Sosyal Medya

Güncel

Mustafa Öztürk: Darbe geleneği ve din üzerine birkaç tarihî not

İslamiyet’in ilk dönemlerinden günümüze değin sayısız isyan ve darbe vakasında sık sık din kozuna başvurulmuş, dinî referanslar tıpkı 15 Temmuz ihanetinde tanık olunduğu gibi birçok isyan ve darbe hadisesinde kitleleri motive-provoke edici unsurlar olarak kullanılmıştır. Başka bir ifadeyle, dinî değerler ve semboller, darbe geleneğinde çoğu kez halkı ayaklandırma ya da darbeyi meşrulaştırma maksadıyla düpedüz istismar edilip araçsallaştırılmıştır. Denilebilir ki müslüman toplumların on beş asırlık tarihinde ilk kanlı darbe hadisesi Hz. Osman’ın katlidir. Bu olay bahane edilerek dönemin halifesi Hz. Ali’ye karşı sergilenen muhalefet politikası da bir darbe girişimi olarak okunabilir. İslamiyet’in erken dönemlerindeki bir diğer darbe vakası mehdi fikrine ve gizli davet stratejisine dayalı olarak hayata geçirilen Abbâsî ihtilalidir. Abbâsî taraftarlarının otuz yıl boyunca çok gizli şekilde yürüttükleri propaganda faaliyetleri hicrî 129 yılında siyah bayraklar açılarak ihtilal aşamasına geçmiş ve bu ihtilal neticesinde Emevî devleti tarih sahnesinden çekilmiştir.



Ä°slam tarihinde din referanslı isyan ve kalkışma giriÅŸimleri çok kere de mesiyanik hareketlerin marifeti olarak karşımıza çıkar. Uzun tarihî tecrübede mesihçi dadanma tarzındaki isyan ve darbe teÅŸebbüsleri sayılamayacak kadar fazladır. BildiÄŸimiz kadarıyla Ä°slam tarihinde ilk defa mehdi unvanıyla anılan Muhammed b. Hanefiyye etrafında oluÅŸturulan mesiyanik mitler gerçekte Emevî iktidarından intikam alma hırsıyla ÅŸekillenen bir darbe ideolojisinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. 1240 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı giriÅŸtiÄŸi büyük siyasî-ictimai isyan hareketine adını veren ve Anadolu’da ilk gayri Sünnî cereyanların temelini atan Türkmen ÅŸeyhi Baba Ä°lyas’ın mehdi hüviyetiyle ortaya çıkması da bu baÄŸlamda zikredilebilir.
 
Osmanlılar dönemine gelince, bu dönemde de maalesef Genç Osman (II. Osman) vakası, Kabakçı Mustafa isyanı, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, Otuzbir Mart vakası gibi birçok darbe hadisesi vuku bulmuÅŸtur. Fakat ne yazık ki dinî deÄŸerler, semboller ve figürler bütün bu darbelerde de maalesef birer provokasyon aracı olarak kullanılmıştır. II. Osman’ın görülmedik ÅŸekilde katliyle sonuçlanan darbenin önemli aktörlerinden biri Åžeyhülislam Esad efendidir. Kabakçı Mustafa isyanı diye bilinen ve III. Selim’in tahttan indirilmesiyle neticelenen darbede de yine dönemin ÅŸeyhülislamı Ataullah Mehmed Efendi başı çeken isimlerden birisidir. Åžeyhülislam ve din uleması son dönem Osmanlı padiÅŸahı Abdülaziz’e karşı tezgâhlanan darbenin de baÅŸrol oyuncuları arasında teÅŸhis edilebilir. Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan 31 Mart darbesinde ise Hoca Ali Efendi gibi bir grup softa vasıtasıyla, “Åžeriat elden gidiyor” türünden sloganlar devreye sokulmuÅŸ, bu arada DerviÅŸ Vahdetî gibi karanlık tipler darbeye çanak tutmuÅŸtur.
 
Osmanlı’nın son döneminde 31 Mart vakası gibi darbeler sözde ÅŸeriat adına hayata geçirilmiÅŸ, Cumhuriyet döneminde ise 28 Åžubat gibi kimi darbeler “irtica tehdidi” adı altında din ve dindarlara karşı gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Cumhuriyet dönemindeki bu durum Kemalist ideolojinin dini tek kelimeyle irtica olarak kodlayan kök sökücü modernleÅŸme projesiyle ilgili olsa gerektir. Öte yandan dindar kitleler tarihteki pek çok darbe vakasında genellikle suskun kalmayı yeÄŸlemiÅŸtir. Halkın darbe süreçlerinde olup bitene seyirci kalmak ve gözle görülür bir tepki koymamak ÅŸeklindeki refleksleri, Osmanlı özelinde konuÅŸmak gerekirse, devletin gazâ ve fetih devleti olması, devlet ile ordu ya da askerî güç arasında sıkı baÄŸ kurulması, dolayısıyla darbeler ve darbe teÅŸebbüslerinin devlet bünyesinde iç hesaplaÅŸma olarak algılanması gibi sebeplere baÄŸlanabilir.
 
***
 
Din ve darbe meselesinde “ülü’l-emre itaat” (Nisâ 4/59) emrinden de söz etmek gerekir. Askerî erkân ile sivil siyasi iktidar karşı karşıya geldiÄŸinde, söz konusu emir çok kere asker lehine te’vil edilmiÅŸtir. Bu te’vilin arka planında, asker ocağının Peygamber ocağı kabul edilmesi, askerin “Mehmetçik” diye nitelendirilmesi gibi sembolik deÄŸeri yüksek telakkilerin mevcudiyetinden söz edilebilir. Ä°slam’ın Sünnî yorumunda ülu’l-emre itaat anlayışının bir yandan darbeler karşısında tepkisizliÄŸe kelâmî-siyasi alt yapı oluÅŸturması, diÄŸer yandan da mesihçi dadanmalar ve kalkışmalarda motivasyon iÅŸlevine sahip olması hakikaten ironiktir. Bu noktada tasavvufî gelenekteki biat ve itaat anlayışının kelâmî ve siyasi çerçeveli “ülü’l-emre itaat” anlayışına galebe çaldığından söz edilebilir. Çünkü tasavvuf ve tarikat kültüründe belirleyici kimlik, genel müslüman üst kimliÄŸinden ziyade, bir ÅŸeyhe baÄŸlanmakla edinilen alt kimlik ve cemaat/grup mensubiyetidir. Buna mukabil FETÖ’nün darbe giriÅŸiminde süreç çok farklı cereyan etmiÅŸ, yani müslüman toplum bu defa dinîlik süsü verilmiÅŸ darbe teÅŸebbüsüne topyekûn karşı koyma iradesi sergilemiÅŸtir. Göründüğü kadarıyla toplum bu olayda hem Ali Åžeriatî’nin “dine karşı din” diye tabir ettiÄŸi durum uyarınca darbecilerin din konusunda samimi deÄŸil, sahtekâr olduklarını teÅŸhis etmiÅŸ, hem de devletin bekasını aynı zamanda dinin bekası olarak deÄŸerlendirmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.