Sosyal Medya

Tercüme Haber

Tercüme Haber: Filistinliler barıştan önce adalete muhtaç

Beyaz Saray'a geçişinden kısa bir süre sonra ABD Başkanı Donald Trump, kendinden öncekilerin yapamadığı bir şeyin sözünü verdi: İsrail ve Filistin arasında sürdürülebilir bir barış anlaşmasını hazırlama. Fakat, sözde "yüzyılın anlaşması"nın siyasi kısmının detayları hala açıklanmış değil ve barış Filistinliler için her zaman olduğu kadar zorlu olmaya devam ediyor.



Filistinliler, Trump'ın anlaÅŸmasının onların sömürge gerçekliÄŸini sona erdirmeyeceÄŸini başından beri biliyorlardı. Onlar, anlaÅŸmanın aşırı deneyimsiz ve sadık bir ÅŸekilde Ä°srail destekçisi bir ekip tarafından hazırlanıyor olmasından dolayı ÅŸüphe içindeydiler. Bunun dışında, Filistin'de "barış"ın kendisinin ihanetin izini taşıyor olmasından dolayı da kuÅŸku duyuyorlardı.
 
Filistinliler, bilhassa "barış"ın çarpık bir biçim aldığını, uzun zaman önce Ä°srail-Filistin müzakereleri baÄŸlamında öÄŸrenmiÅŸlerdi. Bu, Filistin "problemi" için getirilen fakat Filistin halkı için eÅŸitlik ya da adalet saÄŸlayamayan "çözümleri" akla getiriyor. BaÅŸarısızlıkla sonuçlanan 1993 Oslo Barış AnlaÅŸması'ndan beri durum bu ÅŸekilde oldu ve ÅŸüphesiz ki Trump'ın "nihai anlaÅŸması" için de böyle olmaya devam edecek.
Filistin'e "barış" getirme giriÅŸimleri genellikle Filistinlilere "ekonomik fırsatlar" sunarak onları kendi vatanlarında özgür ve onurlu varoluÅŸ mücadelelerini bırakmaya ve Ä°srail tarafından kendilerine dayatılan koÅŸulları kabul etmeye ikna etmek üzerine kurulu.
 
 
Filistinliler, barış kavramını özellikle vurgulayan sosyo-politik bir çözüme ulaÅŸma çabalarından ÅŸüpheleniyorlar. Çünkü, bu tür giriÅŸimlerin mücadelemizi sadece bir rahatsızlığa indirgediÄŸini biliyoruz. Batılı ve Ä°srailli barış pazarlayıcıları direniÅŸimizi bir yük ve Orta DoÄŸu halklarının barış içinde bir arada bulunmaktan aciz olduÄŸu iddialarına bir delil olarak görüyorlar. Tam da bu yüzden bize barışı saÄŸlamak için öncelikle "hoÅŸgörülü" olmamız gerektiÄŸini söylemeye devam ediyorlar. Bu, topraklarımızı çalmalarını ve içinde yaÅŸadığımız aparteid devleti kabul etmemiz gerektiÄŸi anlamına geliyor.
 
Hem ÅŸiddet içeren hem de ÅŸiddet içermeyen Filistin direniÅŸi, sürekli "barışın önündeki bir engel" olarak damgalanıyor. Aynı anda, Ä°srail ise "kendini savunma hakkına" sahip olduÄŸu mantrasını düzenli olarak hatırlatıyor.
 
Daha bu hafta, BaÅŸbakan Benjamin Netenyahu, Ä°srail'in Ä°slami Cihad lideri Baha Ebu El-Atta ve karısına suikastinin ardından, tam bu sözleri dile getirdi. Aynı ÅŸey, Filistinlilerin tamamen silahlı askerlere karşı barışçıl protesto gösterileri yaptıkları zaman da söylenmiÅŸti.
 
Biz sürekli olarak ÅŸiddet içeren eylemlerde bulunmakla suçlanırken, bize durmaksızın uygulanan ÅŸiddet asla tanınmıyor. Biz bombalanmadığımız zamanlarda da, her gün aÅŸağılanıyor, baskılanıyor ve çiÄŸneniyoruz. Askeri bir kontrol noktasından geçerken, Ä°srail'in yeni bir ayrımcı yasasıyla yüzleÅŸirken, evlerimizden çıkartılırken, elektrik kesintisi yüzünden karanlıkta yemek yemeye çalışırken, Ä°srail'in askeri mahkemelerinde masumiyetimizi kanıtlamaya çalışırken, Ä°srail hapishanelerinde hayatta kalmaya çalışırken ya da polis devletinin baskılarına katlanırken...
 
Batı Åžeria, Gazze ve tarihi Filistin'in geri kalanı, fiziksel ve yasal olarak birbirlerinden ayrıldığından beri, sevdiÄŸiniz kiÅŸiyle birlikte olmaya çalışmak gibi basit bir iÅŸ bile, bazen iÅŸgal altında çeÅŸitli saldırılardan dolayı sıkıntı çekmek anlamına geliyor.
 
Hal böyleyken, Filistin'deki "barış" giriÅŸimleri her zaman Filistinlilerin -asla Ä°sraillilerin deÄŸil- taviz vermelerini ve daha azına razı olmalarını gerektirmiÅŸtir: daha az egemenlik, daha az özgürlük ve daha az hak. Senelerdir, müzakereciler, diplomatlar ve politikacılar bizden atalarımızın topraklarındaki yerleÅŸimci sömürgenin varlığını ve Ä°srailli iÅŸgalcilerin ellerinden çektiÄŸimiz baskıyı normal olarak kabul etmemizi istiyorlar.
Bu yüzden, Filistinliler, her "barışı" saÄŸlama giriÅŸiminden sonra kendilerini daima daha kötü bir halde buluyorlar. ÖrneÄŸin, Paris Protokolü (1993 Oslo Barış AnlaÅŸması'nın bir sonucu olarak), Filistin ekonomisinin Ä°srail'e olan bağımlılığını artırdı. Oslo da Batı Åžeria'nın yüzde 62'den fazlasının bilfiil Ä°srail kontrolüne geçmesine izin vermiÅŸti.
 
 
Hala daha, Filistinlilerden "barışa doÄŸru bir adım" olarak giydirilmiÅŸ herhangi bir teklifi kabul etmeleri bekleniyor ve kabul etmediklerinde ise suçlu muamelesi görüyorlar. Bir barış planının reddedilmesi, adalet ihtiyacını tanımayan bir çözüm önerisinin kusurlu yapısının tanınmasından ziyade Filistinlilerin barışa ulaÅŸmadaki isteksizliÄŸinin bir sembolü haline geliyor.
 
Åžüphesiz ki barış Filistin halkının istediÄŸi bir ÅŸey. Fakat onlar bir savaşı sürdürmüyorlar. Filistinlilerin resmi orduları, resmi sınırları yok, kendi kaynakları ve toprakları üzerinde kontrole de sahip deÄŸiller. Onların politikacıları bile bazen suikaste uÄŸruyor ya da hapse atılıyor.  Barış, "adalet"ten farklı ve daha hayati bir ÅŸey olarak görüldüÄŸünde, sömürge baskısını normalleÅŸtiren bir arayışa dönüÅŸüyor.
 
Ä°srail-Filistin çatışması söz konusu olduÄŸunda, "barış", mevcut durumun sürmesi ve Filistinlilerin yaÅŸam standartlarındaki kötüleÅŸmenin devam etmesi için bir perde görevi görüyor.
 
Bu, Ä°srail-Filistin çatışmasına bir çözüm sunmaya çalışan aktörlerin, çabalarını öncelikle adaleti saÄŸlamaya odaklamalarının zamanının geldiÄŸini göstermektedir. Bu, halkımıza yönelik sömürgeci baskının, hareketlerimizdeki kısıtlamaların, ayrımcılığın, kendi vatanımızda insandan daha aÅŸağı muamele görmemizin sonunun gelmesine yol açacaktır.
 
Filistin, ancak o zaman gerçek bir barışa ulaÅŸabilir. Görünürdeki ÅŸiddetin yokluÄŸu üzerinden deÄŸil bu toprakların tüm sakinlerinin özgürce yaÅŸama, hareket etme ve nefes alma güçleri üzerinden tanımlanan bir barışa...
 
 
Müellif: Mariam Barghouti (Filistin aasıllı Amerikalı yazar.) / Kaynak: Aljazeera.com
 
 
Mütercim: Hilal Çiftçi
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.