Sosyal Medya

Makale

Yeryüzünde Harama Batmamış Bir Belde Var mı?

Üstad Mustafa Kutlu’nun Yoksulluk İçimizde isimli hikâyesinin kadın kahramanı Süheyla, yaÅŸadığı bir dizi sorgulamadan sonra bir baÅŸka dünyanın, bir baÅŸka Süheyla ile mümkün olduÄŸu gerçeÄŸine teslim olur ve çalıştığı iÅŸten ayrılarak hayatında yanlış olan ne varsa onları deÄŸiÅŸtirmek için kendisi ve çevresiyle zorlu bir mücadeleye baÅŸlar. Bu süreçte onu en fazla zorlayan ise baÅŸta nefsi olmak üzere kendisine yakınlık duyduÄŸu erkek arkadaşı Engin’dir. Engin, Süheyla’nın tam tersi bir yolda ilerlemektedir. Aralarındaki iliÅŸki bir yol ayrımına gelmiÅŸtir, Süheyla, Engin’in birlikte olalım teklifine hayır demiÅŸtir. Onca varlık ve zenginliÄŸi, Engin’le birlikte kirli olduÄŸu gerekçesiyle elinin tersiyle reddetmiÅŸtir. Kendisinden vazgeçmek istemeyen Engin’e kendisiyle birlikte bir gelecek hayal ediyorsa eÄŸer harama batmamış bir beldeye hicret etmeye davet eder. Engin ise bu teklife itiraz ederek öyle bir belde olmadığını öne sürer. Süheyla kendi yoluna gider, Engin kendi yoluna. Peki, sonrasında Süheyla harama batmamış bir belde bulabilmiÅŸ midir? Yazar, bu soruya bir cevap vermez ama biz biliriz ki Süheyla doÄŸru yoldadır. Hikâyenin devamında ise Engin’in kaybettiklerinin arayışına tanık oluruz ve hikâye bu arayışın devam ettiÄŸi izlenimiyle son bulur.

Aslında masa başına oturduÄŸumda amacın bir kitap tanıtım yazısı yazmak deÄŸildi. Süheyla’nın Engin’i davet ettiÄŸi “harama batmamış beldeye gidelim”, çaÄŸrısına Engin’in verdiÄŸi “böyle bir belde yok” cevabını tartışmaktır. Kalemi elime aldığımda meselenin bu kadar kolay olmadığını ve bu soruya verilecek ikna edici bir cevabın, dahası birkaç cümleyle geçiÅŸtirilecek bir genel geçer etrafından dolanma cümlesine bile sahip olmadığımı fark ettim. Sonra, “acaba bizim yaÅŸadığımız belde böyle bir belde mi” sorusu zihnime hücum etti. Kâğıdı kalemi bırakıp, kitabı tekrar baÅŸtan sona bir daha okudum. Kendimdeki kıyıya köÅŸeye saklanmış Engin’i fark ettim. Ya sen sevgili okuyucu, sen yolculuÄŸunu tamamlamış bir Engin misin? Ya da (hala) Enginlere sırtını dönmüÅŸ, yollarla düÅŸmüÅŸ (aynı) Süheyla mısın?

Tekrar yazımıza baÅŸlık ettiÄŸimiz sorumuza dönecek olursak eÄŸer etrafımızda harama batmamış belde var mı? DoÄŸrusu bundan ben de emin deÄŸilim. Peki, harama batmamış bir belde inÅŸa etmek mümkün müdür? Bu sorunun cevabı Mustafa Kutlu’nun kurduÄŸu, “Bir baÅŸka Süheyla, bir baÅŸka dünyadır” cümlesinde saklı bence. Tıpkı kitabın baÅŸlığı gibi. Bence harama batmamış bir belde inÅŸası mümkün, peki ama nasıl?

Kutlu’nun tezine katılarak harama batmaya yol açan kapının “yoksulluk” kapısı olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Misal kendinizi bir yoklayın, yoksulluk denince her birinizin aklına ne geliyor? Eminim maddi ihtiyaçlardan kaynaklanan sahip olamadığınız ÅŸeyler, eksiklikler beliriyor hayalinizde. BaÅŸta karnınızı doyurmak telaşı olmak üzere eksik mutlak gerçekleriniz, almayı hayal ettiÄŸiniz cep telefonu markası, uzun zamandır almak istediÄŸiniz markalı bir takım, bir mont, bir ayakkabı, belki kiradan yorulmuÅŸ başımızı sokacak iki odalı bir ev, ayağınızı yerden kesecek dört tekerlekli bir otomobil... Sürekli dijital mecralarda gözünüze sokulup durmuyor mu bunlar? Her gelir durumunuz arttığında aldıklarınız kadar hatta ondan daha fazla yeni alamadıklarınızın listesi belirmiyor mu önünüzde? Bu alınması gerekenlerin markaları, konumları, modelleri deÄŸiÅŸecektir elbette ama almak istedikleriniz asla bitmeyecektir. BiteceÄŸini sanırsınız ama bitmez. Geliriniz arta ama “yoksulluÄŸunuzun” bitmediÄŸini fark edersiniz. Dinmeyen yoksulluk duygusu; her sahip olduÄŸunuz varlıkla birlikte daha da derinleÅŸir, kronikleÅŸir.

Ayrıca almak istedikleriniz, seçtiÄŸiniz markalar, kendi özgür tercihiniz sanırsınız ama asla deÄŸildir. Sürekli manipülasyonlar zinciri ile tüketme iÅŸtahınız kabartılır, elde etme ÅŸehvetiniz tahrik edilir. Geliriniz arttıkça talepleriniz de buna baÄŸlı olarak aritmetik olarak artar. AteÅŸinize sürekli odun taşınır ve ateÅŸ yükseldikçe daha fazla odun gerekir. İşte yoksulluÄŸun yoksunluÄŸa (bağımlılığa) dönüÅŸtüÄŸü yer, kırılma noktası, burasıdır. Bu noktada siz eÅŸyaya deÄŸil, eÅŸya size hâkim olmaya baÅŸlamış demektir. Bu aÅŸamadan sonra kendinize hak saydığınız, istediÄŸinize ulaÅŸmak için her yolun mübah olduÄŸu tehlikeli sular baÅŸlar. Yoksul olmanız zenginlerin suçudur, sizden çalıp kendileri zengin olmuÅŸlardır, o halde sizden çalınanı, esirgeneni almak için kullanacağınız her türlü yol haktır, mübahtır. Helal haram kavramları eskilerin masalıdır, baÅŸarı ve güç her türlü ayıbın üzerini örter, insanlar önünde eyleminizi meÅŸrulaÅŸtırır. Etrafınıza bir bakın bunlardan yüzlercesini göreceksiniz. İşte harama batmış beldenin fotoÄŸrafı budur. Önce insan insanlığını kaybeder, helali reddettikçe harama batar sonra belde haramın kendisi olur.

Bu ateÅŸ çemberinin kapısı, teslim olduÄŸumuz yoksulluk duygusu olsa gerektir. Kurtulmanın yolu ise tahmin edebileceÄŸiniz gibi yoksulluk tanımında gizli. YoksulluÄŸu dışınızda aradığınız sürece bu cevaba ulaÅŸmanız asla mümkün olmayacaktır çünkü samanlıkta kaybolan iÄŸneyi dışarda bulamazsınız. Yoksulluk, içinizdedir, içimizdedir. Kanaat duygusunu kaybettiÄŸinizde bulacağınız ÅŸey, dinmeyen bir yoksulluk duygusu olacaktır. Aslında cevap daha önce duyduÄŸunuz ama iÅŸitmediÄŸiniz bir çaÄŸrıda gizlidir.

İçinizdeki yoksulluÄŸu zenginliÄŸe dönüÅŸtürecek olan yol, Süheyla’nın yoludur. Bu yol, “Hayyalel felah” çaÄŸrısına kulak vermektir. Unutmayalım ki, biz zaferden deÄŸil seferden sorumluyuz. Harama batmamış belde, yolun bizatihi kendisi olsa gerektir.

Mehmet Bulayır

Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.