Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Söyleşi: İsrail, virüsle mücadeleyi Filistin için baskı aracı olarak kullanıyor

“Sokağa çıkmanın yasak olması, dükkanların açılamaması, süresiz ücretsiz izinler ve işten çıkarılmalarla, zaten çoğu yoksulluk sınırının altında yaşayan Kudüslülerin yüzde 50'ye yakını işsiz kaldı. Herhangi bir sebeple sokağa çıkma yasağına uymayanlar ise 2 bin dolar cezaya mahkûm ediliyor. Üstelik bu ceza sadece Müslümanlara uygulanıyor.”



İslam’ın ilk kıblesi, yeryüzünde inşa olunan ikinci mescid ve üçüncü haremimiz Kudüs, 103 yıl önce bir Aralık soğuğunda terk edilmek zorunda kalmıştı İngiliz mandasına... Filistin cephesinde ağır kayıplar verilmiş ve Osmanlı, Kudüs şehrinin tek bir taşı zarar görmesin diyerek ayrılmıştı hüzünle...
 
O gün bugün Filistin, her mümin kulun önünde bir imtihan kağıdı oldu şair Zarifoğlu’nun ifadesiyle. Zorluğu, acıyı ve direnişi Filistinliler yaşadılar, dünya ise işgal zorbalığının hesabını veremedi. Uluslararası hukuk defalarca çiğnendi, sözleşmeler, anlaşmalar, barış vaadleri hep suya yazılan yazıydı. Hukukun gücü değil gücün hukuku işledi ancak bir avuç dirayetli Filistinli, planları bozmaya yetmişti.
 
İşgalin 72. yılında dünyanın olağanüstü günlerden geçtiği şu zamanda Mescid-i Aksa’nın kapılarının tüm Müslümanlara kapandığı bu dönemde, özellikle Kudüs’ün ve Kudüslülerin durumunu Ankara Sivil Toplum Platformu Kudüs Komisyonu Başkanı Fatih Serenli ile konuştuk. Pandemide İsrail’in takındığı tavır, Covid-19 sürecinde Kudüslü Müslümanların durumu, Mescid-i Aksa üzerinde kurulan hayalleri sorduk. İşte cevapları:
 
 
Gelişmiş ülkeler dahi pandemi sürecini yönetmekte zorluk yaşıyor. Salgın İsrail’de de etkisini gösterdi. İmkanları yetersiz kalan İsrail Türkiye de dahil olmak üzere farklı ülkelerden tıbbi malzemeler satın aldı. Türkiye’nin şartı ise Filistin’e yapacağı yardımlara izin verilmesi oldu. Bu olaylar yaşanırken Kudüs’te durumlar nasıldı? Özellikle Kudüs halkı bu süreci hem salgın hem etkileri açısından nasıl yaşıyor?
 
Dünyanın büyük ekonomilerini ve sistemlerini dahi sarsıntıya uğratan bu salgının İsrail işgali altındaki Kudüs halkına bedeli ağır oldu. Bunun başlıca sebebi, normal şartlarda bile Kudüslülerin destek alabilecekleri ve dayanabilecekleri merkezi bir devlet otoriteleri bulunmaması. Kudüslü Müslümanlar Kudüs’ün statüsü gereği herhangi bir ülkenin vatandaşı sayılmıyorlar. Bu durum Kudüslülerin hizmete erişimini ve temel haklardan yararlanmalarını engelliyor.
 
Diğer taraftan normal şartlarda bile yoksullukla mücadele eden Kudüslü Müslümanlar bu süreçte daha da zorlandılar. Sokağa çıkmanın yasak olması, dükkanların açılamaması, süresiz ücretsiz izinler, işten çıkarılmalar ve gündelik işlerin son bulmasıyla yaklaşık yüzde 85’i yoksulluk sınırının altında yaşamakta olan Kudüslülerin yüzde 50’ye yakını işsiz kaldı. Herhangi bir sebeple sokağa çıkma yasağına uymayanlar ise 2000 dolar cezaya mahkûm edildiler. Normal şartlar altında düşünüldüğünde bu durum virüsü engellemek için güzel bir yöntem gibi görünse de sokağa çıkma yasağına uygulanan cezanın sadece Müslümanlar için uygulandığı göz önüne alındığında bu çifte standart çekilmez bir hale gelmektedir. Buna mukabil işgalci yönetim sokağa çıkması yasak olan insanların ekmek ve su gibi en temel insani ihtiyaçlarını da karşılamamaktadır.
 
Bu siyasi ve ekonomik şartlar altında Kudüslülerin böylesi bir salgın hastalıkla mücadele edebilecekleri altyapıları da yetersizdir. Kudüs’te normalde Müslümanların istifade edebildiği üç hastane mevcuttur. Müslümanlar mevcut olan diğer Yahudi hastanelerine vatandaşlıkları olmadığı için gidememektedir. Bu üç hastanenin de normal şartlarda tıbbi gereçleri ve müdahale kabiliyetleri yeterli değildir, toplam yoğun bakım yatak kapasitesi ise 67’dir. Bu durumda Kudüslüler sözde devlet hastanelerine gitmeleri halinde çok büyük ücretler ödemek zorunda kalmaktadırlar. Kudüs’te yaşayan bir Müslüman hastalığa yakalanmışsa yapabileceği tek şey eğer parası var ise kısıtlı imkânlara ve sınırlı yatak kapasitesine sahip Arap hastanelere gitmektir.
 
Buna mukabil işgalci yönetim, Kudüs halkını korumak ve salgını durdurmak amacıyla yapılmaya çalışılan gönüllü girişimleri de orantısız güç kullanarak engellemekte, insanları tutuklamakta ve meskenlerinden uzaklaştırmaktadır. İşgal güçleri, onlarca genci halkın sıkça kullandığı alanları dezenfekte etme ve koronavirüsten korunma hakkında bilinçlendirici broşür dağıtma girişimlerinden dolayı geçtiğimiz günlerde tutuklamış, dezenfekte ekipmanlarına ve dezenfekte maddelerine el koymuş ve para cezasına mahkûm etmiştir.
 
Hal böyleyken uluslararası hukuka ve anlaşmalara göre işgalci yönetim Kudüs’teki tüm insanlara sağlık hizmetini eşit vermekle yükümlüdür. Bunu yerine getirmediği gibi Kudüslülere ait kuruluşların ve gönüllülerin virüse karşı verdiği savaşı da engellemeye çalışmaktadır.
 
Bu süreçte Ürdün’e bağlı İslami vakıflar idaresinin Mescid-i Aksa’nın umuma kapatılmasına ve sadece görevlilerin girip çıkmasına izin verdiğini biliyoruz. Öncesinde de İsrail’in kısıtlaması söz konusuydu. Bu durum Mescidi Aksa’nın statüsünün değişmesine sebep olabilir mi?
 
 
İşgal yönetiminin en büyük baskı ve zulüm alanlarından biri de hiç şüphesiz üzerinde kirli emellerinin olduğu Mescid-i Aksa’dır. Yakın tarihimizde tecrübe ettiğimiz gibi işgalciler hemen her fırsatta dünyanın ve özellikle Müslümanların kendi krizleriyle meşgul olup içlerine kapandıkları dönemlerde Kudüs’ü Yahudileştirmeye yönelik emellerini gerçekleştirmek için çalışmakta ve tehlikeli adımlar atmaktadırlar. Bu nevi krizleri istismar ederek işgal yönetiminin Mescid-i Aksa üzerindeki işgal tasarrufunu kabul ettirmeye çalışması ise öteden beri alışageldik bir durumdur. Bu dönemde de Müslümanlara camilerde toplanma yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle para cezası uygulamış, bazılarını ise tutuklamıştır.
 
Yerleşimciler virüsle mücadele kapsamında alınan kararları çok rahat şekilde ihlal edebilmekte ve kendileri için geçerli değilmiş gibi davranmaktadırlar. Mescid-i Aksa ve civarında toplanmanın yasaklanmasına ilişkin kararın varlığına rağmen Talmud ayinlerini de buralarda gerçekleştirmişlerdir.
 
Mevcut yasak ise Müslümanlar üzerinde çok sıkı bir şekilde uygulanıyor. Gelişmeleri değerlendiren Vakıflar ve Kutsal Mekanlar İdaresi, cemaatin sağlık ve selameti için koronavirüsün işgal altındaki topraklara girmesinin ardından bilim adamlarının ve tıbbi yetkililerin tavsiyelerine uyarak 23 Mart’ta geçici süreliğine Mescid-i Aksa’nın bütün kapılarından girişi askıya aldı. Buna göre, korona sebebiyle kapanan Mescid-i Aksa, güvenlik görevlileri tarafından korunmaya ve güvenlik görevlileri de Mescid-i Aksa’da namazları eda etmeye devam edeceklerdi. Yine daha önce mescide gelen Müslümanların yerine getirdiği kuşları ve kedileri besleme görevi de kişisel girişimleriyle güvenlik görevlileri tarafından yapılıyor.
 
Şunu çok iyi biliyoruz ki Mescid-i Aksa’nın muhafaza ve savunmasının asıl güvencesi gece-gündüz her an tetikte olan ve canları pahasına orayı müdafaa eden Kudüs halkıdır. Onların çevikliği ve atılganlığı sayesinde işgalci yönetim ve desteklediği sivil yerleşimcilerin baskınları boşa çıkarılmış, birçok planları akamete uğratılmıştır. Zamansal ve mekânsal olarak Mescid-i Aksa’nın bölünmeye çalışılması fikri toptan işgalin tehlikeli adımlarından biridir. Kudüs halkı erkeği kadını, genci ihtiyarı, zengini fakiri bir bütün olarak yıllar içinde gelişen ince sezgi ve hikmetiyle bugüne kadar işgalcilerin stratejilerini ve planlarını geçersiz kılmıştır. Allah onlardan razı olsun.
 
Ancak şunu hiçbir unutmamalıyız ki karşımızda bozgunculuk ve azgınlıkta inat ve ısrarı kadim olan bir irade vardır. O yüzden işgalcilerin mevcut durumu istismar etmelerine ve korona virüsün yayılmasını Mescid-i Aksa hakkındaki düşmanca planlarını uygulama ihtimallerine karşı her zamankinden daha uyanık olmalıyız. Bu yüzden Mescid-i Aksa’nın dış kapılarının kapatılmasına rağmen güvenlik, temizlik ve hizmet görevlilerinin içeride görevlerine devam etmeleri önemlidir. Bu ve benzer şartlar altında dahi Mescid-i Aksa’nın asla boş bırakılmaması ve işgale fırsat verilmemesi oradaki ribatımız için son derece elzemdir. Samimi inancım şudur ki kendilerini tanıma şerefine kavuştuğum Kudüslüler işgalcilere asla prim vermeyecektir. İnatçı ve saldırgan işgalciler elbette vazgeçmeyecekler, ancak bizler de asla vazgeçmeyecek ve onlara fırsat tanımayacağız.
 
 
Bu noktada Ankara Sivil Toplum Platformu Kudüs Komisyonu olarak çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?
 
Kudüs Komisyonu, Kudüs çalışmaları arasında düzenli ve sürekli iletişim, istişare ve işbirliği zemini oluşturmak ve ortak eylem alanlarında beşeri ve mali kaynakların harekete geçirilmesini sağlamak amacıyla Ankara Sivil Toplum Platformu (ASTP) himayesinde farklı derneklerin katılımıyla 7 Aralık 2019 tarihinde kuruldu.
 
Kudüs halkının maddi ve manevi desteklenmesi ve işgale karşı direncinin artırılması öncelikli hedefimiz. Kudüs şehri ve çevresinin iktisadi ve sosyal gelişimine destek olunması ve orada bulunan vakıf mallarının geliştirilmesi amacıyla ulusal ve uluslararası düzeylerde çalışmalar yapıyoruz. Hükümetler, uluslararası kuruluşlar, insani yardım kuruluşları, özel sektör kurumları ve farklı sivil toplum bileşenleri tarafından insani, hukuki, siyasi ve diplomatik birçok faaliyet yürütmekteyiz.
 
Bununla beraber ASTP Kudüs Komisyonu Türkiye’de yürütülen mevcut Kudüs faaliyetleri arasında düzenli ve kalıcı iletişim, istişare ve işbirliğini kendisine odak olarak benimsemiştir. Komisyon altında oluşturulan teknik çalışma gruplarıyla üye STK’lar arasında bu istikamette yeterliliklerimizin hep birlikte gelişmesine çaba gösteriyoruz.
 
Pandemi sürecinde sosyal medya hesaplarınızdan “Kudüs’te iftardayız, sizi de bekleriz” isimli bir yardım kampanyası da düzenlediniz, kampanyada beklenen etki yaratıldı mı?
 
ASTP Kudüs Komisyonu’na üye STK’lar olarak Kudüs’te yaşayan kardeşlerimizin korona salgınına rağmen işgalcilerin devam ettirdiği yıldırma politikalarına ve zulümlerine karşı destansı direnişlerinin yanında olmaya karar verdik. Zamanlama olarak salgının Ramazan-ı Şerif ayını da içine alması hasebiyle iftar ve sahurlarında asil ve izzetli Kudüs halkının sofralarına konuk olalım istedik. Yaptığımız istişareler neticesinde komisyon üyesi 43 STK “İftarda Kudüs’teyiz, Sizi de Bekleriz” sloganıyla gıda yardımı, iftar ve fitre sadakası olarak üç kalemde yardımlarımızı birleştirme ve yoğunlaştırma kararı aldık.
 
Bu kampanya ile Ramazan-ı Şerif iyiliklerin çokça yapıldığı bir ay olması hasebiyle Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala’nın Müslümanlara ait üstün bir haslet olarak övdüğü îsâr (başkasını kendine tercih etmek) ahlakını yaşayarak, manevi olarak da kendimizi inşAllah geliştirmiş olacağız. Bu vesile ile okurlarınızı bu mübarek ve bereketli Ramazan ayında zekat, fitre ve bağışlarından Kudüs payını ayırmaya davet ediyoruz.
 
Röportaj: Ayşegül Yıldırım Kara / Kaynak: Star Açık Görüş
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.