Sosyal Medya

Makale

Varlık Zincirinde Ve Zerreleri Arasındaki Bağı Oluşturan Bilgi

Varlığımın her zerresinin birbirleri ile iliÅŸkisinin niteliÄŸini ve niceliÄŸini kavramak en büyük emelim olmalı... Çünkü kendimi keÅŸfetmenin yolu buradan geçiyor. Her zerremin birbiri ile bağının niteliÄŸini ki bu aslında Allah’tan varlığa yönelik bir vahiy olduÄŸu tartışılmaz sanırım… Yani her parçamın içinde yüzdüğü bir bilgi denizinde diÄŸer parçalarla bağını kurarak kendisine yüklenilen veya anbean verilen emri yerine getirme sürecidir. Bu sürecin niceliÄŸini keÅŸfetmek ve nasıllığını ortaya koyduÄŸumuzda ise zaten sır çözülmüş olacaktır. Bu mümkün mü? İçinde yaÅŸadığımız dünyanın nitel ve nicel özelliÄŸi sanırım bu gerçeÄŸi niceliksel olarak tecrübe etmemizi engelliyor.

Varlığımın her zerresi bilgi ise ve bu bilginin birbiri ile bir bağı söz konusu ise hangi episteme bana bu bağın neliÄŸini izah eder? PeÅŸine düştüğüm soru bu… Mevcut bilgi tanımları aradığımız bilginin tanımını tam olarak karşılayamıyor. Zaten karşılasa yeni bir arayışa gerek kalmayacaktır. Kuantum fiziÄŸinin saÄŸladığı yeni felsefi bakışı dikkate aldığımızda da bilginin tanımı ciddi bir deÄŸiÅŸime uÄŸrama zorunluluÄŸu hissediyor. Varlığın birbiri ile bağı ve bu bağın yeni bir varlık türünü oluÅŸturması… Sonra bu yeni varlık türü ile diÄŸer varlık türleri arasındaki bağı oluÅŸturması… Yeni duruma uyum saÄŸlamalarını saÄŸlaması… Ä°rade sahibi varlığın bu varlık katmanları ile iliÅŸkisini belirleyen tavrı oluÅŸturan bilginin varlığa geçiÅŸi… Varlığın her katmanında bu yeni duruma gösterilen uyum düşünüldüğünde gerçekten yeni bir bilgi seviyesi ile karşı karşıya kaldığımız gerçeÄŸidir. 

Mevcut epistemeler içinde bu bağı bize gösterebilecek bir sistem var. Ancak, insanın yaratılışının mahiyetini kavrayan ve her iki varlık yapısına; Yani Tanrısal bir öz ile varlığın özünü kendisinde mündemiç bulan insanın tahakkukunu saÄŸlayan bir episteme olmalıdır. Yani öyle dolaysız bir bakış olmalı ki olduÄŸu gibi görsün ve bu görme ÅŸuurun ÅŸualarına açık olsun… Sufilerin ‘kalp gözü’ dediÄŸi ÅŸey; bu temel gerçekliÄŸi idrak ettirecek en önemli özelliktir. Tanrının varlığı seyrettiÄŸi bu göz insanın varlığı temaÅŸa ettiÄŸi gözle aynı olandır. Bu yüzden insan, niteliÄŸi kavrayabilir, niceliÄŸini kavrayamasa da… Aslında niceliÄŸin sürekli deÄŸiÅŸim yaÅŸadığı temel gerçeÄŸini dikkate aldığımızda bu durumun normal görülmesi gerektiÄŸini söylemek daha makul olacaktır.

Sevgimizin de nefretimizin de kaynağı bilgi ise cehalet kavramına yeni bir anlam yükleme zorunluluÄŸu hissedilmelidir. Cehalet, zulüm; yani karanlık ile örtüştüğünde aslında bilmeme ile deÄŸil, bilmeyi engelleyecek bir düzeyi iÅŸaret eder. Bu yüzden ‘ben nefsime zulmettim’ sözü ‘bende olan bilgiye uygun davranmadım’ ve ‘onu gözlerden sakladım’ anlamına da gelebileceÄŸi düşünülmelidir. Bu noktada bilmek dolaysız bilmenin öncelendiÄŸi bir konumu ihtiva etmelidir. Yoksa ister akıl yürütme sonucu elde edilen bilgi, ister tecrübeye konu edinilen ÅŸey hakkında duyular aracılığı ile elde ettiÄŸimiz bilgi kendi gerçekliÄŸi içinde anlamlı ve dikkate alınmalıdır. Ama bu bilme türleri kendi gerçeklik zeminlerinin dışına taşındığında sorun oluÅŸturur. Özellikle konu edindiÄŸimiz varlığın diÄŸer varlıkla iliÅŸkisinin mahiyeti meselesi varolan olarak varlık alanının dışında kalan boyutunu iÅŸaret eder.

EÄŸer her zerremin diÄŸer zerre ile iliÅŸkisini anlayabilirsem ve bu durumu tecrübeme konu edinirsem bilgi meselesini çözüme kavuÅŸturma anlamında bir zemin oluÅŸturabilirim. Dikkatle kendimizi izlediÄŸimizde; ister akıl yürütme ile ister dolaysız bir ÅŸekilde kendini görme yöntemi üzerinden, duygularımızın oluÅŸumunda bilginin varlığını idrake konu edinebiliriz. Ä°drak, hem tecrübeyi, hem bilgiyi içerir. Duygularımızı besleyen de bu iki bilgi türünün idraki oluÅŸturmasıdır. Nedensiz içimize dolan öfke veya sevginin varlığını da bu çerçeve içinde anlamlandırmalıyız. Aslında çoÄŸu kez duygularımızı besleyen ÅŸey yanlış bilgi türleridir. Asıl bilgiyi örttüğümüzde ve ona ulaşımı kendi ellerimizle engellediÄŸimizde o zaman bir baÅŸka bilgi türü devreye girerek duygularımızı harekete geçiriyor. Dikkat edin, kiÅŸilerin duygularında yaÅŸadığı ikircikli durumun bu iki bilgi katmanının aynı anda varlık sahasına müdahil oluÅŸuyla iliÅŸkisini deÅŸifre ederken kastımız olan bilginin varlığını aÅŸikâr kılar…

Keşfettiğimiz, daha önceden de bilinen bu bilginin tanımı ne olmalıdır?

Ä°nsan tanımı ile bu bilgi tanımının ortak noktaları olması gerekir. Çünkü insanın varlığının zemini ile bu bilginin varlığının zemini aynı görünüyor. Nasıl ki insan hem görüntüyü hem de görüntünün gerisinde saklı olanı idrak etme gibi bir konumu ihtiva ediyorsa bu bilgi de benzer bir konumu taşıyor. Bu yüzden Allah’ın varlık ve zerreleri ile bağını ihtiva eden bir bilme türünden hareket ederek bunu tanımlamalıyız. Ä°nsanı çektiÄŸimizde geriye anlam kalmıyorsa ki öyledir. Ä°nsan anlamdır ve anlam arayışını yapacak yegâne varlıktır. Anlam üzerinden anlak sahibi oluÅŸunu kavrayarak anılarını hatırladığında ve tazelediÄŸinde kendi anlamını keÅŸfedecek bir özelliÄŸe de sahiptir. Ä°rade sahibi olduÄŸu da tartışılmaz bir gerçekliktir. Elbette ki mutlak bir irade deÄŸil, sorumluluÄŸuna müdrik bir iradedir bu… Bilgi de varlığın mükemmel bir ÅŸekilde uyumlu ve uyumsuz oluÅŸunu sistematik bir ÅŸekilde hayata geçirilmesini, farklı ontolojilerin arasındaki bağı kurarak bu sistemin sorunsuz yürütülmesine zemin oluÅŸturduÄŸu belirginlik kazanıyor. Allah ilim sahibidir. Bilgisi eylemin kendisidir. Ä°ÅŸte insan gibi bilgi de hem ilahi boyutu hem de yaratılmış varlığın Yaratıcıya yönelik ilgisini ve kendi aralarındaki bağı sorunsuz bir ÅŸekilde saÄŸlayan etkin varlığa bilgi diyebiliriz…

Bu bilgi türünün diÄŸer bilgi türleri ile de bir iliÅŸkisi vardır… O bilgilerin saÄŸlıklı ve sahih bir ÅŸekilde varlık sahasına çıkmasına zemin oluÅŸturuyor. Ä°nsanın yanlışa düşmeden yolunu, yolculuÄŸunu ve yolda oluÅŸunu temellendiren bilginin damıtılmasına da kaynaklık ediyor. Yani bilgi türleri birbirlerini besleyen ve tamamlayan özelliklere sahiptir. Karşıtlıkları ise yanlış anlamadan ve asıl bilginin üstünün örtülmesinden beslenir.

EÄŸer sürekli an be an yaratılıyorsam, bu ÅŸu demektir: her an yeni bir tavır alış ve deÄŸiÅŸimi gerçekleÅŸtirme imkânını da beraberinde getiriyor. O zaman bu müthiÅŸ deÄŸiÅŸim süreci içinde hem deÄŸiÅŸimin niteliÄŸini hem de bu deÄŸiÅŸimin mihveri olan sabit olanın neliÄŸi meselesi ehemmiyet kazanmıyor mu? Tam olarak da bu… Sabit olanı doÄŸru kavramadan deÄŸiÅŸimin mihverini anlamlandırmak zor oluyor. O yüzden sabit olanın da dayanağı olan ontolojik sabitliÄŸi de kavramak elzem hale geliyor. Hem varolan olarak sabit olan, hem de deÄŸiÅŸim olarak varolanın beslendiÄŸi ana kaynak önemli ve çok deÄŸerli… Bu ÅŸekilde hakikat ile dolayımsız bir baÄŸ kurma imtiyazı kazanabilir. Burada sabitlik açık ve kesin olan Allah’ın varlık açısından hakikatidir. Çünkü teorik olarak zorunlu bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸimin durduÄŸu ve sabitliÄŸin olduÄŸu bir nokta esastır. Yoksa herhangi bir ÅŸeyi öne sürmek ve onun hakikatinin mutlaklığından bahsetmek imkânsız olacaktır.

Benim payıma hep sorular düşüyor. Başım ağrıyor... Canım çok sıkılıyor...

Hayatın döngüselliÄŸi içinde hayat durmadan deÄŸiÅŸiyor ama bir sabit noktaya bakarak… kabz ve bast hali sürekli deÄŸiÅŸerek insana umut oluyor. Bilgiye sahip olma arzusunu verene hamdolsun… Hem kalp gözümüzü açık tutmalı ve üstündeki bütün örtüleri kaldırmanın yolunu, yordamını bulmalı, hem de tecrübeye konu edinilecek akıl yürütmeleri ve duyularımız aracılığı ile kazandığımız bilgiyi tutarlı bir ÅŸekilde dolayımsız bilginin ateÅŸinde yakmalıyız ki piÅŸmiÅŸ aÅŸa su katmamış olalım…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.