Ali Haydar Haksal / Mazlumun Gücü

Ali Haydar Haksal / Milli Gazete
Hakikat bilincinde olanların var olduğu zamanlar insanlık için bir çıkış yolu olur. Kimsenin ahını almayan, kendi varlığı içinde mağdur olandır mazlum. Zulme uğrayan. Hakikat ve insanlık için veya kendi varlığı için var olma tutkusunda, sıradanlığında, kendi hâlinde olan. Hani derler ya “kimsenin tavuğuna kış” demeyen, demediği hâlde gadre uğrayan. Hakikat dünyasında yalan olan ve gerçekleri söyleyen dil, ona uyanlar, çaresizlikten köşeye kıstırılan, hakkı yenenlerdir mazlum.
Her insanın varlığı, yaratılış hikmeti ve nedeni kul olma bilincinde kendisine düşenin içinde olanın hakkıdır yaşamak. İnsanın insana üstünlüğü yoktur. İnsanın insandan daha özverili olanı, çalışanı, gayret edeni olduğu gibi tersi de olanı vardır. Her insan bir ben ve bir karakterdir. Her insan, kendi varlığı içinde bir değerdir.
Çaresiz insanın kalbine ve ruhuna kılıcını çeken, kurşununu sıkan zalimin gücü elindeki nesneler ve buna dayalı edindiği yer ve konumdur. Dili zehirli olanlar da benzer durumdadır. Onların kirli silâhı insanı en çok yaralayanı. Diliyle öfke zehrini sunanlar da bulundukları konumun gücünden besleniyorlar ve zulümlerini öyle saçıyorlar.
Yalanı, iftirayı, hileyi ilke edinen zalim, zulme uğrayanın gücünden daha çok güçsüzdür.
Mazlumun gücü hakkının yenmesidir, hakkına girilmesidir. Hakikat üzere olanların gücü maneviliklerindedir, hakikat içinde olmalarındadır.
Peygamberler baş mazlumlardır. Onların şeytanlarla, mağrurlarla, kindarlarla, insanların kanlarını emenlerle, alın terlerini sömürenlerle, hakikat yolundan çıkanlarladır mücadeleleri.
Peygamberlerin ve hakikat yolcularının varlığı da buna bağlıdır. Zulme, haksızlığa alet olmadıkları için sahihtirler, yani mazlumdurlar. Adil kimseler, bulundukları konumlarda hakikat mücadelesi veriyorlarsa mazlumdurlar. Çünkü onların varlığı zalimleri tedirgin eder.
İnsan insana her durumda, işverenler, yöneticiler her zaman için insana gereksinim duyarlar. Onların varlığı onlara güç kazandırır. Hakkaniyetle olsa bile onlarsız olmaz. Çünkü insanın kendisi olduğu kadar alın terinin bir değeri vardır. Sultanlar insanlardan destek alarak bir yere gelirler. Geldiklerinde önceki konumlarına uygun hareket ederler de, insanla arasında adil olurlarsa, hakkı olmayanları kendine hak bilmiyorsa, helâlin ve haramın zerresine özen gösteriyorsa onun da bir değeri olur. Makamların kendisi insanı yüceltmez. Hakkaniyeti ve adaleti olanlar saltanatlarını yığma alanı yapmazlarsa onlar da hakikat yolcularıdırlar.
Bir insanın ah’ını alma kadar büyük bir vebal ve günah yoktur. O ah onun yüreğinin acısıdır, mazlumluğunun göstergesidir. Bir insanın haksız ve haram yollarla canını acıtanlar, ona unutulmayacak acılar bırakanlar zulümlerini sürdürürlerken mazlumların yüreklerinde birikenler büyük bir çığlığa neden olanlar elbette zalimdirler. Haksızlığa uğrayanlar ve mazlumlar onlardan çok daha güçlüdürler. Yapıp ettikleri günü ve zamanı gelince elbette hakkını ve bedelinin hesabını verecekler.
Zerre miktarı hakkı yenenler güçlüdürler. Çünkü onlar hayatlarıyla bedel ödeseler bile, gelecekte onlar güçlüdürler.
Şeytanların, mağrurların, zalimlerin yol arkadaşı olmayanlar mazlumdurlar. Kötülüklere araç ve alet olmayanlar mazlumdurlar. Güçleri yettiği kadar kötülüklere direnenler, kötülüklerden ve ona neden olan hâllerden uzak duranlar mazlumdurlar. Gönül ehli olanlar, insanların gönüllerini kazananlar, onlarla birlikte olanlar mazlumdurlar.
İnsan gibi her canlıya özen gösterenler, onların hakkını koruyanlar ve incitmeyenler mazlum kimselerdirler.
Bulunulan yerleri yaşanır kılanlar, insanlığa hizmet edenler de mazlumdurlar. Kendilerinden fazlasını verirler de ondan.
Hani derler ya “alma muzlumun ahını çıkar aheste aheste”, bu dünyada olmasa bile bir de bunun ötesi ve hesap günü var.
Henüz yorum yapılmamış.