Sosyal Medya

Kürsü

Hakikati birlikte aramak-Mustafa Çelik

İslâm’da münazara ve münakaşa, hakikati birlikte aramak içindir. Dinde esas olan hakikati bulmak ve hayatı bütünüyle hakikate adamaktır. Birlikte hakikat arayışında bulunma manasına gelen münazara/münakaşa mizansız değildir.



Hakikat arayışı insanlığın her devrinde olmuştur. Hakikat, insanlığın müşterek mirasıdır. Hakikate sahip çıkmayanların insanlıklarından şüphe etmek, ben insanım diyen herkesin en tabii hakkıdır.
 
İslâm’da münazara ve münakaşa, hakikati birlikte aramak içindir. Dinde esas olan hakikati bulmak ve hayatı bütünüyle hakikate adamaktır. Birlikte hakikat arayışında bulunma manasına gelen münazara/münakaşa mizansız değildir. Mizansız münakaşa ve münazara, zehir ve zarardır. Mesaili imaniyede münazara ve münakaşa olmaz. İmanlarını münazara ve münakaşa konusu yapanlar, eninde sonunda imansız kalmaya mahkûm olurlar. Yahudi ve Hıristiyanlardan pek çok ilim ve din adamı Hz. Peygamber (sav)’e geldiler. Pek çok sorular sordular. Yüce Allah peygamberimize onlarla mücadele etmemeleri konusunda uyardı. Şöyle buyurdu: “Ey Rasûlüm! Hıristiyan ve Yahudiler seninle münakaşaya kalkışırlarsa onlara şöyle söyle: Ben bana bağlı olan Müslümanlarla beraber kendimi Allah’a teslim ettim. Siz de İslâm’ı kabul ederek Allah’a teslim olmaz mısınız? Şayet teslim olursanız hidayet üzere olursunuz. Şayet yüz çevirirseniz ben bana ait olan tebliğ görevimi ifa ettim. Gerisini siz bilirsiniz. Allah kullarının yaptıklarını elbette görmektedir.” (Âl-i İmran Sûresi/20)
 
Hz. İsa’nın (as) misaller vererek kavmini irşad etmesine mukabil dinleyenler gülerek Hz. İsa’yı alaya alırlar ve gülerek “Bizim ilahımız mı daha iyidir, yoksa senin ilahın mı?” dediler. Bunun üzerine yüce Allah, Hz. İsa’ya şöyle buyurdu: “Onların böyle söylemeleri sırf seninle mücadele etmek içindir. Gerçeği öğrenmek için değildir. Onlar kavgacı ve hasım bir topluluktur.” (Zuhruf Sûresi/57-58) Bu ayetle yüce Allah, İsa’yı (as) ikaz ederek onlara cevap vermeye değmediğini ve mücadeleye girişmemesini tavsiye buyurdu. Hakikati bulmayı, hakikate teslim olmayı hedef ve gaye edinmemiş bütün münazara ve münakaşalar gayr-i meşrudur.
 
Bir Müslüman için tasdik ve takdir kadar tenkid de önemlidir. Hayatta tenkidi değil, sadece tasdiki ve takdiri sevenler, yalnız kalmaya mahkûmdurlar. Hayatta hatalarını çoğaltanlar, müspet tenkidlere kulak vermeyenlerdir.  
 
“Münakaşada zafer mağlup olanındır. Yenilmek zenginleşmektir. Bilmediğinizi öğreneceksiniz ve ego denen köpek havlamayacak. Münakaşa hakikati birlikte aramaktır.”
 
Said Nursi (Rh.a.) “İhlâs Risalesi”nde “Fenn-i âdab ve ilm-i münazaranın uleması mâbeyninde hakperestlik ve insaf düsturu olan şu: “Eğer bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa insafsızdır. Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit o münazarada bilmediği bir şeyi öğrenmiyor, belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı, hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar ve memnun olur.
 
İşte bu düsturu ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarikat, ehl-i ilim kendilerine rehber ittihat etseler ihlası kazanırlar. Ve vazife-i uhreviyelerinde muvaffak olurlar. Ve bu fecî sukût ve musibet-i hâzıradan rahmet-i ilâhiye ile kurtulurlar.” (Lem’alar, İhlas Risalesi, 20. Lem’a, Sh: 148) demektedir.
 
Hakkı kim haykırırsa haykırsın, hakikati kim gündeme getirse getirsin kabul etmek, Hakkı ve hakikati kabul edip teslim olmak, Müslüman’ın temel vasfıdır. Allah’a hakiki olarak iman etmiş olan her halinde ve hareketinde Allah rızasını esas alması gerekir. Münazaranın da amacı Allah için doğruyu bulmaya çalışmak ve hakka teslim olmaktır. Bu nedenle dini konularda ve bilhassa imana taalluk eden meseleler münakaşa ve münazara tarzında bahsi caiz değildir. Zira bir taraf diğerini mağlup edeceğim derken dalaletini istemek anlamına geldiği için çok tehlikelidir. Nitekim İmam-ı Azam (ra) ilk zamanlarda Kelamî konularda münazaralara giriyordu. Ancak oğlu Hammad’ı bu gibi münazaralardan sakındırıyordu. Nedenini sorunca da “Ben girdiğim her münazarada hakkın muhatabın elinde zahir olmasını temenni ediyorum. Ama siz karşınızdakinin yanlışta ve dalalette olmasını temenni ediyorsunuz. Hâlbuki küfre rıza küfür ve dalalete rıza dalalettir” demiştir. Hakikate ulaşma, hakikati diğer insanlarla paylaşma, Müslüman insanın en önemli vasfıdır. Hakikat hiç kimsenin şahsi malı değildir. Hakikat bir tek el- Hak olan Allah’ın malıdır. Hakikati tekelleştirmek, Allah’ın ulûhiyet sıfatından kendine pay devşirmektir. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.