Sosyal Medya

NATO için yeni meşruiyet gerekçesi Çin mi?

Çin’in NATO için bir tehdit olup olmadığı konusunda İttifak üyeleri arasında ciddi görüş ayrılıkları var.



Geçen hafta yapılan NATO zirvesinin ardından hafızalarda en çok yer eden konular, üye ülke liderleri arasında yaÅŸanan gerginlikler ve Fransa CumhurbaÅŸkanı Macron’un zirveden önce söylediÄŸi “NATO’nun beyin ölümü gerçekleÅŸti” sözlerine yönelik tartışmalar oldu. Bu gerginlikler ve tartışmalar “NATO’nun geleceÄŸi ne olacak?” sorularının yine zihinlerde canlanmasına neden oldu.
 
Aslında bu sorunun uzun zamandır sorulduÄŸunu ifade etmek gerekir. SoÄŸuk SavaÅŸ dönemi boyunca Sovyet Rusya’dan kaynaklanan tehdit algısı, ABD’nin Batı bloÄŸu liderliÄŸinin (bazı ufak istisnalar dışında) sorgulanmaması sonucunu doÄŸurmuÅŸtu. Sovyetler BirliÄŸi ve VarÅŸova Paktı’nın dağılmasının ardından, baÅŸta Fransa olmak üzere, bazı Avrupa ülkeleri artık NATO ittifakının ne kadar gerekli olduÄŸu sorusunu sormaya baÅŸlamışlardı. Bu çerçevede Avrupa’ya özgü yeni bir güvenlik yapılanmasının adım adım inÅŸa edilmesiyle birlikte, ABD’nin Avrupa dışına itilmesini amaçlayan aktörler de hep var olageldi. Avrupa BirliÄŸi içerisinde 1990’lı yıllarda geliÅŸtirilen Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) ile Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) bu arayışların bir sonucu olarak ortaya çıktı. AB’yi aynı zamanda bir güvenlik ortaklığına dönüÅŸtürmeyi amaçlayan bu mekanizmalar gitgide geniÅŸletilerek bugüne kadar uzansalar da, NATO Avrupa’nın temel güvenlik örgütü olarak kalmayı baÅŸardı.
 
Bunun temel nedeni, AB üyesi ülkelerin bir kısmının ABD’nin Avrupa dışına itilmesine karşı çıkmasıdır. Hatta “Atlantikçi” olarak bilinen bu ülkelerin sayısının, günümüzde Avrupacılara göre daha fazla olduÄŸunu da not etmek gerekir. Putin ile birlikte Rusya’nın 1990’lı yıllardaki zafiyetini geride bırakması, Gürcistan ve Ukrayna’dan baÅŸlayarak eski nüfuz alanlarına dönmeye yönelik bir çaba içerisine girmesi, Avrupa’ya özgü yeni bir güvenlik mimarisi inÅŸa ederek “ABD’yi evine gönderme” hayalleri kuran çevrelerin geri adım atmalarına yol açtı. Zaman zaman “Avrupa ordusu” kurmaktan bahsederek ortaya çıksalar da, bu hedeflerine ulaÅŸma konusunda somut adımlar atmaktan uzak oldular. ABD BaÅŸkanı Trump’ın göreve geldiÄŸi dönemde NATO’yu hedef alan sözlerine raÄŸmen ittifakın önemi azalmadı.
 
Belki iddialı bir varsayım olacak ama, Rusya Putin ile birlikte eski güç politikasına geri dönüp etrafındaki ülkeleri tedirgin etmeseydi belki de NATO ÅŸimdiye kadar dağılmış olacaktı. Moskova’nın agresif tavırlarından endiÅŸe eden Avrupalı üyeler, NATO’nun ve dolayısıyla ABD’nin Avrupa’daki varlığının en büyük savunucusu oldular. Polonya, Çekya, Romanya ve Baltık devletleri gibi eski DoÄŸu Bloku ülkeleriyle Danimarka ve BirleÅŸik Krallık gibi klasik Amerikan müttefiklerinden oluÅŸan bu ülkeler, Rusya’ya karşı daha sert bir politika izlenmesi gerektiÄŸini ve NATO’nun savunma planlarında Rusya’nın en büyük tehdit olarak sınıflandırılmasını istiyorlar. Buna karşılık Fransa, Almanya ve Türkiye gibi önemli NATO üyelerinin Rusya ile iÅŸbirliÄŸi eksenli bir iliÅŸki arayışı içerisinde olması, Ä°ttifak'ın günümüzdeki en büyük çatlaklarından birini oluÅŸturuyor.
 
ABD Rusya’yı suçlayarak Orta Menzilli Nükleer Güçler AnlaÅŸması’ndan (Intermediate-Range Nuclear Forces [INF]) çekilirken, Fransa’nın Moskova’nın bu konudaki yeni teklifinin dikkate alınması talebi Washington’u öfkelendiriyor. Almanya’nın Kuzey Akım-2 doÄŸalgaz boru hattıyla, Rusya’ya (DoÄŸu Avrupa ülkelerini “bypass” ederek) Avrupa pazarına eriÅŸim imkânı sunması da Washington’ı yaptırım tehdidinde bulunacak kadar kızdırıyor. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alması ve bu ülkeyle enerji alanındaki yoÄŸun iÅŸbirliÄŸi de ABD’yi çok rahatsız ediyor. NATO ülkelerine kendi kaya gazını ve silahlarını satmak isteyen ABD için, kendisinin deÄŸil de Rusya’nın tercih edilmesi, kabul edilebilecek bir durum olarak görülmüyor. Ama ABD’nin dayatmalarından rahatsız olan Avrupalı NATO üyelerinin, kendilerini Washington’ın askeri desteÄŸine daha az muhtaç bırakacak politikaların arayışı içerisinde Rusya ile iÅŸbirliÄŸini önemsedikleri görülüyor. ÖrneÄŸin Washington’ın PKK/YPG ve FETÖ konusundaki politikalarını kendisi için tehdit olarak gören Türkiye, bu konuda kendi kaygılarını daha çok anlayan Rusya ile iÅŸ birliÄŸine yöneliyor. Aynı ÅŸekilde Amerikan Kongresi’nin silah satışı konusundaki sürekli engellemeleri, Türkiye’yi Rus S-400’lerini almaya sevk edebiliyor. Benzer ÅŸekilde, Trump’ın baÅŸkan olmasının ardından yaptığı baskılar yüzünden Transatlantik güvenlik ortaklığı konusunda endiÅŸeleri artan Almanya, Rusya ile iÅŸbirliÄŸi ve diyaloÄŸu artırmaya yönelebiliyor.
 
NATO üyeleri arasındaki bu görüÅŸ ayrılıklarının son NATO zirvesinin sonuç bildirgesine nasıl yansıdığına bakıldığında, ABD’nin görüÅŸlerinin ağır bastığı görülüyor. Dokuz maddeden oluÅŸan metinde, NATO üyelerine yönelik tehditler sayılırken ismi geçen tek ülke Rusya oldu. Siber saldırılar ve terör gibi tehditlerin yanında, “Rusya’nın agresif tutumunun Avrupa-Atlantik güvenliÄŸine yönelik bir tehdit oluÅŸturduÄŸu” ifade edildi. Aynı ÅŸekilde “Rusya’nın Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliÄŸi için risk oluÅŸturan orta menzilli füzeler konuÅŸlandırmasına karşı tedbir alındığının” altı çizildi. Fakat belki Rusya ile iÅŸbirliÄŸini önceleyen üyelerin etkisiyle, “DiyaloÄŸa ve Moskova’nın tavrı izin verdiÄŸi ölçüde Rusya ile yapıcı bir iliÅŸki kurmaya açık olmaya devam edileceÄŸi” de metinde yer aldı.
 
Yeni tehdit Çin mi?
 
Rusya’nın tehdit olarak zikredildiÄŸi NATO sonuç bildirgesinde Çin’e de yer ayrıldığı görüldü. Ancak Rusya’nın aksine Çin “tehdit” olarak tanımlanmadı, “Çin’in artan etkisinin doÄŸurduÄŸu zorluklara” deÄŸinildi. Genel Sekreter Jens Stoltenberg zirve sonuç bildirgesini açıklarken yaptığı açıklamada, Çin’in ilk defa bir NATO zirvesinde analiz edildiÄŸini ve Çin’den kaynaklanan sorunları deÄŸerlendirildiÄŸini ifade etti. Stoltenberg teknolojik silahlara büyük yatırımlar yapan Çin’in silahsızlanma anlaÅŸmalarına dahil edilmesinin önemli olduÄŸunun da altını çizdi.
 
Sonuç bildirgesinde ABD’nin isteÄŸiyle “5G de dahil olmak üzere iletiÅŸim güvenliÄŸinin” vurgulanması, (Huawei firması çerçevesinde) 5G teknolojisi konusunda Çin’in üstünlüÄŸü ve bu ülke firmalarının Batılı ülkelerin teknolojik altyapısının inÅŸasında yer alıp almayacakları tartışmasına yeni bir boyut getirdi. ABD bu konuyu önemli bir güvenlik sorunu olarak görüp Çin firmalarının ilgili ihalelerden dışlanması konusunda baskı yaparken, Almanya gibi ülkeler Washington’dan bu alanda gelen baskılardan rahatsızlar. Öyle görünüyor ki Çin’in NATO için bir tehdit olup olmadığı konusunda Ä°ttifak üyeleri arasında ciddi görüÅŸ ayrılıkları var.
 
Gücün temel göstergeleri açısından bakıldığında, Çin ile hesaplaÅŸmayı öne çekmek ve bu konuda bütün NATO üyelerini arkasında görmek isteyen ABD’nin yanlış bir hesap yapmadığı söylenebilir. NATO sonuç bildirgesinde Rusya bir “tehdit”, Çin ise sadece bir “sorun” olarak tanımlansa da, gücün en önemli göstergeleri olan askeri harcamalar ve ekonomik kapasite açısından, Çin’in yakın ve orta vadede NATO için Rusya’dan daha büyük bir sorun haline gelebileceÄŸi açıkça görülüyor.
 
 
Askeri harcamada NATO açık ara önde
 
2018 rakamları açısından bakıldığında, Çin’in Rusya’dan dört kat daha fazla askeri harcama yaptığı ve sekiz kat daha fazla milli gelire sahip olduÄŸu görülüyor. Çin 250 milyar dolarlık askeri harcaması ve 13,6 trilyon dolarlık GSYH ile halen NATO toplamının oldukça gerisinde olsa da, bu açılardan NATO’ya en yakın kapasiteye sahip ülke pozisyonunda. Ayrıca Çin’in NATO üyeleriyle karşılaÅŸtırıldığında halen oldukça yüksek bir hızla büyüdüÄŸü dikkate alınırsa, bu ülke ile NATO arasındaki farkın giderek kapandığı görülüyor. Bunun yanında karar alma mekanizmaları açısından karşılaÅŸtırıldığında, hükümetler arası bir örgüt olan NATO’nun, oybirliÄŸi ÅŸartı nedeniyle karar alıp harekete geçmesinin, tek bir merkezden karar alan Çin’e göre çok daha zor olduÄŸunu ifade etmek gerekir.
 
Nükleer güç açısından bakıldığında ise Çin’in sadece NATO’dan deÄŸil, Rusya’dan da geri bir güç olduÄŸu görülüyor. Aynı ÅŸekilde enerji kaynakları açısından da Rusya’ya göre dezavantajlı bir Çin’den bahsetmek gerekir. Sahip olduÄŸu zengin doÄŸalgaz ve petrol rezervleri Rusya için ciddi bir güç kaynağıyken, Çin’in bu açılardan büyük ölçüde dışa bağımlı olması Pekin için önemli bir sorun. Fakat bu alanlardaki handikaplarına raÄŸmen Çin’in her geçen gün artan ekonomik ve askeri kapasitesi, NATO’nun kendisini hazırlaması gereken bir meydan okumayı ortaya koyuyor.
 
Londra zirvesindeki gerginlikler, NATO’nun böyle bir meydan okumaya hazırlıklı olmadığını gösteriyor. Bazı ülkeler artık NATO’nun kendi güvenlik çıkarlarına hizmet etmediÄŸini düÅŸünüyorlar. PKK’nın Suriye kolu olduÄŸu açıkça bilinmesine raÄŸmen YPG’yi bir terör örgütü olarak kabul ettirme konusunda Türkiye’nin NATO müttefikleriyle yaÅŸadığı zorluk bunun örneklerinden biri. Ankara genel olarak terörle mücadelesinde müttefikleri tarafından yalnız bırakıldığını, hatta bazı NATO üyelerinin Türkiye’nin güvenliÄŸini hedef alan terör örgütlerine destek verdiÄŸini düÅŸünüyor.
 
Türkiye dışındaki NATO üyelerinin de Ä°ttifak'ın diÄŸer bazı üyelerine yönelik rahatsızlıkları var. Almanya ve Fransa’da birçok siyasetçi ABD’den gelen dayatmalara neden katlandıkları sorusunu sorarken, DoÄŸu Avrupa ülkeleri bazı NATO üyelerinin Rusya karşısında kendileriyle yeterince dayanışma içerisinde olmadığından ÅŸikâyetçiler. Buna karşılık NATO’nun Güney Avrupalı üyeleri, önemli bir güvenlik sorunu olarak gördükleri yasadışı göçün önlenmesi konusunda NATO’nun kendilerine destek vermediÄŸini düÅŸünüyorlar.
 
Sovyetler BirliÄŸi’nin dağılması sonrasında NATO’nun doÄŸuya geniÅŸlemesine ÅŸahit olmuÅŸtuk. Åžimdi Çin ve Rusya’nın bazı NATO üyeleriyle kurdukları yakın iliÅŸkiler, NATO’nun geri çekilmesini konuÅŸacağımız bir döneme girdiÄŸimizin iÅŸaretçisi olabilir. EÄŸer NATO kendi içerisindeki güvensizlikleri sona erdirip Çin ve Rusya’dan gelen bu meydan okumalara doÄŸru cevabı veremezse, bu sürecin sonunda NATO diye bir ittifak da kalmayabilir. Ama NATO’nun lider ülkeleri doÄŸru politikaları geliÅŸtirebilirlerse, Çin’in yükseliÅŸi NATO’nun ömrünü de uzatabilir.
 
 
 
Müellif: Prof. Dr. Kemal Ä°nat (Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü öÄŸretim üyesi) / Kaynak: Anadolu Ajansı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.