Sosyal Medya

Güncel

Avrupa yeni bir göç dalgasına hazır mı?

1 Mayıs 2021 itibariyle Taliban'ın, ABD'nin bölgeden çekilmesiyle birlikte oluşan güç boşluğunu doldurması ve kontrol bölgelerini genişletmesiyle beraber binlerce Afgan yerinden edildi. Afganların, Avrupa'da en fazla iltica talebinde bulunan ikinci millet olması dikkate değer bir veri.



Hacı Mehmet Boyraz- Selim YeÅŸiltaÅŸ / Açık GörüÅŸ

Avrupa BirliÄŸi (AB), Arap Baharı ile birlikte kendi topraklarına yönelik baÅŸlayan yoÄŸun göçmen hareketliliÄŸi konusunda büyük meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Bu meseleye temelde güvenlik sorunu olarak yaklaÅŸan AB ve üye ülkeler, meselenin çözümü için dışarıdan gelen göçmenleri sınırlarından uzak tutmaya yönelik bir politika izledi. Bu doÄŸrultuda insanlık dışı eylemlere göz yuman AB, 2015'ten sonra gerek Yunanistan gerekse Ä°talya üzerinden Avrupa'ya yönelen göçmenlere uygulanan sert müdahalelere göz yumdu ve dolaylı da olsa bu insanlık dışı politikaya destek verdi. Günümüzde ise Afganistan'dan savaÅŸ ortamı nedeniyle kaçan göçmenler, Avrupa'ya ulaÅŸmaya yolunda yeni bir göç dalgası baÅŸlatmış durumda. Buna karşın AB'nin, yeni bir göç dalgasına hazır olduÄŸu söylenemez.

 

Göç politikası

1960'lardaki ve 70'lerdeki hızlı kalkınmanın getirdiÄŸi istihdam açığını gidermek için kontrollü göçe izin veren merkezdeki büyük AB üyesi ülkeler; zamanla çatışma ÅŸartlarından ve ekonomik problemlerden kaçan göçmenlerin hedefi haline geldi. 1979'da Sovyetler BirliÄŸi'nin Afganistan'a müdahalesiyle Avrupa'ya yönelik hızla baÅŸlayan düzensiz göçmen akını; Ä°ran Devrimi, Irak'ın iÅŸgali ve Arap Baharıyla beraber günümüze kadar kesintisiz devam etti. AB üyesi ülkeler, bu insani hareketliliÄŸe karşı genel anlamda kendi sınırlarını tahkim etme ve göçmenleri dışarıda tutma giriÅŸimleriyle karşılık verdi.

"Avrupa Kalesi" olarak adlandırılan AB'yi dışarıdan gelecek göçmenlere kapatma çabası, aslında 1979'da Afganistan'ın iÅŸgali sonrasında baÅŸlayan Afgan göçmenleri durdurmaya yönelik atılan bir adımdı. Günümüzde de devam eden bu politika, BirliÄŸin göç meselesini insani bir mesele olmaktan ziyade daha çok güvenlik meselesi olarak lanse etmesine olanak saÄŸlıyor. Bunun yanında AB ülkelerine devam eden göçmen hareketliliÄŸini durdurma politikasına hukuki zemin oluÅŸturmak için birtakım adımlar atıldı. Bu kapsamda 1951 Cenevre SözleÅŸmesi ve bu sözleÅŸmenin tamamlayıcısı 1967 New York Protokolü, üye ülkeler için baÄŸlayıcı hale getirildi.

AB'nin dışarıdan gelen göçü durdurma noktasında beklediÄŸi baÅŸarıyı saÄŸlayamaması üzerine 1990'lı yıllarda meÅŸhur Dublin Sistemi geliÅŸtirildi. Son halini Arap Baharı sonrası alan bu sistemle AB ülkelerine, göçmenlerin iltica etmeleri ve Birlik içinde rahat hareket etmeleri zorlaÅŸtırılmış durumda. Bu sistem ile oluÅŸturulan iki önemli birimden Frontex'in, BirliÄŸin sınırlarının korunması ve güvenliÄŸin saÄŸlanması görevinde bulunuyor. Ancak Frontex, özellikle Suriyeli göçmen krizi boyunca kıtanın güneyinde bulunan açık denizlerdeki göçmenlerin boÄŸulmasına göz yummakla eleÅŸtirildi. Nitekim Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre sadece Akdeniz rotası üzerinden Avrupa'ya ulaÅŸmaya çalışırken hayatını kaybeden göçmenlerin sayısı 2015'te 3 bin 770 olarak kaydedildi. Dublin Sistemi'nin bir diÄŸer önemli kurumu Eurodac ise göçmenleri, damgaladığı ve göçmenlerin kayıt bilgilerini polis yetkilileriyle paylaÅŸtığı gerekçesiyle sık sık eleÅŸtiriliyor.

AB sınavı geçemedi

2011'de Suriye'de baÅŸlayan iç savaÅŸ sonrası Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkelere yayılan Suriyeli göçmenler, 2015'e kadar AB için ciddi birer sorun olarak görülmedi. Ancak 2015 itibariyle göçmenlerin, Avrupa'ya yönelmesi ve Avrupa ülkelerinin büyüyen tehdide karşı ortak hareket etme noktasına geç kalması, ülke bazlı çözüm arayışlarına neden oldu. ÖrneÄŸin; Almanya, Dublin SözleÅŸmesi'nin getirdiÄŸi sığınmacıların kayıt altına alındığı ülkede kalması ÅŸartına uyulmasını destekledi ve sınır ülkelerinde bekleyen göçmenlerin, Orta Avrupa'ya gönderilmesini istedi. Macaristan ise AB tarafından göç konusunda yalnız bırakıldığını dile getirdi ve göçmenleri otobüslere doldurarak Avusturya'ya yolladı. Dolayısıyla göç konusunda sorumluluk almaktan kaçınan AB üyelerinin, aynı zamanda sürekli dile getirdikleri insan hakları söylemleriyle uyumsuz hareket ettikleri söylenebilir.

Avrupa'ya yönelen göçmenlerin daha çok Ä°talya ve Yunanistan'da hapsolması ve bu ülkelerin ÅŸikayetleri sonrasında, Almanya öncülüÄŸünde "kota sistemi" fikri geliÅŸtirildi. Kota sistemine göre göçmenlerin yığıldığı ülkelerden alınacak göçmenler, belirli bir orana göre diÄŸer üye ülkelere dağıtılacaktı. Ancak Fransa, o dönem AB üyesi olan Ä°ngiltere ve ViÅŸegrad Dörtlüsü'nün (Polonya, Macaristan, Slovenya ve Slovakya) bu öneriye karşı çıkması ve AB üyelerinin bireysel çözüm çabaları, AB'nin bu konuda yaÅŸadığı zafiyetler oldu. Haliyle AB'nin, göçmen krizinde de ülkeleri ortak bir politikada toplayamaması, üye ülkelerin zaman zaman anlaÅŸmazlığına hatta karşı karşıya gelmelerine neden oldu.

Yeni kriz kapıda

AB tarihinde ilk olarak 1979'da Sovyetlerin Afganistan'a savaÅŸ açması ile baÅŸlayan Afgan göçmenler meselesi, 1989'da savaÅŸ sona ermesine raÄŸmen devam etti ancak zamanla azaldı. Ardından 2001'de ABD'nin terörle mücadele politikası kapsamında Afganistan'a müdahale etmesi, Afgan göçmenler sorununun yeniden gündeme gelmesine neden oldu. Günümüzde ise 1 Mayıs 2021 itibariyle Taliban'ın, ABD'nin bölgeden çekilmesiyle birlikte oluÅŸan güç boÅŸluÄŸunu doldurması ve kontrol bölgelerini geniÅŸletmesiyle beraber binlerce Afgan yerinden edildi. Yerlerinden edilenlerin bir kısmı ülke içinde yer deÄŸiÅŸtirirken, bir kısmı da ülkeyi terk ederek güvenli liman olarak gördükleri Avrupa'ya yönelmiÅŸ durumda. Bu noktada BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin (BM) en son 2021 Åžubat ayında ilan ettiÄŸi verilere göre Afganların, Avrupa'da en fazla iltica talebinde bulunan ikinci millet olması dikkate deÄŸer bir veri.

Verilen sözler tutulmadı

Yeni bir göçmen akınını kaldırabilecek durumda olmayan AB'nin sınırlarını da tek başına koruyamayacağı aÅŸikar. Daha önce yaÅŸanan krizi Türkiye'nin yardımıyla aÅŸan AB'nin, bu baÅŸarıyı tekrar saÄŸlaması Türkiye ile yeni bir anlaÅŸma yapmaktan geçiyor. Ancak bu konuda AB'nin Türkiye'yi iÅŸ birliÄŸi konusunda ikna etmesi gerekiyor. Zira AB 18 Mart 2016'da Türkiye ile yaptığı mutabakata sadık kalmadı. Milyonlarca göçmene ev sahipliÄŸi yapan Türkiye ile yapılan anlaÅŸma sonrası, AB'ye yasadışı geçiÅŸlerin ciddi oranda azaldığı kabul edilen bir gerçek. BM verilerine göre Avrupa'ya göçmen akınının zirve yaptığı 2015'te Ege adaları üzerinden 856 bin 723 kiÅŸi geçiÅŸ yaparken, bu sayı bir yıl sonra 173 bin 450'ye ve 2020'de 9 bin 714'e kadar geriledi. 2015 ve sonrasındaki süreçte Türkiye, AB ile vardığı mutabakat gereÄŸi düzensiz göçün kontrol altına alınması konusunda üzerine düÅŸeni yaparken; karşı tarafsa vize serbestisi, daha fazla mali yardım, katılım müzakerelerinin canlandırılması ve Gümrük BirliÄŸi'nin güncellenmesi ile ilgili verdiÄŸi taahhütleri yerine getirmedi. Buradan hareketle Türkiye'nin, önceki taahhütlerini yerine getirmeyen AB'ye güveninin az olduÄŸu ve Brüksel ile yeniden iÅŸ birliÄŸi yapmaktan kaçınacağı söylenebilir. Dolayısıyla AB'nin, Ankara ile yeniden iÅŸ birliÄŸi yapmak istemesi durumunda öncelikle verdiÄŸi sözleri yerine getirmesi ve Türkiye üzerindeki insani ve mali ağırlığın azaltılması noktasında daha fazla yük paylaşımı yapması gerecek.

[email protected]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.