Kürsü
Dünya İki Kutupludur - Şükrü Çıblak

Müslümanlar arasındaki ihtilafları çözmenin en temel şartı muhalefete açık olmak ve birbirimizi anlayıp tahammül edebilmektir.
Zenginler ve fakirler. Zalimler ve mazlumlar. Güçlüler ve zayıflar. Başka tabirle hayat tevhit ile şirkin mücadelesinden ibarettir.
Allah insanı yaratmaya karar verdi. İnsanı yarattı. İslam fıtratı üzere olan insanlar zamanla bozuldu. Allah onlara tekrar hatırlatmak üzere ya da fıtratlarının üzerindeki külleri kaldırmak için, insana aklını kullanmasını öğütleyecek peygamberler, beraberinde kitaplar. Ve bu kitaplarda da fıtratı uyandıracak mucizevi kelimeler fısıldadı.
Soğuk memlekette yaşayanlar sıcak yere gidince bunalırlar. Ancak günler sonra hava şartlarına vücut uyum sağlar.
Fakir bir ailede dünyaya gelen kişi, zamanla çalışır bir iş sahibi olur. Parayla tanışır. Çevre edinir. Statü kazanır. Gece kondu bölgesinden apartman dairelerine taşınır. Eskiden fakirleri tanırken artık fakirlere ulaşacak kanalları yoktur. Artık öyle bir derdi de kalmamıştır. Yaşamı kendisine normal gelmiş, fakirleri hatırlamak yerine zenginlere ulaşmaya çalışıyordur. “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.” atasözü gereği mazlumlarla bağlantısı kopmuştur. Gündemi, gayeleri, yaşam tarzı değişmiş. Eskiden araba sahibi olmak onun için yeterli bir sebepken, artık arabanın modelini yükseltmektir hedef.
İnsanın nefsini topraktan başkası doyurmaz. İktidar sahibi olmak ister. Güçlü olmak ister. Zengin olmak ister. Sağlıklı ve uzun bir ömür ister. Bunlara ulaşmak içinde başta saf niyetlerle başlayan serüven sahip oldukça bencilliğe dönüşür. Zamanla bulunduğu ortama alışır. Beyinde o minvalde çalışır. Yaptığı ve yapacağı her şey normal gelmeye başlar. Alışkanlık yapar. Artık kazanmış olduğu mevki ya da gücü kendi kabiliyetlerinden bilir, tanrılaşır. Tanrılaşmalar ise zulüm getirir. Diğer taraftan zulüm gören insanlar öncelikle gündem yaparak konuşur. Dedikoduyla konuşmalar devam eder ve nihayet zulme karşı mücadele başlar.
Adaleti sağlamak için başlayan bu mücadele, zamanla evrilir. Bu evrilme değişik sebeplerden meydana gelir. Mazlum güce karşı mücadele ederken bazı araçlara gerek duyar. Sesini duyurmak ister. Bunun için basına ihtiyacı vardır. Paraya ihtiyacı vardır. Adil paylaşımı ararken, sömürüye yol açacak bir yola girebilir. Mazlumken, eline fırsat geçtiğinde zalimlaşebilir. İktidarı eleştirirken, iktidar yanlısı olmayı nasıl savabilir?
Peygamberler geldiğinde hedeften sapmadan, zulüm yerine adaleti ya ikame ederler ya da bu uğurda ömür tüketirler.
Ancak artık peygamber gelmeyeceğine göre, bu gün mazlumlar ne yapacak? Nasıl bir yol izleyecek?
Türkiye de İslamcılık samimiyetle başlar. Halka söyleyecek sözü vardır ve teveccüh görür. Babasını bile eleştirecek bir seviyede iken, iktidarla güçle ve zalimle karşılaşır. Biraz palazlanınca iktidar savaşına girer. Hedef iktidar savaşı olunca her yol mubah olmaya başlar. Hatta bunun için insanlar ölür.
Her cemaat içindeki samimi insanlar yüzü suyu hürmetine ayakta durur. Ancak cemaatin büyümesi oranında sapma başlar. Artık olay, iktidar olmanın, Güç olmanın, hâkim olmanın mücadelesine dönüşmüştür. Buradan ortaya üç durum çıkar.
Bir kesim iktidar olmak için her yolu meşru görür ve dava biter. Maslahat başlar, kol kırılır yen içinde kalır.
Bir grup adaleti sağlayamadığı için elinde de maddi güç yoktur. Şiddet yoluna başvurur ve dava biter. Silaha ulaşmak için ilişkiler ağına girer. İnsicamı kaybeder.
Üçüncü grup, aklıselimi bırakmayıp hedeften sapmayan gruptur. Böyle olmak zordur. Gelişme yavaş olur. Sabır ister. Dirayet, Fedakârlık, Azim gerektirir. Başarı isteği sadece ahiret endekslidir. Ya dünyada da başarır ve İki dünya saadeti elde eder. Ya da bu uğurda mücadele ederken ölüm gelip çatar. Ahiret saadeti elde eder. Çoğunlukla bizler hep dünya galibiyetini ister. Ahireti çok az önemseriz.
Birlikte başlayan mücadeleden sonra parçalanma başlar. Aklıselim olan iktidar olmak isteyeni eleştirir. Şiddeti öngöreni önlemeye çalışır. Ancak başarılı olamaz. Hatta aforoz edilir. İktidar ve şiddet yanlısı olanlar hedefe varmada çatlak sesleri susturmak yoluna giderler. Hâlbuki onları susturmak yerine dinleyip anlamaya çalışsalar doğruya dönmeleri mümkün olur.
Başarılı oluşumlar, ancak muhalefete müsaade ettikleri sürece güçlenirler. Aksi halde mitoz bölünmelerle parçalanma başlar. Barış zedelenir. Aksine muhaliflerini yaşatanlar gerçek manada büyürler. Muhalefete tahammülü olmayanlar ise kâğıttan kaplanlardır. Dış görünümü güçlü, içten küflüdür.
Büyük adamlar haksızlıklara karşı çıktıkları an büyürler. Aksi halde kendilerini bile ifade edemezler. Hep başkaları için düşünür ve konuşmaya çalışırlar.
Ne zaman ki babamız dahi olsa hakkı söylüyorsak kazanç vardır. Ne zaman ki mahallemizi korumaya, ailemizin yanında yer almaya, başladık tuz kokmuştur.
Cemaatlerimize baktığımızda genelde tek tipcilik vardır. Allah resulünün hayatına baktığımızda kimseyi dışlamamış. Münafığı dâhil aynı şemsiye altında insanları buluşturmuştur. Tahammül sınırları, ben zina etmek istiyorum diyen sahabeyi neden zina etmemesi gereğini anlatacak kadardır. Müslüman olmamasına karşın, ehliyetli diye Kabe’nin anahtarını verecek kadar kucaklayıcıdır.
Hz. Ebu Bekir kendisine yanılırsan seni kılıçlarımızla düzeltiriz diye sahabeye kızmak, dışlamak yerine, böyle arkadaşları var diye Allah’a şükredicidir.
Hz. Ömer mehirle ilgili “Allah’ın verdiği hakkı sen nasıl kaldırabilirsin” diyen kadına bağırmak yerine, kadın doğru söylüyor deyicidir.
Kadına ben Allah’ın varlığını 100 delille ispat ederim diyen Ebu Hanife’nin, Şüphen var ki yüz delil arıyorsun diyen kadına gülümsemesidir.
Müslümanlar arasındaki ihtilafları çözmenin en temel şartı muhalefete açık olmak ve birbirimizi anlayıp tahammül edebilmektir.
Şükrü Çıblak
Henüz yorum yapılmamış.