Sosyal Medya

Makale

Doğal Yaşam, Sanat, Edebiyat, Müzik, Mizah ve Din

Dini hayat, kendi sanat, edebiyat, musiki ve mizahını kendi dünya görüşü çerçevesinde inşa edebilirse onlarla ilgili konum belirleme imtiyazı doğar.

“Bugün sanatın imkânlarından yararlanmadan insanlığın / Ä°slam’ın ortak ideallerinin gerçekleÅŸme ÅŸansı bulunmuyor.”  Tezi neye tekabül eder.

Bu tezi doÄŸru bir ÅŸekilde tartışabilmek için sanatın ne olduÄŸuna dair bir yaklaşımımızın oluÅŸması kaçınılmazdır. Sanat derken kastedilen, batılı dünya görüÅŸü çerçevesinde oluÅŸmuÅŸ sanat ise; bu sanatın din ile iliÅŸkisinin sorunlu olduÄŸunu söylemek durumundayız. ModernleÅŸmenin insan ve doÄŸa tanımı gibi tarihten tevarüs ettiÄŸi düÅŸüncede de sanat taklit üzerinden oluÅŸturulan bir yapıya sahiptir. Ä°dealist veya romantik sanat ise olan üzerinden deÄŸil olması gerekeni dikkate aldığı için bir farklılık oluÅŸturmaktadır. Ama modern sanat olan ile ilintili bir yaklaşımı, hatta doÄŸal sanat derken kastedilen, olanı olduÄŸu gibi betimlemek olarak kabul görmüÅŸtür. Bu da sanatın din ile iliÅŸkisini sorunlu kılmaktadır. Tabii ki modern sanatın dışında kalan ve ideal olana yaklaÅŸan sanatın din ile bir bağı kurulabilir. Ama bu sanat ve dinin aklın alanına dahil edilerek makbul görüldüÄŸünü de unutmadan… Pre-modern olan sanatçı ve edebiyatçılar ile din arasında daha saÄŸlıklı bir iliÅŸki kurulabilmiÅŸtir. Yani sanat olanla kendini sınırladığında aÅŸkınlığı temsil eden din ile iliÅŸkisi sorunlu oluyor. Ama sanat, aÅŸkınlığı içerecek, olanla yetinmeyen ve olması gerekene yönelik bir ilgi ve yöneliÅŸi taşıdığında soyut ve aÅŸkınlıkla kurduÄŸu baÄŸ kadar din ile iliÅŸkisini de doÄŸru bir zeminde kurmuÅŸtur. Ama her halükarda sanat, ancak olanın ağırlığını terk ederek dini alana yaklaÅŸmaya çalışmaktadır. Bu yakınlaÅŸmanın kiÅŸiye yönelik ilgisi, aÅŸkınlığa yönelik ilgisi ve oluÅŸa dair ilgisi tartışmaya deÄŸer olarak din ile iliÅŸkisinin niteliÄŸini de belirgin kılar.

Bu noktada Ä°slam DüÅŸüncesinin sanat ile iliÅŸkisi ve tanımı ise batılı modern düÅŸünceden bağımsız ve daha kapsayıcı bir özellik taşır. Sanat olan üzerine deÄŸil, oluÅŸ üzerinden olanı yeniden biçimlendirme ve yaratıcı bir özellik taşımayı içerir. Modern sanat Aristo’dan bu tarafa taklidi esas aldığı için olana dair bir yaklaşımı içermektedir. Ama müslüman için sanat, yaratıcı vasfı ile öne çıkar. Olanı deÄŸil olması gerekenin neliÄŸi meselesine dair bir bakışı taşır. Sezai Karakoç, sanatı yaratıcılık vasfı ile tesmiye eder. Bu yüzden sanat Tanrısal olana tekabül eder. Bu yüzden Ä°slami sanat soyut sanatı içerir. Somut bir sanat özelliÄŸi taşımaz.

YeniçaÄŸdaki Batı sanatının yarattığı beklenti, izleyicinin bakışını yansıtması ve bu bakışı görünür kılmasıydı. Dolayısıyla bakış ile resim arasında kurulan ittifak, diÄŸer deyiÅŸle, bakışların resim olması, ya da resme girmesi, gerçek anlamı ve yerel (Batıya özgü) karakteri ancak kültürler arası karşılaÅŸtırmada görülen bir giriÅŸimdir. (Hans Belting, DoÄŸuda ve Batıda Bakışın Tarihi) Ä°slam sanatı ise sembol, teÅŸbih ve imge üzerine kuruludur. Åžiir ve biçimsel estetik üzerine somut deÄŸil soyutu içerir.

Dolayısıyla Ä°slam, sanatı kullanarak soyut bir zeminde insan zihninin geliÅŸimini saÄŸlayarak daha estetize edilmiÅŸ bir yaÅŸamın önceliÄŸini öne çıkartır. Olanın sıkıcı ve yorucu zemini yerine soyutun zihni açan ve insanı dirilten bir nefese dönüÅŸerek hayatı daha keyifli hale getirmesi öncelenir. Bütün mesele, mevcut sanatın pespayeliÄŸini açık bir ÅŸekilde gösterebilmek ve Ä°slam’ın estetik duyarlılığını ve ruhu canlandıran nefesini öÄŸretmeyi baÅŸarabilmektir.

Hayatın doÄŸal gerçekliÄŸinin, dini hayat içerisindeki yeri nedir?

Hayatın doÄŸal gerçekliÄŸinin hangi kültür ve medeniyet üzerinden kurulduÄŸu üzerinden bu soruya bir cevap üretilebilir. Modern batı hayatının ürettiÄŸi doÄŸal gerçekliÄŸin dini hayat ile teması söz konusu edilemez! Çünkü indirgenmiÅŸ bir hayatın din gibi aÅŸkınlığı içinde taşıyan bir bakış ile iliÅŸkisini kurmak mümkün deÄŸildir. Bu bayağılığı doÄŸal kabul etmek ve bir doÄŸal gerçeklik olarak kurgulamanın kendisini tartışma konusu yapmamız daha doÄŸru bir yaklaşımdır. Burada üretilmiÅŸ bir doÄŸal gerçekliÄŸin varlığı söz konusu… Ama baÅŸka yaÅŸamların kendi sosyal gerçeklikleri kurulamadığı için bu modern sosyal gerçekliÄŸi tek sosyal gerçeklik gibi algılama durumu ile karşı karşıya kalınıyor. Hâlbuki bu konuda nebevi örneklik bize bir sosyal gerçeklik ile karşı karşıya kaldığımızda onu kendi ilkelerimiz baÄŸlamında/ Ä°slam/din üzerinden deÄŸerlendirmeye tabi kılarak üç hal ile temas edilebileceÄŸini göstermiÅŸtir. Ä°lkelere uygun olanı kabul, ilkeleri dışlamayan ama içinde marazi durumlar olanı ıslah, ilkelere uygun olmayanları ise ret etmektir. Böylece bizim bir sosyal gerçekliÄŸe dair davranışımızın kodlarını belirginleÅŸtirmiÅŸ oluruz.

DoÄŸal kavramını daha derinden ele almayı zorunlu addediyorum. Bugün modernliÄŸin doÄŸal dediÄŸi ÅŸey indirgenmiÅŸ bir gerçekliÄŸe tekabül eder. Bu açıdan bakıldığında doÄŸal olanı deÄŸil, doÄŸal olan olarak tanımlanmış bir gerçekliÄŸi iÅŸaret ettiÄŸini söylemek zorunluluktur. Çünkü doÄŸal olan aÅŸkınlığı ve içkinliÄŸi aynı zeminde birlikte ve bir dilemma olarak var kılar. Ä°rfan kültürünün dile getirdiÄŸi gibi bir ÅŸey, ÅŸey olarak hem kendisine verili olarak verilmiÅŸ doÄŸasına uygun bir içkinliÄŸi taşırken, aynı zamanda bu doÄŸanın kendini gerçekleÅŸtirme zemini olan aÅŸkınlığı/ Tanrısal boyutu da içermektedir. Ä°slam, hiçbir ÅŸeyin varlığını Allah’ın kudretinden ve iradesinden bağımsız düÅŸünmez! Bu yüzden her varlık iki boyutlu bir doÄŸayı içinde taşır: tecelli olarak var olan, tecellinin sahibi olan Rabbin kudret ve iradesi…

Ä°rfan düÅŸüncesinin varlığa yüklediÄŸi bu derin anlamı dikkate aldığımız zaman sanatın nasıl bir yaratıcılık üzere varlık kazanabileceÄŸini tahayyül edebilmek mümkün olur. Yani varlığı bağımsız bir yapı olarak kurgulamak ancak indirgemek ve Tanrıyı yeryüzünden ve varlıktan kovma ile sonuçlanabilecek bir düzeyi iÅŸaret eder.

Bu noktada sanata geri dönüÅŸ yapacak olursak; batı sanatı, daha çok indirgenmiÅŸ ve Tanrısal olandan uzaklaÅŸtırılmış varlığı taklit ederek ortaya koyma… Ä°slam sanatı ise aÅŸkınlığı dikkate alarak Tanrısal olanın özü üzerinden varlıkla kurulan baÄŸa bir gönderme olur. Olan ile oluÅŸ arasındaki derin fark gibidir. Ä°mkânlarda bu ikilinin her birinin taşıdığı imkânı ve saÄŸlayacağı istidadı taşır. Bu yüzden olanı ancak taklit ederek yerine yenisini ama aynısını koymak iken, oluÅŸta neyin olması gerektiÄŸine dair yaratıcı bir etkiyi iÅŸaret eder.

Dini hayatın doÄŸal ritminden söz etmek mümkün mü?

DoÄŸal olan sahici olana tekabül eder. Hâlbuki modernlik, kurgusal bir yaÅŸamı öne çıkartarak onu doÄŸal olarak betimlemektedir. Bu soruda bu tuzaÄŸa düÅŸme tehlikesi kendisini belli ediyor. Kavramların anlamları kendi dünya görüÅŸleri tarafından verilir. DoÄŸal kavramını kurgusal olanla eÅŸitleyen batı, birey, toplum, devlet ve toplumsal alanı kurgulayarak onu doÄŸal olarak betimleyerek kendi dışındaki kültürlere de dayatmaktadır. Dini hayatın kendisi zaten doÄŸal olana tekabül eder. EÄŸer kastedilen, bugünkü yaÅŸamın kendi ritmi kastediliyorsa o zaman dini olan o ritmi dışlar, kendi yaÅŸamının doÄŸal ritmini açığa çıkartır. Ama sanırım temel sorun; dindarların, bugün asli bir hüviyet olarak dinlerinin karakterlerini taşıma yerine kendilerine dikte edilen modern karakteri kabullendikleri için dini hayatın doÄŸal ritmini görme imkânını bırakmamıştır. Bu sadece dindardan kaynaklı bir durumu içermez; o zaten sorunlu, ancak modernliÄŸin hayatın bütün kompartımanlarını totaliter bir ÅŸekilde belirleme imtiyazını elinde tutmasından mütevellit oluÅŸunu da göz ardı etmemek lazım…

Dini hayatın kendi doÄŸal ritmini gösterecek özel yaÅŸamsal mekânların varlığı biliniyor. Ama bu mekânların bir sosyal gerçeklik zemini kurmalarında sorunlar yaÅŸanmaktadır. Çünkü modern gerçeklik, yeni bir gerçekliÄŸe zemin bırakmadığı için dindar kendini olana kaptırarak kendi dini yaÅŸamına ihanet etmektedir. Cami, vicdan, tekke ve vakıf, dernek gibi kurumlarla sınırlı bir dindarlık bizzat sorunun temel kaynağı olmaktadır. Bu sorunu çözmeden dini hayatın doÄŸal ritmini oluÅŸturmak zor görünmektedir. Bu dini hayatın kendi doÄŸal ritminin olmadığını deÄŸil, dindarların, baÅŸka yaÅŸamların doÄŸal ritmine bağımlı kalmalarını iÅŸaret eder.

Sanat, edebiyat, müzik, mizah hâlihazırdaki dini hayatın neresinde olmalı?

Dini hayat, kendi sanat, edebiyat, musiki ve mizahını kendi dünya görüÅŸü çerçevesinde inÅŸa edebilirse onlarla ilgili konum belirleme imtiyazı doÄŸar. EÄŸer mevcut sanat, edebiyat ve musiki ile mizaha gönderme ise buradan bir dini hayatın varlığı çıkmayacağı gibi engeller çıkarması beklenebilir.

Åžunu açık bir ÅŸekilde görmeliyiz; ikili bir dünya görüÅŸü vardır: seküler ve dini hayat… Bu iki dünya görüÅŸü kendi kavramlarını ve yaÅŸamlarını belirleme imkânları taşırlar. Ancak seküler hayat, kendi dünya görüÅŸünün baskın karakteri ile yaÅŸamı bütünüyle baskılayarak kendi dışında bir yaÅŸam alanına imkân tanımamaktadır. Bu yüzden dini hayatın, mevcut seküler kültürde yaÅŸama imkânını bulması beklenmemelidir. Ama bu temel gerçeÄŸi maalesef dindarlar/Müslümanlar anlamak istememektedirler. Bu sorunu çözmeye dair ufukta bir umutta görülmemektedir.

Dini hayat, dindarların kendi hayatları üzerine kendilerinin dünya görüÅŸünü eksene alarak yeni bir gerçeklik alanı kurma arayışları sonucu sorunu aÅŸmanın bir umudu doÄŸabilir. Bu yüzden mevcudu içinde taşıyan her türlü aygıtlar, dini hayatın alanını daraltan ve yokluÄŸa tevdi eden bir özellik taşıdığı unutulmamalıdır. Müslümanlar, kendi farkındalıklarını oluÅŸturarak, kendi kimliklerini oluÅŸturarak, kendi yaÅŸam alanlarını belirlemeye baÅŸladığı andan itibaren sanat, edebiyat, musiki ve mizah çok hızlı bir ÅŸekilde dini hayatın doÄŸal ritmini taşıyan unsurlara dönüÅŸürler.

 

Kaynak: Åžark'ul Awsat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.