Sosyal Medya

Güncel

'Darbelere mi karşıyız darbeleri yaratan koşullara mı?'

15 Temmuz, bir milletin demokrasi mücadelesi olarak tarihe geçti. MAZLUMDER İstanbul Şubesi eski Başkanı Cüneyt Sarıyaşar, halkın, iradesini korumak için verdiği mücadeleyi kaleme aldı.



CÃœNEYT SARIYAÅžAR
 
15 Temmuz bir milat.
 
Toplumca, Çanakkale ruhunu anımsatan bir birlikteliği ve duruşu yaşadığımız birkaç gün normale evrildikçe aslında var olan gerçekliğimizle baş başa kalacağız. İşte bu günlerin milat olması bu gerçekliğimizle yüzleşip gerçekten bir milat inşa edip edemeyeceğimizle alakalıdır.
 
Ders alınmamışsa “Tarih tekerrürden ibarettir.”
 
70’li yıllarda Ege’de doÄŸup Ä°stanbul’a kadar uzanan bir yapının 80’li yıllarda “muhabbet fedaileri” ve ülkemizin “fahri elçileri” olarak yeryüzüne yayılışının devletçe/(devletlerce) destekleniÅŸini ve dış baÄŸlantılı “Lions-Rotary” vb. yapılarla iyi geçimli “makbul –zararsız” çocuklar oluÅŸunu izledik.
 
“Ä°slamcılar”la hiç baÄŸdaÅŸamadıklarını ve ruhlarının da pek uyuÅŸmadığını 28 Åžubat’ta Kanal D’de Yalçın DoÄŸan röportajında bizzat liderlerinden dinledik.
 
Nasıl olduysa (!) 1994 Ä°BB’de yerel ve 2002 sonrası merkezi iktidarlarla sınandığımız yıllarda, bürokraside yetiÅŸmiÅŸ insana ihtiyaç olunan yerlerde oldukça “itibar” edilerek ortaklaÅŸ/(tırıl)dık.
 
Cumhuriyet’in ilk yıllarında 24 Anayasası ve 2. Meclis darbeleriyle inÅŸa olunan istibdat yönetimi ile devlete çöreklenen (askeri-yargısal-akademi/ekonomi/idari jakoben) kadrolar temelde millete raÄŸmen bir iradeyi, seçilmiÅŸlerin üzerindeki vesayeti oluÅŸturmaktaydılar. Bu vesayet odaklarının ortak ideolojisi laik-Kemalist-seküler karakterini taşıyan kadrolar devletin tüm birimlerine en ince kılcal damarlarına yerleÅŸmiÅŸti. Vesayet odakları milletin ve/veya seçilmiÅŸlerin hizaya getirilmesinde ya asker, yargı ve bürokrasiyi ya da BÇG, Ergenekon, Jitem vb. gibi hukuksuz ve çeteleÅŸen yapıları tetikçi olarak kullandı.
 
İşte bunların tasfiyesi için yürütülen bir süreçtir son kırk yılın hikâyesi.
 
Siyasetin yol alışını bilmem ama ; muhakematı olmayan ve aklını teslim etmeye yönlendirilmiş, zeki ve muti bireyler yetiştiren bu yapıyı, kendilerinden başkasını silen ve *var olmak için bukalemunvari gizliliği meşrulaştırmış hali ile tanımaktaydık.
 
Kanaatimce devlet aygıtı için kullanışlı bu yapıyı laik-Kemalist-seküler kadroların tasfiyesi için kullandılar ve 2010 sonrası süreçte de bu sefer bunların tasfiyesini yaşamaktayız.
 
Milletin vekâlet verdiÄŸi seçilmiÅŸlerin dışında yönetimde söz sahibi olan ‘vesayet odakları’nın boÅŸalan kadrolarına yerleÅŸen bu yapı özellikle 2010 referandum sonrası HSYK seçimlerinde tebarüz ettiÄŸi haliyle aynı gücü yeni bir “vesayet” odağı olma uÄŸruna kullanmaya kalkınca iÅŸler karıştı.
 
GeçmiÅŸ laik-Kemalist-seküler kadroların tasfiyesi Ergenekon–Balyoz yapılanmaları hukuksal süreçler ile gerçekleÅŸtirildi. Bu süreçlerde ağırlıklı olarak emniyet ve yargı bürokrasisinde etkin olan bu yapı kadrolarınca, aslında var olduÄŸunu hepimizin bildiÄŸi ama hukuki delillerinin yargıya intikal etmesi gereken “derin devlet” yapıları veya devlet içinde odaklanmış mali veya ideolojik çıkar çetelerinin yargılanması gerçekleÅŸti.
 
Ancak bu davaların “adil yargılama” ilkesi ve delil tedarikinde hukuksal dayanaklar konusunda bir dizi hukuksuzluk ile zayıflatıldığını ve deyim yerindeyse sulandırıldığını süreci takip edenler olarak müşahede ettik. Hukuk hepimize lazım dedik. Suçlu da olsa kamu otoritesi hukuk içinde kalmalı ve adil yargılama ilkelerine hassasiyetle riayet edilmeli dedik. Bu hususlara aykırı davranışlarla yapılan yargılamalar aslında suçu örter ve delil karartır bundan da gerçekte suçlu olanlar yararlanır dedik. Nitekim bu günlerde bu çetelerin müdafilerinin kendilerini temize çıkarma gayretleri de dikkatle ve ibretle izlenmelidir. Bu davalarda hukukun gereÄŸini aÅŸarak yapılanlar ayıklanmalı ama hukuk içinde suçluların cezalandırılması saÄŸlanmalıdır.
 
Hukukun siyasi ve idari kadroların tasfiyesine araç yapılıp, asli görevi adaletin tesisinin önünün kesilmesi toplumların vicdanını karartır. Hukuku araçsallaÅŸtırır, siyasallaÅŸtırır.  Zulmü yaygınlaÅŸtırır.
 
90’lı yıllarda artarak ve özellikle 2002 sonrasında büyük bir çoÄŸunlukla millet vekâletini yani emanetini koruyacak, ilk tehditte ÅŸapkasını alıp gitmeyecek, milletin hakkı için “dik duracak”, bedeli göğüsleyecek siyasi kadroları tercih etti. Tabii ki bunda ÅŸeffaf, özgürlükçü, sosyal adaletçi, kalkınmacı, toplumsal barışı önceleyen, tüm kesimlerin temel haklarını güvenceye alacak, insan haklarına baÄŸlı ve hukukun üstünlüğünü savunan vaatler ve sonrasında da icraatlar etkili oldu.
 
İşte bu değerlerin korunması ve yönetimde etkin olması, seçimle gelenin seçimle gitmesi aslında millet egemenliğinin ve toplumsal barışın tesisidir. Bu zedelendiği zamanlar toplumsal travma yaşamaktayız. Tıpkı 15 Temmuz gibi.
 
Millet özellikle 1950 sonrası vekaletinin gasp edildiği her travma/darbe sonrasında tavrını sandıkta ortaya koymuştur.
 
Hakları için 28 Åžubat’ta nasıl alanlarda olduysa 15 Temmuz’da da bu defa iradesine alanlarda sahip çıkmış ve güvenlik bürokrasisi ve siyasi temsilcilerinin önüne düşüp tıpkı Ä°stiklal Harbi’ndeki ruhu kuÅŸanarak geleceÄŸini korumak ve kollamak için bedel ödemeyi göze almıştır.
 
Bu haliyle 15 Temmuz bir milattır.
 
Bunun korunması, “bir daha asla” diyebilmemiz için sistematik önlemleri almalıyız. Bu da ancak “toplumsal sözleÅŸme” niteliÄŸinde; özgürlükçü, sosyal adaletçi, toplumsal barışı, tüm kesimlerin temel haklarını önceleyen, insan haklarına baÄŸlı ve hukukun üstünlüğünü güvenceye alacak ideolojilerden arınmış bir anayasanın hayata geçirilmesi ile güvence altına alınabilir.
 
Ancak bu süreçte gerek bize bu travmayı yaÅŸatan “PDY” olarak adlandırılan çeteleÅŸme veya gerekse de benzer saiklerle milletin iradesine vesayet oluÅŸturacak baÅŸka heveskârları önleyecek en temel gücümüz, “adil yargılama” ve “hukukun üstünlüğü” prensiplerini dikkat ve rikkatle iÅŸletmemiz olmalıdır.
 
Tarihin tekerrür etmesini önlemek tarihten ders almamızın gereği toplumsal hafızamızı da korumaktan geçer. İstiklal mahkemeleri, siyasi infazlar, sağ-sol çatışmaları, darbeler ve cezaevleri gerçekleri, devlet adına çeteleşenlerin infazları, faili meçhuller, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat, darbeleri, 12 Mart, 27 Nisan muhtıraları vb. tarihler ancak ibret alıp gereken sistematik önlemlerimizi alırsak tekerrür etmez.
 
15 Temmuz millet iradesinin engin aklıseliminin de tezahürü olarak tarihe geçecektir, geçmelidir. Milletin tavrının önemle altı çizilecek yönü, direniÅŸini bedeni ve “sözünün gücü” ile ortaya koyması ve “darbeye hayır” demesi hak savunusunda ÅŸiddet üretmemesidir. Tüm dünyaya gösterdik ki molotof atmadan baÅŸkalarına zarar vermeden ve sadece karşı durarak hukuk içinde sokaklarda olunabilir. Suçlulara yönelik öfkesini kontrol edemeyenlerin saldırganlığını önleyen, askerden aldığı silahı ona doÄŸrultmayıp yetkili güvenlik gücüne veren aklıselimi anmalı ve yaÅŸatmalıyız. Bu duyarlılığın gereÄŸi olarak da suçlularla iliÅŸkilendirdiÄŸimiz toplulukları ÅŸeytanlaÅŸtırmamalıyız. Suçun ÅŸahsiliÄŸi prensibine baÄŸlı kalmalıyız ki toplumsal barışımızı zedelemeyelim.
 
Ve sokaklar millet iradesinin tecelligahıdır.
 
Bunu hep hafızamızda tutalım .
 
Bir daha irademize yeltenen olursa bilsin diye…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.