Sosyal Medya

Alev Alatlı: Kadim doğrular iktidar muhalefet ayrımı tanımaz

Memleket meselelerine vizyonel bakış açıları geliştiren önemli entelektüellerden yazar Alev Alatlı ile sanattan siyasete, sivilleşmeden ‘mahalle baskısına’ kadar pek çok mevzuyu konuştuk.



Mehmet Hakan Kekeç

Siyasette ‘sivilleÅŸmeden’ konuÅŸuyoruz, bedeli de ödeniyor. Acaba benzer süreç sanatta da mı yaÅŸanıyor? Sanatın merkezden çevreye yayılması, bir ayrıcalık aracı olmaktan çıkması; bedel olarak mahalle baskısını mı getiriyor?

Önce ÅŸunu söyleyeyim. Bu ‘sivilleÅŸme’ kelimesinden ben oldum olası haz etmiyorum! Askeri darbelere çakmak için icat edildiydi, gelin görün, serbestleÅŸme, özgürleÅŸme, çoÄŸulculuk, ademi merkeziyetçilik gibi farklı kavramları barındıran bir torba kelime oldu çıktı! Ne mahzuru var diye soracaksınız, mahzuru, meselelerin adını doÄŸru koymamızı zorlaÅŸtırıyor olması! Åžimdi, kelimeyi ‘serbestleÅŸmek’ anlamında kullanıyorsak ve varsa bir serbestleÅŸen, onun ‘sanat’ deÄŸil, olsa olsa ‘sanatçı’ olduÄŸunu söylerim.

-Ne demektir sanatçının serbestleÅŸmesi?

Sanatçının serbestleÅŸmesi sanatçının sanatını icra ederkenki özgürlüÄŸüdür. Ressam resmetmek istediÄŸi objeyi ya da temayı veyahut kullanmak istediÄŸi tekniÄŸi seçmekte özgür müdür? Yazar içinden geleni yazmakta özgür müdür? Müzisyen icra edeceÄŸi eseri seçmekte ve yorumlamakta özgür müdür? Yönetmen sahneye koyacağı oyunu, rejisör filme çekeceÄŸi senaryoyu seçmekte özgür müdür? Sanattan bahsediyorsak, tartışma konuları bunlar olmalıdır. Sanatçının içrek özgürlüÄŸünden, otosansür eÄŸilimlerine, açık ya da örtülü yasaklara, eserinin beÄŸenilmeme, kınanma korkusuna kadar, türlü faktörlerin irdelenmesini gerektirir.

-Sanatın merkezden çevreye yayılması, dedim ilk soruda. Ama sanırım bu ifade de tanıma muhtaç?

‘Sanatta merkez’ ancak üstün yeteneklerin sanata standart getirdiÄŸi bir kurumun varlığı söz konusu ise anlamlı olabilir. ÖrneÄŸin, bir BolÅŸoy, balede performans standartı koyar. Balerinlerin maaÅŸlarını devlet ödediÄŸi için deÄŸil, bir Anna Pavlova yetiÅŸtirdiÄŸi için merkezdir. Bu baÄŸlamda onlarca merkezden söz edebiliriz. Bize gelince, Cumhuriyet’le birlikte halkın aÅŸina olmadığı sanat türleriyle tanışmasını saÄŸlayacak bir dizi giriÅŸim yapıldı. Devlet opera ve balesi, devlet filarmoni orkestrası, ÅŸehir tiyatroları, belediye sanat birimleri, konservatuarlar, halkevleri bu kapsamdadır. Bunlar ‘merkez’ olabildiler mi? Tiyatroyu alalım, devlet tiyatrosu merkez olabildi mi? Kısmen oldu elbette, hatta konservatuar mezunu olmanın belirli bir ayrıcalığı vardır ve olmalıdır da. Mamafih boynuzun kulağı geçmesi uzun sürmedi.

-Sivil ya da vesayet yolu ile kurulmuÅŸ olsun, sanatçı için bütün iktidarlar ‘bir’ ve ‘düÅŸman’ mı olmalıdır?

Sanatçının ‘iktidar’dan anladığı, iÅŸini bildiÄŸi gibi yapmasını engelleyen erktir. Bu erk her ÅŸeyden önce sanatın içinden, az önce konuÅŸtuÄŸumuz ‘merkez’lerden çıkar. Ressam olduÄŸunuzu düÅŸünün. Diyelim meselenizi empresyonist tarzda resmetmek istiyorsunuz. En çetin muhalifleriniz klasik tarzı benimseyen meslektaÅŸlarınız olacaktır. Siyasi iktidar ille de empresyonizme karşı tavır alacak ve dolayısıyla sizi kendisine düÅŸman edecek diye bir ÅŸey yoktur. DüÅŸünün ki, klasik batı müziÄŸi Türkiye’de ilk kez Cumhuriyet iktidarları döneminde revaç gördü. O dönemde de mutsuz çellocular vardı ama öfkeleri siyasi iktidara deÄŸil, yetersiz buldukları orkestra arkadaÅŸlarınaydı.

-Kültürel iktidar diye bir ÅŸey konuÅŸuyoruz, nedir kültürel iktidar denen?

Dünyanın her ülkesinde, zamanın ruhu doÄŸrultusunda kâh güçlenen, kâh zayıflayan, nitelik deÄŸiÅŸtiren, ‘sanatçı/kültürel’ elit ve iktidar vardır. Bir dönem Pink Floyd ve uzantıları iktidardadır, bir dönem Madonna... Bir dönem, Köy Enstitüleri merkezli edebiyatçılar, bir dönem, toprağı bol olsun, Metin Kaçan ekolü. ‘Ä°ktidar’ olmuÅŸlukları, belirli bir dönem için dahi olsa toplumda karşılık buluyor olmalarından geçer.  

-Türkiye’nin ‘aydın’ sınıfını resmi ideoloji oluÅŸturdu, diyebilir miyiz?

Ä°sterseniz, Türkiye’nin ‘aydın’ sınıfını resmi ideoloji oluÅŸturdu demeyelim de, Tanzimat’la baÅŸlayan/baÅŸlatılan, BatılılaÅŸma sürecini içine sindiremeyenler olduÄŸu gibi, ÅŸevkle benimseyenlerde oldu diyelim.  Bu ikinci grubun Avrupa ve ABD’de odaklanması, öykünmesi teÅŸvik edilmiÅŸti, nitekim öyle de oldu. Bunların aralarındaki göreceli olarak daha iyi okumuÅŸ yazmış olanlara ‘aydın’ sıfatı yakıştırıldı, ‘münevver’ kelimesi muhafazakârlara tahsisli kaldı.

-ErdoÄŸan içeride bir ‘iktidar’ figürüyken dışarıda BM gibi kurumlarla çatışan bir muhalif. ‘Ä°ktidar - muhalif’ okumalarını yerele sıkıştırmak doÄŸru mu?

Kadim doÄŸrular, ‘iktidar-muhalefet okumaları’ dediÄŸiniz etkinler üzerinden yorumlanmazlar. ‘DoÄŸru’ söyleyene göre ‘doÄŸru’ olmaz! Siyasi iktidar ya da muhalefet, her kim dillendirse de ‘doÄŸru’yu teslim etmek durumundasınız. Filistinlilere reva görülen zulmü “oh, olsun” diye karşılıyor olsınız bile, Tayyip Beyin “one munite” çıkışını onurlandıracaksınız! Ya da dünyanın beÅŸ süper güç tarafından parsellenmesini doÄŸru bulun, “Dünya beÅŸten büyüktür” tesbitini alkışlayacaksınız! Aksi, hamakat deÄŸilse, sahtekârlıktır! 

ERKEN SEÇÄ°M ÖNGÖRÜYORUM

-‘Beyaz Türkler küstüler’ ve sonunda HDP’li mi oldular?

HDP’li filân olmadılar. Papaza kızıp, oruç bozdular ki, bu atar ergen tavrını biz daha önce de yaÅŸadık. Kürtlere bayıldıklarından deÄŸil. HamiÅŸ: Bayılmış olsalardı zaten iÅŸler bu hale gelmezdi. Bir de sorun bakalım, BeyoÄŸlu’nu “iÅŸgal eden” Suriyeliler hakkında ne düÅŸünüyorlar.

-HDP Batı’da kucaklaÅŸma, 21. yy deÄŸerleri derken; DoÄŸu’da 20.yy’ın ilk çeyreÄŸini anımsatan ulusçu söylemlere mi hapsoluyor?

21.yüzyıl deÄŸerleri dediÄŸiniz, 25 yıl öncesinin sol söylemidir. Ulusçu söylem dedikleriniz için de, TÄ°P bildirgelerine bakacaksınız. Özgür Gündem arÅŸivine girin. Mehdi Zana gibi dönemin kamuoyu önderlerini okuyun. SaÄŸcı söylem istiyorsanız, Ahmet Türk’ün müktesebatına göz atın. Hâsılı, tarih sıçrama yapmıyor, bugünden yarına deÄŸiÅŸmiyor.

-KılıçdaroÄŸlu % 60’lık kutuptan bahsetti. Bu karşıtlık üzerine kurulmuÅŸ bir hareket(sizleÅŸtirme) çabası mı?

Son tahlilde öyle. Gerçekçi bir toplumsal deÄŸerlendirmeye  KılıçdaroÄŸlu’nun  donanımı müsait deÄŸil. Daha da acıklı olan, âlemin gözündeki çöpü görürken, kendi gözündeki merteÄŸi fark edemeyecek kadar tutkulu bir tipoloji olması. 

 -Ne öngörüyorsunuz bundan sonrası için?

Erken seçim öngörüyorum. Milletin aklını başına toplayacağını, çoluÄŸunun çocuÄŸunun geleceÄŸini ön plana alacağını umuyorum. Bakın, bizimki gibi anı yaÅŸayan, atar ergen sendromunun kural olduÄŸu toplumlarda “kutuplaÅŸma” bile uzun ömürlü olmaz. “PaçozluÄŸun” varoluÅŸ niteliklerinden birisi de kaypaklıktır. Anlık çıkarını kollayacağı için, bugün fena halde milliyetperverdir, yarın bir bakmışsınız kozmopolit ses vermiÅŸ! Gayri, eÅŸref saatinin gelmesini bekleyeceÄŸiz! 

SANATÇILIK AYRICALIK DEĞİLDÄ°R

Sanat özel bir yetenek gerektirir, doÄŸru, ama meselâ matematik de özel yetenek gerektirir, cerrahi de öyle.  ‘Ayrıcalık’ ancak iÅŸinizde kolay kolay ikame edilemeyecek kadar iyi iseniz, kitlelerin teveccühünü kazanabiliyorsanız söz konusudur.

SANATÇININ ÖDEDİĞİ ‘BEDEL’ YALNIZLIÄžIDIR

Bakın, sanatın olmazsa olmaz ÅŸartı özgünlüktür. NeÅŸet ErtaÅŸ’ı, Nazım Hikmet’i, Niyazi Sayın’ı düÅŸünün. Sanatçı, bırakın mahalle baskısına boyun eÄŸmeyi, gelir geçer toplumsal yargılara, hatta zamanın ruhuna bayrak açacaktır.  ÖzgünlüÄŸünü yitiren sanatçı, sıradanlaşır. Sanatçı olmaktan çıkar, baÅŸka bir ÅŸeye evrilir. “BaÅŸka bir ÅŸey” dediÄŸim, ticarettir, siyasettir, memuriyettir. Sanatçı, sanatçıya sanat adına karşı çıkıyorsa itirazı anlamlıdır. Gerisi, galiz olduÄŸu kadar da sıradan sokak kavgası.

DÜÅžMANIMIN DÜÅžMANI DOSTUMDUR!

AK Parti faktörü ortadan kalksa karşı ‘odaklar’ın makul bir ittifak yapabileceklerini mi sanıyorsunuz!  Ä°ran’da Åžah’a karşı, Tudeh ile Devrim Muhafızlarının ittifak ettikleri günleri hatırlayın! Bu yaÅŸadığımız da fevkalâde sıradan bir “düÅŸmanımın düÅŸmanı dostumdur” sendromudur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.