığında parlayan bir örümcek ağı görüyorum, denizde bir kayığın kürek seslerini işitiyorum, kuzeyde gökte bir kuzey fecri kayıyor. Ah, ölümsüz ruhum hakkı için, şuracıkta oturanın ben oluşuma öylesine hamd ediyorum ki!” diyor Knut Hamsun, ‘Pan’ isimli kitabında.
 
Uzak düzlüklerden birinde kendi hikâyesini yaşayan bir kır çiçeğiydi; aşağıda derin sessizliğiyle yeryüzü, yukarıda bulut bulut mavi gökyüzü ve birbirini ardı sıra gelip geçen mevsimler… “Her şey ne kadar da tamam” diye geçiriyordu bazen içinden, “hiçbir eksik yok!”
 
Bir şeyi yaşamaya başlıyor, sonra sıkılıp başka bir şeye başlıyoruz. Sonra başka bir şeye, başka bir şeye, başka bir şeye… Yaşamıyor olmak için daha fazla ne yapılabilir?
 
“İçinden bir dilek tut” dense, bütün dilekleri birden tutmaya çalıştığımız için hepsini elimizden kaçırıvereceğiz sanki. Elinden kurtulan bütün balonları aynı anda yakalamaya çalışan bir uçan baloncu gibi.
 
Derin bir nefes alan ve o nefesle derin bir alemin içine dalan insanlar da var.
 
“İnsan kendini hep bütün otobüslerin uğrayacağı sabit bir durak gibi düşünüyor” diye söylendi beyaz saçlı adam, geciken otobüsü beklerken, “Neden, istediği bütün duraklara uğrayabilecek bir otobüs gibi yaşamak gelmiyor hiç aklımıza?”
 
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.