Sosyal Medya

Kürsü

Merkez Bankası ve Faiz Politikaları Üzerine - Ramazan Aktaş

Ülkemizde faiz yeniden düşme trendine girmiştir. Peki mevcut hükümetin faiz konusundaki ısrarının ardında yatan neden nedir?



Düşünce Mektebi - Ramazan Aktaş

 

 

Türkiye, faizler rekor düşük seviyelerde iken tekrar iki haneli faiz rakamları ile karşılaşınca, Merkez Bankası'nın medyatikliği bir hayli arttı. Kur ve fiyat istikrarsızlığı ile mücadelede en önemli iki araç Merkez Bankası rezervleri ve faizdir. Bu yazıda TCMB tarafından belirlenen faizlerin önemini kavramak adına, bu faizlerin etkinliği ile başlayacağız.

Para, piyasa içinde akışkan bir haldedir, sürekli bir para akışı vardır. Bu likiditeye yön veren kuruluş ise Merkez Bankası'dır. Benzer şekilde faizi, yani fon sağlama maliyetini belirleyen de yine merkez bankalarıdır. Vadesi ve fonlama zamanlamasına göre birçok faiz türü bulunmaktadır. Merkez Bankası çok sık bir şekilde bu türlerle borç alma/verme miktarını değiştirdiğinden asıl olan ağırlıklı ortalamadır(bkz. Merkez Bankası Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti). Yazıda, bu türlerden ziyade etkileri ehemmiyet arz ettiğinden, faizin piyasa içindeki yansımalarına değineceğiz. Faiz enstrümanının etkilerini anlamak için de para politikalarına değinmek gerek.

İç dinamiklerden en etkili olanı enflasyondur. Enflasyonun kontrol altında olması gerekir, ve çoğu zaman da kontrol altında olmaz. Bu kontrolü sağlamak adına merkez bankaları piyasadaki para miktarını ve paranın fiyatını etkileyecek politikalar izler, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yasal görevi de hâlihazırda fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu politikalardan ilki, gevşek para politikası olarak adlandırabileceğimiz, enflasyonun düşük olduğu durumlarda ekonomiyi harekete geçirmek ve resesyon/durgunluk riskinden uzaklaşmak için izlenen politikadır. Faizler düşük tutularak fonlama maliyeti, yani paranın fiyatı düşük tutulur. Bu sayede hem şirketler, hem de hane halkları paraya daha makul bir ücretle ulaşır.  Bu sayede piyasada para "ucuzlayarak" ürünlerin fiyatlarının görece artmasını tetikler ve enflasyon artmaya başlar; ve bu paraya kolay erişim halinin, yatırımları da kolaylaştırarak büyümeyi tetiklemesi ve işsizliği azaltması hedeflenir. Örneğin ABD merkez bankası konumundaki FED(Federal Rezerv Sistemi) için mevcut faiz 0.50 seviyesindedir ve enflasyon (elbette işsizlik gibi pek çok kriterle beraber) uygun seviyelerde bulundukça faiz bu banka tarafından arttırılacak ve arzulanan enflasyon seviyesi korunmaya çalışılacaktır. Kısaca gevşek para politikaları düşük enflasyona karşı düşük faiz ile ekonomiyi canlandırma ve büyümeyi teşvik etme amaçlıdır. Sıkı para politikaları ise yüksek enflasyona karşı faizleri arttırarak fonlama maliyetini makul seviyede yükseltmeyi amaçlar. Bu sayede paraya erişim zorlaşır, yatırımlar azalır ve fonlama maliyeti sadece bankalar ile şirketler için değil, hane halkları için de artar. Bu nedenle para "pahalılaşır" ve ürün fiyatlarında görece düşüş meydana gelir. Bu da yüksek enflasyona karşı fiyat istikrarını tekrar sağlar.


Özetle tüm bu değişikliklerin kilit noktası “fiyat istikrarı”. Bunu sağlamak adına en sık başvurulan araç faizdir. Faizler arttığında yatırımlar azalır, enflasyon düşer, ekonomik büyüme yavaşlar; azaldığında ise yatırımlar artar, enflasyon yükselir ve ekonomik büyüme hızlanır. Burada asıl dikkat edilmesi gerek husus, bu sonuçların doğuracağı sonuçlardır. Örneğin düşük faiz daha arzu edilir duruyor, bu nedenle faizin aniden çok düştüğünü varsayalım. Yatırımlar artacağı için işsizlik azalacaktır, fakat herkes çok kolay bir şekilde paraya erişebileceğinden enflasyon artacak ve fiyat istikrarı bozulacaktır, bu nedenle Merkez Bankası faizleri tekrar yükseltmek zorunda kalacaktır. Ayrıca bu ani manevra iç ve dış yatırımcılar ile fon sağlayıcılar (borç aldığımız kurumlar da diyebiliriz) tarafından tekrarlanması mümkün ciddi bir risk olarak algılanacak ve bu sefer Merkez Bankası faizleri önceki seviyeden daha da yüksek bir seviyeye çekmek durumuyla karşı karşıya kalacaktır. Faizler düştüğünde doğrudan döviz yükselir denemez. Örneğin 20 Nisan 2016’da gecelik borç verme faizi üst bandında 50 baz puanlık (0.5) indirime gidildi fakat dolar kurunda düşüş meydana geldi. Sebebi ise piyasanın beklentileri doğrultusunda doğru bir karar verilmiş olması. Bu gibi sebeplerle, ekstrem durumlar dışında, merkez bankaları ihtiyatlı davranıp genel veriler ışığında bir yol haritası izler, bu nedenle faizler artıp azalmaktan çok artma-azalma trendindedir ve doğası gereği ani indirimlere pek az rastlanır fakat ani artışlar daha sık görülür. Çünkü çok kötü şeyler çoğu zaman çok iyi şeylerden çok daha hızlı gerçekleşir.


Ülkemizde faiz yeniden düşme trendine girmiştir. Peki mevcut hükümetin faiz konusundaki ısrarının ardında yatan neden nedir? Bu baskının iki nedeni var: fonlama maliyeti ve konut sektöründeki yavaşlama. Eğer faizler yüksek kalırsa, devlet ve kurumlar daha yüksek fiyattan borçlanmaya devam edecektir, ve bu da fazladan bir yük demek. İkinci neden ise, daha etkili olanı, faizlerin yüksek seyretmesi ile insanların konut alma konusunda çekimser davranması. Ev sahibi olmak isteyenler ve konut yatırımı yapmak isteyenler çok büyük masraflarla ev kredisi çekmek yerine faizin tekrar makul seviyelere inmesini bekleyeceklerdir. Birikmiş devasa konut stoku ve ipotekli satışların Ocak-Şubat-Mart aylarında geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık %17 azaldığı, yine aynı dönemde birinci el satışların %13 düştüğü göz önüne alındığında, inşaat sektöründeki kurumların faiz indirimini neden büyük bir hevesle beklediği sürpriz olmaz. Pek çok büyük gayrimenkul firmasının hükümetle sıkı bağlantıları olduğu düşünüldüğünde ise hükümet baskısı daha bir anlam kazanacaktır.


Bir dahaki yazımızda ise inşaat sektörü ve büyüme ilişkisini, yakın geçmiş dönemde nasıl bir modelleme izlendiğini irdeleyeceğiz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.