Sosyal Medya

Makale

yola iz olanlar; hz. hatice

niye çıkmıştı ki.. 
hangi dert, hangi yorgunluk savurmuÅŸtu. bilinmez iÅŸte...
bir de yalnızlık sevdirilmiÅŸse eÄŸer, ah! daÄŸlar alır çeker içine 
göÄŸsünde eritir(!) ya adamı...

sonra, hiç ummadığı, beklemediÄŸi bir ÅŸey oldu…
kitap, din, iman nedir bilmezdi ki zaten... 
hani, çok eski zamanlardan kardeÅŸlerinden biri, ÅŸehrine dönüÅŸ gecesinde kaybolmuÅŸtu…
ateÅŸ gördü ve almak için gittiÄŸi yerde başına gelen neyse, benzeri olan, o’na da geldi...

koÅŸarak düÅŸe kalka, soluk soluÄŸa ve bir o kadar korku, 
heyecan içinde, bilinmezliÄŸin endiÅŸesi kaplamış, ruh haliyle, atar kendini… 
dağdan aşağıya...

sahi, sükun bulmak için siz kime koÅŸardınız?

ört üstümü der, ört çabuk…
titreyen eÅŸtir, candır. bilir misin? sevgilidir…

kadını, hatice’si
ter içinde kalmış sevgilinin başını dizlerine koyar,
adeta titreyen bir yavru serçenin biçare hali iÅŸte...
üstüne örtüler atar kat kat…
elleri merhametle en sevgili'nin saçlarında dolaşırken
ruha dinginlik katacak,
bir ömrün özeti cümleler düÅŸer dilinden...

düÅŸer iÅŸte,
sen üzülme. 
rabbin seni mahzun etmez der, 
mesela...
seni utandırmaz ki...
sen emanete sahip olansın, der. eminsin...
sen konu komÅŸuya müÅŸfiksin,
akrabayı gözeten, fakiri doyuran, yetimin başını okÅŸayan sen, 
ey sevgili der...
yere düÅŸenin elini tutan, 
haksızlığa uğrayana yardım edensin.
yani sen ne güzel eÅŸ ne güzel insansın...

der ya...

sevgili derin bir uykuya daldığında, hatice ilk defa bir baÅŸka gözle seyreder eÅŸini. 
15 yıl olmuÅŸtur. 
nasıl da hızlı geçmiÅŸtir yıllar. 
saçlarını elleriyle okÅŸarken, dalar gider evlilik öncesine;

görür, duyardı muhammed'i, 
hem akrabalık, hem de ÅŸehir küçük iÅŸte, bilirsiniz... 
ama son gördüÄŸünde ÅŸehrin sokağında yürüyüÅŸünü ne kadar etkilenmiÅŸti, 
sakin ve huzurlu, 
ayrı bir dinginlik vardı üzerinde, 
siması öyle güzeldi ki...
başını çevirerek istemsiz bakmıştı ona, 
sonra kendine kızmış, ayıplamış ve hızlı adımlarla uzaklaşmıştı.

emin'di, el emin, o
ÅŸehrin sokaklarından geçerken, 
genç kızların iç geçirdiÄŸi, 
annelerinin kızları için dualarına kattığı gençti.
o ebu talib'in yetimi’ydi...

iki evlilik yapan ve eÅŸleri ölen,
ÅŸehrin tâhiresi, güzel, asil, zengin ve dul. 
gelen tüm evlilik tekliflerini geri çevirendi...
genç muhammed'e gönül mü koymuÅŸtu ne!..

ha! ... ticareti için güvenilir birine ihtiyacı olması var ya, iÅŸini kolay eder...
sonrası malum...
muhammed’e, yaklaÅŸtıkça ve tanıdıkça, ondaki eÅŸsiz olan meziyetlerini görür ve 
büyük bir aÅŸka döner hisleri...

dizlerinde uyuyan sevgilinin yüzünü merhametle, elleriyle sıvazladı, 
terini kuruladı, 

sonra, sırdaşı nefise’ye durumu açtığı günü hatırladı birden, 
tatlı bir gülümseme düÅŸer hatice’nin yüzüne... biraz da pembeleÅŸti mi ne siması...

"nasıl olur ki?, kabul eder mi muhammed? ne dersin? uygun olur mu? rezil olmayalım!, ne yapsam iÅŸte, bilemedim" diyen, 
yardım isteyen, kıvranan halleri gelir aklına. koca kadındır ama, güler, o günkü çocuksu hallerine. sevda iÅŸte...

sonra, nefise'nin "sen o iÅŸi bana bırak" deyiÅŸini, muhammed'e ulaÅŸtırılan evlilik teklifinden sonraki bekleme süresini hatırlar...
aman allah'ım neydi o öyle...
uykular kaçmış, dudaklarını ısırıyordu, kapı, pencere önlerinde nefise’den gelecek haberi beklerken...

…. ilginç, gerçekten çok ilginç...
yirmi beÅŸinde delikanlı, asil, yetim, yakışıklı ve ÅŸehrin eminiyle,
iki çocuklu, iki kez dul kalmış 
ÅŸehrin tâhire’sinin evliliÄŸi...
nasıl olur ki?

iyi olur..

nasıl bir şey bu diyorsanız,
yıllar sonra, gözde'sinin evinde otururken, tanıdık bir ses gelir dışarıdan,
"müsade var mı ya rasulullah?"
vurgu, ton, tını tıpkı aynısı onun gibi olandır.

kızarır. ter basar. heyecanlanır,
"allahım bu huveylid kızı hale'dir" der
yüzünde sanki güller açar. gelen hatice'nin kız kardeÅŸidir...

aişe sokurdanır. hıh;
"allah neler verir insana, ne nimetler"
elleriyle ÅŸöyle bir atışı var ki kendini iÅŸaret ederken;
sen de, ölmüÅŸ ihtiyar bir kadının heyecanını yaÅŸarsın hala...

başını kaldırır peygamber
ve yüzünde derin bir sevdanın, vefanın izleri vardır,
o hali, söze durur sanki:

"o çocuklarımın anası’dır,
ilk göz aÄŸrısı iÅŸte.
beni herkesin yalanladığı zamanlarda
ilk 'tasdik' eden sevdadır o...
malını, mülkünü yolumda sarf edendir."
bilir misin?

başını eÄŸer ve sevgiliye olan özlemi düÅŸünürken dalar gider...

ey yolcu,
"sarp bir yokuşa sarmak" vardı ya!
o da neymiÅŸ deme, bakıver google’ye...
eÅŸ olanın bir ömre ÅŸahitliÄŸi,
"yokuş yolun" işaret taşlarının, aynı olmalı...

valla...
bildin mi?

insanı sarınca bir yalnızlık, kuÅŸatınca bir çaresizlik, hüzün...
hani bilemez ya ne yapacağını...
korku iÅŸleyince yüreÄŸe, panik olunca hayat,
bilinmezlik galip gelince, ürperir ya...

iÅŸte o zaman,
sana; senin hayatının özetine ÅŸahitlik edecek bir dil olmalı,

olmalı be dostlar.
saracak, sarmalayacak,
saçlarını okÅŸarken elleriyle,
sekinet cümleleri düÅŸecek dillerinden...

yani, bir yanından bahsediyorum,
yani, eÅŸ’inden iÅŸte...

kuramıyorsa eÄŸer benzer cümleler…
nefeslen bakalım şimdi...

sahi, neyin telaşı yordu seni...
evet, hangi yolun taşı değdi, dikeni battı ayaklarına.

ey yolcu,
yolu ÅŸahitlendir...
izlerin olsun güzellikler adına,
olsun ki, dile dursun en zayıf anında…

hele bir de eksik olan bir yanın,
yani, erkeğin/kadınınsa bu şahitliği yapan...

yaslanma aÄŸaca, duvarlara boÅŸuna.
cefadır/derttir çektiÄŸin
baÄŸrında sükun bulacağın sadece eÅŸtir senin...

of ki of! dedi ökkeÅŸ heyecanla ve tamamladı sözünü;
bu nasıl bir zenginliktir?
bir bilsen…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.