Sosyal Medya

Makale

Beyler, tuz kokmuş haberiniz var mı?!

Müslüman olmakla Müslüman olmamak arasında herhangi bir fark kalmamış ki, iÅŸin kötüsü bu fark edilmiyor da…  Müslüman, tavır, davranış ve düşünüş biçimi ile kendini farklı kılan ve böylece birini gördüğümüzde bu iÅŸte Müslüman kiÅŸidir diyebileceÄŸimiz biriydi. Tarihte de bu hep böyle idi… Bugün ise sürekli Müslümanlığa dem vuranlar dâhil pek bir fark ortaya koyamıyorlar. Sanki diÄŸerlerinden biri hayatına devam ediyor. Onlar gibi tepki veriyor. Onlar gibi eleÅŸtiri yapıyor, ama kendi eleÅŸtirisinin iÅŸaret ettiÄŸi ÅŸeyi kendisi yapmaktan imtina etmiyor…

Müslüman sadece dış giyimi ile farklılığını ortaya koyan deÄŸil davranışlarının ve düşünüşünün niteliÄŸi ile farkını ortaya koyan olmalıdır. Bir tüccarın bütün Hindistan’ın Müslüman olmasına vesile olduÄŸu büyük bir ÅŸehvetle dile getirilir. Ama o tüccarın sahip olduÄŸu ahlaki derinliÄŸin kıyısından geçilmez. Bir adım ileri giderek, bugün dış görünüşü en çok Müslüman olmaya gösterge olanların da ahlak söz konusu olduÄŸunda herkes gibi davrandığı açık seçik ortada…

Daha da kötüsü olan ise; bugün kendilerini davetçi olarak gören ve topluma Müslüman olma konusunda söz yaÄŸdıranların, uyaranların, tehdit edenlerin de aslında siyasette, iktisadi sahada ve kendi özel hayatında pek de Müslüman gibi davranmadığı ve iliÅŸkilerinin niteliÄŸini de Müslüman’ca kuramadığı belli…

Yani çok şikâyet ettiğimiz o bu toplum niye Müslümanlara yanaşmıyor, gençler niye bizden uzak duruyor şikâyetleri var ya; işte o gençlere ve topluma şahitlik edecek şahsiyet ve topluluklarımız olmadığı içindir.

Siyasetteki çürüme toplumsallaÅŸmanın karakterini oluÅŸturuyor…

Modern dönem MüslümanlaÅŸmanın motor gücünü oluÅŸturan siyaset üzerinden yapılan çaba ve gayretlere dayanır.  Ama modern siyaset ise hem kurmaca, hem de çok nitelikli bir aldatma çerçevesine sahiptir. O yüzden Ä°slami mücadelenin siyasal karakteri öne çıktıkça modern olana benzemeye baÅŸlıyor. 60’lı yıllardan beri Türkiye’de bir mücadele veriliyor. Ve bu mücadelenin ana karakteri de siyasaldır. Ve maalesef altmış yıllık bir hareketin dökümünü yaparsak bugün toplumu daha çok Müslümanlıktan uzaklaÅŸtırdığımızı ve tek başına iktidar olduÄŸumuz Ak Parti dönemi siyasal olarak Ä°slam’ın çok fazla öne çıktığı ama toplumsallık baÄŸlamında ise Müslüman ahlakından en fazla uzak kaldığımız ve bir ÅŸahitlik yapamadığımız bir tarihi kesite dönüştü. Sivil toplum kuruluÅŸları ve öncülerinin de -istisnalar hariç- yeterli düzeyde bir ÅŸahitlik ortaya koyamadığı gün gibi aÅŸikâr. Ayrıca sivil toplum kuruluÅŸları ve cemaatler, siyasal kuruma yönelik yaptıkları liyakat ve ehliyet vurgusuna kendilerinin uyduÄŸuna dair bir belirti vermemeleri çok can yakıcı bir durumdur.

Bunun sebepleri üzerine düşünmek elzem, yoksa geleceÄŸimizi kendi elimizle yokluÄŸa tevdi eylemiÅŸ oluruz.  Son yirmi yıla damgasını vuran güvenlik sendromu batıdan doÄŸuya bütün mekanizmaları etkilemiÅŸ durumdadır. GüvenliÄŸin bu kadar öncelendiÄŸi bir yerde de liyakat ve ehliyet yerine sadakat ve itaat öne çıkacaktır. BaÅŸka bir ÅŸey beklemek yanlış olur.

Hiç kimseyi beğenmeyenler, başkalarının beğeneceği bir şey ortaya koyamazlar.

Kendini beğenmenin yeni versiyonu başkasını beğenmemektir. Basit bir denklem; başkası kötü ise sen iyisindir. İşte bu denklem, hayatı belirlemekte ve hayata rengini katarak bütün insanları çürütmektedir. Daha doğrusu beğeniyi sağlayan şey ilke mi ilkenin hayata aktarılması mı sorusu da çok anlamlı olacaktır. Bazen ilkeleri beğenmiyor, bazen de ilkelerin eyleme dönüştürülmesine itiraz ediliyor. Fakat bütün bu itirazların menşei sorunlu ve aslında menşein ne olduğu sorusu tatmin edici bir cevaba ulaşmadıkça da bu sorun öylece ortada duracaktır. Kimin ne söylediği ve neye göre söylediğini tam olarak ortaya koyma imkânına sahip olduğumuz gün meselenin çözümüne katkı sunabiliriz.

Bu meselenin tabii sonucu da tanıklık etmesi gereken konumu ihtiva ettiğini düşünenler şahitliği gerçekleştiremedikleri sorunlar yumağı çoğalarak artıyor. Ve bu artış, öncülere yönelik ciddi bir algı operasyonuna zemin hazırlıyor. Son yıllarda hoca adı altında öne çıkanların sonradan kendi sıfatları ile uyumlu olmayan tavırları yüzünden aynı konumda olan bütün hocalar töhmet altında kalmıştır. Ve maalesef bu töhmetin oluşması da yine bu hocaların kendi aralarındaki ilişkilerde ortaya koydukları tutumlarda ortaya çıkıyor.

Çünkü insanlar baÅŸkalarını düzeltme uÄŸraşısı verirken kendilerini unutuyorlar. Onca ayet ve hadislerin uyarısına raÄŸmen yine de hep baÅŸkalarını düzeltme ön plana çıkıyor ve kendileri çok düzgün veya yaptıklarında bir anlam vardır zehabı üzerinden kendilerini müstaÄŸni kılıyorlar. Bu da onlara yönelik ilgiyi olumsuzluyor ve kötü algıyı besliyor. Bu hastalığın temel sebebi de belli… Hani sol aydınları eleÅŸtirirken, onlar halk gibi yaÅŸamadıkları halde halkı kurtarmayı görev kabul ediyorlar diye…  Peki, bugün Müslüman aydınların sol aydınlardan veya Müslüman sivil toplum kuruluÅŸlarının sol kuruluÅŸlardan farkı kalmış mıdır? BaÅŸkası için yaÅŸamak kendin için yaÅŸamayı öncelemezse sorun katmerleÅŸerek devam edecektir.

Davetçi ile davetçi edası içinde olanların ayrışması kaçınılmaz. Davetçi olan, davet ettiÄŸi ÅŸeye ÅŸahitlik ederek onu yaÅŸamının amacı kılar. Davetçi edası içinde olanlar ise davet ettiÄŸi ÅŸey üzerinden bir ÅŸeyleri devÅŸirir. Siyasi anlamda iktidarı elde etmek ister, iktisadi olarak malı, mülkü çoÄŸaltmak ister, sosyolojik olarak önemsenmeyi ve dikkate alınmayı, saygı görmeyi bekler.  Emirlerine kesin itaat ister ve buyruklarının itirazsız yerine gelmesini ister.  Åžimdi eÄŸri oturup doÄŸru konuÅŸmanın zamanı gelmedi mi? Piyasada yer tutan davetçiler eda sahibi mi yoksa gerçekten davetçi mi? Bunun çok kolay bir göstergesi vardır: davet ettiÄŸi ÅŸey eÄŸer ona herhangi bir ÅŸey katmamış ve halen aynı ÅŸekilde hayatına devam ediyorsa o gerçekten davetçidir. Yok eÄŸer yola çıktığında sahip olduÄŸu ÅŸeylerle bugün arasında ciddi bir fark var ise o zaman o davetçi edası taşıyan biridir. Açık, net ve gerçek durum bu…

İşte bu yüzden tuz kokmuştur

Tuz kokunca da o kokuyu giderecek bir ÅŸey kalmıyor, o zaman neyi düzelteceksiniz ki…

Ya çözüm yok mu diyeceksiniz, biliyorum…

Çözüm; yalın ve acıtıcı…

Tuzu deÄŸiÅŸtirmektir tek çözüm…

Buna gücü yetirmediÄŸimiz sürece sorunlar yumaÄŸa dönüşerek artarak çoÄŸalmaya devam eder. Ve ÅŸimdilik tuzu deÄŸiÅŸtirecek güce sahip olmadığımızı belirtmekte fayda var. Ama eleÅŸtirel tutumla bir farkındalık oluÅŸturulabilirse umut doÄŸabilir. Umudu olanlara selam olsun…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.