Sosyal Medya

Aile

Küçük şey yoktur

Yaşlı kadın ördüğü çorapları renklerine ve desenlerine göre ayırdı. Sonra parmaklarının ucuyla dokundu çoraplara. Sonra tatlı bir tebessümle baktı boşluğa, torununun sözlerini düşündü. O akşam bankada memur olan torunu yanına gelmiş ve babaanne bıraksana şu küçük işleri, eskiden hayat şartları daha ağırmış ama şimdi her şey çok ucuz, uğraşma bunlarla demişti. O da başını kaldırmış “küçük şey yoktur evladım, ben bu işi severek yapıyorum” demişti.



Fatma Tuncer - Milli Gazete

 

YaÅŸlı kadın ördüğü çorapları renklerine ve desenlerine göre ayırdı. Sonra parmaklarının ucuyla dokundu çoraplara. Sonra tatlı bir tebessümle baktı boÅŸluÄŸa, torununun sözlerini düşündü. O akÅŸam bankada memur olan torunu yanına gelmiÅŸ ve babaanne bıraksana ÅŸu küçük iÅŸleri, eskiden hayat ÅŸartları daha ağırmış ama ÅŸimdi her ÅŸey çok ucuz, uÄŸraÅŸma bunlarla demiÅŸti. O da başını kaldırmış “küçük ÅŸey yoktur evladım, ben bu iÅŸi severek yapıyorum” demiÅŸti. Babaanne için o çoraplar bir ihtiyacı gidermenin dışında anlamlar da taşıyordu. Babaanne kış baÅŸlamadan alırdı çoraplık yünleri. Hangi torunun hangi renkleri sevdiÄŸini bilir ve bir tasarımcı duyarlılığı ile belirlerdi desenleri. Babaanne için bu büyük bir mutluluk kaynağı idi. O bu vesileyle vakti daha iyi deÄŸerlendirme imkânı buluyordu. Torunlarına nasihat ederken, israf edilen bir dakikalık vaktin dahi geri getirilemeyeceÄŸini söylerdi.

Bir yıl önce gittiği doktor, kendisine örgü örmenin hem beyin damarlarındaki rahatsızlığına iyi geleceğini hem de zihnini dinlendireceğini ve onu rahatlatacağını söylemişti. Babaanne doktorun bu ifadelerini işittiğinde demek rahmetli annem bunları biliyordu demiş annenin ruhuna bir Fatiha okumuştu.

Torunlar babaannenin ördüğü çoraplara özel bir değer biçmeseler de kış boyunca ayaklarından çıkarmıyorlardı. Babaanneyi üzen de buydu aslında. Torunlarının kadir kıymet bilmediklerini, kendisi için değerli olan şeyleri küçümsediklerini düşünüyordu. Oysa onun dünyasında küçük bir şey yoktu. Her şeyin özel bir anlamı vardı.

Babaanne yüreÄŸi ÅŸefkat dolu bir kadındı. AkÅŸam vakti eve yorgun gelen komÅŸu için özel dua edip, Allah’tan onun için yardım istediÄŸinde torunları gülmüşler “sana ne el âlemden” demiÅŸlerdi. El âlem kavramı babaannenin hiç tanımadığı bir kavramdı. Ona göre insanların dertleri de neÅŸeleri de ortaktı.

Geçen yıl, caddede yürürken bir çocuğun yere attığı peçeteyi almış yarım saat mesafedeki çöp kutusuna kadar taşımış sonra atmıştı. Hatta bu durum ailede espri konusu olmuştu. Bir keresinde de, ağlayan bir çocuğun yanına oturmuş uzun uzun nasihat etmişti. Babaanne ile oğullarını ve torunlarını ayıran keskin çizgiler vardı ve o bu çizginin hep kıyısında kalıyordu. Ona göre faydalı olan her şey kendi içinde özel bir değere sahipti. Fakat torunları ve oğulları öyle düşünmüyorlardı. O yüzden onlarla müşterek bir noktada birleşemiyordu. Sanki dilini bilmediği bir ortamda yapayalnız kalmıştı. Eğer müşterek bir noktada buluşabilseydi yaşının getirdiği sıkıntılarla pekâlâ başa çıkabilirdi. Ama torunlarının ve oğullarının kendisini anlayabileceklerine hiç ihtimal vermiyordu. Babaanne aslında yalnızdı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.