Sosyal Medya

Sezai Karakoç için Kudüs ne anlam ihtiva eder?

Sezai Karakoç dendiğinde de aklıma gelen şeylerden biri Kudüs’tür. O, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı edebiyatımıza taşıyandır; şiirimizi Kudüsleştirendir. Türk edebiyatına Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı dâhil eden, ondan sonra da birçok yazarın, şairin gündemine girmesinin yolunu açan kişi, Sezai Karakoç’tur.



Sezai Karakoç denince akla, birçok kavram gelebilir. DiriliÅŸ, medeniyet, edebiyat, düÅŸünce, tarih, hesaplaÅŸma, hassasiyet, coÄŸrafya. CoÄŸrafya yani coÄŸrafyamız, büyük devletimizin yıkılmasından sonra öksüzleÅŸen, sahipsizleÅŸen coÄŸrafyamız, ÅŸehirlerimiz. Åžehirlerimiz içinde medeniyetimizin kilometre taÅŸları olan; Mekke, Medine, Ä°stanbul, Åžam, BaÄŸdat, Semerkant, Kudüs. Elbette Kudüs. Kudüs deyince benim aklıma gelen ÅŸeylerden biri, Sezai Karakoç’tur. Sezai Karakoç dendiÄŸinde de aklıma gelen ÅŸeylerden biri Kudüs’tür. O, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı edebiyatımıza taşıyandır; ÅŸiirimizi KudüsleÅŸtirendir. Türk edebiyatına Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı dâhil eden, ondan sonra da birçok yazarın, ÅŸairin gündemine girmesinin yolunu açan kiÅŸi, Sezai Karakoç’tur. Bu kanaati taşıyan akademisyen (1) ve yazarlar (2) da vardır. Onun sadece bu katkısı bile edebiyatımız için büyük bir deÄŸerdir. Sezai Karakoç’ta ümmet, ümmetin derdi, dertleri merkezî bir yer tutar. Bunu ÅŸiirlerinde de düz yazılarında da çok net görebiliriz. Bu yazıda üstadın, iki ÅŸiir ve bir yazısı üzerinde duracağız. Bunların ilki olan; “Ey Yahudi” baÅŸlıklı ÅŸiir, 21 AÄŸustos 1969’da fanatik bir Yahudi’nin, Mescid-i Aksa’yı yakması üzerine kaleme alınmıştır. Bu ÅŸiir, imzasız olarak DiriliÅŸ dergisinin III. Döneminin, ilk sayısı olan Ekim 1969’da yayınlanmıştır (sf. 47-49) (3).. Sezai Bey, her nedense bu ÅŸiiri, kitaplarına almamıştır. Åžiirin ona ait olduÄŸunda kuÅŸku yoktur. Söz konusu ÅŸiir, çeÅŸitli vesilelerle alıntılandığında Sezai Karakoç ismiyle yayınlanmıştır. “Ey Yahudi” ÅŸiirinin birçok dizesi, “ey Yahudi” diye bitmektedir. 
 
“Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi”
 
Åžiirde çokça tekrar edilen bu ifade, ÅŸiire canlılık katmaktadır. BaÅŸlığı saymazsak “ey Yahudi” sesleniÅŸi, yirmi dört kez geçmektedir. Åžiir, “Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi” dizesiyle baÅŸlamaktadır. Ardından Yahudilerin insanlığa ve peygamberlere karşı tutumuna iÅŸaret eden Karakoç, onların bu hadsizliÄŸinin temelinde, büyüklük ve gurur psikolojisinin yattığına dikkat çeker. “Büyük Peygamber’in göÄŸe çıktığı yeri, yaktın ey Yahudi” diyerek burasının, Peygamberimiz Muhammed’in (s.a.) göÄŸe yükseldiÄŸi mekân olduÄŸunu hatırlatır. Åžair biraz sonra yanmakta olan Mescid-i Aksa’nın ateÅŸinden düÅŸecek bir közün, ölüler gibi donmuÅŸ bizlerin buzlarını çözmesini diler. Åžu mısra asıl yananın, yakılanın ne olduÄŸunu çok güzel ifade etmektedir: “Sen, asıl; kendini yaktın ey Yahudi” Mabedi yakarak insanları öldürerek bu cinayetin, bu fecaatin sorumlusu olan Yahudilerin ahiretlerini periÅŸan ederek cehennemde ateÅŸlerini hazırladığı dile getirilir:
 
Sen ancak kendi ruhunu ateşe attın
 
CehennemleÅŸtirdin kendini ey Yahudi
 
Bu yangınla utanmazlıkta zirve yapan Yahudiler, zulüm aÅŸkını ilan etmiÅŸlerdir. Bu yangınla onlar Kudüs’ün ruhuna ihanet etmiÅŸler, Süleyman peygamberin ruhunu incitmiÅŸler, Hz. Davud’un ruhunu sarsmışlardır. Sezai Karakoç tam burada kitapla konuÅŸur, Davud’a verilen Zebur’u anar:
 
Zebur’a ihanet ettin ey Yahudi 
 
Sonra sözü Peygamberler Peygamberine (s.a.) getirir:
 
Büyük Peygamberin ayak bastığı yere
 
Ä°mam olup bütün peygamberlere
 
Namaz kıldırdığı yere
 
İhanet ettin, aklınca hakaret ettin
 
Åžiir, Peygamberimizin ÅŸu kutlu sözüne; “Sizler Yahudilerle muhakkak savaÅŸacaksınız! SavaÅŸ o kadar ÅŸiddetli olacaktır ki hatta taÅŸ: ‘Ey Müslüman! Åžu arkamdaki bir Yahudidir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”(Müslim, Fiten, 80) telmihle devam etmektedir:
 
Büyük Peygamberin haber verdiÄŸi gibi
 
Sen cezanı çekerken
 
En vahşi taşların arkasına saklansan bile
 
TaÅŸlar olduÄŸun yeri haber verecek
 
Çünkü sen taşı bile yakacak kadar kinlisin ey Yahudi
 
Karakoç, Müslümanların tarih boyunca Yahudilere yaptıkları iyilikleri, onlara saÄŸladıkları korumayı, muhafazayı hatırlatmakta, bu kinin temelinde kıskançlığın yattığına iÅŸaret etmektedir. Bir gün Kudüs’ün mutlaka kurtarılacağını, ümmet-i Muhammed’in, Mescid-i Aksa’yı altın ve zebercetten yapabilecek güce ulaÅŸacağını ifade eden Sezai Bey, ancak o gün onlar için her ÅŸeyin sonu olacağını, dizelere ÅŸöyle dökmüÅŸtür: “O gün Tanrının azabı senin için ÅŸiddetli olacaktır Biz istesek bile seni ondan kurtaramayacağız ey Yahudi” Åžair ÅŸiirin sonuna doÄŸru yaÅŸananların sorumlusunun Müslümanlar olduÄŸunu, onların kendi cezalarını çektiklerini belirttikten sonra sözünü ÅŸu ÅŸekilde baÄŸlar:
 
Sen de bir gün kendi cezanı çekeceksin, ey Yahudi
 
Sana yeryüzü lânet edecektir.
 
Sana gökyüzü lânet edecektir, ey Yahudi 
 
En kısa zamanda tövbe etmezsen ey Yahudi
 
Bir açıdan bakıldığında onca zulme, cinayete, katliama raÄŸmen bu ÅŸiir; bir öfke olmanın yanında Yahudileri tövbeye davet eden bir ÅŸiir olarak da görülebilir. Åžiirin sonunda yer alan az önce yer verdiÄŸimiz dizeler buna iÅŸaret etmektedir. Sezai Karakoç’un üzerinde duracağımız ikinci ÅŸiiri, “Alınyazısı Saati 1” baÅŸlıklı ÅŸiiridir. Söz konusu eser, önce DiriliÅŸ dergisinin 25 Temmuz 1988 (cilt:7, sayı: 1) tarihli sayısında “Alınyazısı Åžiiri 1” adıyla neÅŸredilmiÅŸtir. (4) Sonra ilk olarak Åžiirler XIII, daha sonra Åžiirler IX olarak notuyla yayınlanan Alınyazısı Saati’nde, bir iki imla farkıyla yer almıştır. (5) 
 
 
Alınyazısı Saati’nin başındaki notta; kitapta yer alan ÅŸiirlerin 1979-1988 yılları arasında yazıldığı, Haftalık DiriliÅŸ Dergisi’nde 1988’de yayınlandığı belirtilmektedir. Bu bilgiden; söz konusu ÅŸiirin, 1979 yılında yazıldığı sonucunu çıkarabiliriz. Yayınlanması ise yaklaşık on yıl sonradır. Alınyazısı Saati ÅŸiiri, on üç bölümden oluÅŸmaktadır. Ä°lk bölümü, Kudüs’ü anlatmaktadır. Bu ÅŸiir, tek kelimeyle muhteÅŸemdir. Åžaire göre Kudüs, gökte yapılıp yere indirilen bir ÅŸehirdir. Kudüs’e gittiÄŸinizde bunu net olarak görürsünüz. Bu tarih ve din kokulu ÅŸehir, ancak ilahi bir bilginin eseri olabilir. Kudüs’ü gördükten sonra Kudüs hakkında okumalar yaptıktan sonra yani gördüklerinizle bildiklerinizi harmanladıktan sonra bu ÅŸehrin Karakoç’un ifadesiyle “Tanrı ÅŸehri” olduÄŸuna yürekten inanırsınız. Ancak Kudüs’ün mevcut hâli -ÅŸiirin yazıldığı zamanla ÅŸimdiki hâli arasında bir fark olmadığını söylemeye bilmem gerek var mı- ÅŸairin kalbine bir ağırlık olarak çökmektedir. Hem bir ağırlık hem de bir karanlık kaplamıştır Kudüs’ü. O karanlığı aydınlatacak, dağıtacak Åžam’dan gelecek bir ÅŸamdan beklemektedir. Bu “Åžam’dan bir ÅŸamdan” ifadesi, ne kadar derin bir anlam yüklüdür, ne kadar ÅŸiirseldir! Okudukça okuyası geliyor insanın. Sonra söz o acı günlere, o mübarek toprakları terk ettiÄŸimiz günlere, Birinci Cihan Harbi’ne gelir, yani hüzne gelir (sf. 628):
 
Bir evde perdeyi indiriyor, bir kadın
 
Mahşerin perdesini kıyametin perdesini
 
AÄŸlıyor, yere inen saçları
 
GöÄŸü yırtan, kefen beyazı elleri
 
Bu acı tablonun ardından Sezai Karakoç, ÅŸiirin başında yer alan, âdeta bütün ÅŸiiri mündemiç olan o iki mısraya tekrar yer verir:
 
Ve Kudüs ÅŸehri. Gökte yapılıp yere indirilen ÅŸehir.
 
Tanrı ÅŸehri ve bütün insanlığın ÅŸehri.
 
Åžehrin uÄŸradığı, maruz kaldığı iÅŸgal, ihanet ve zulüm, ÅŸairi haykırtır:
 
Ve yatırlar, patır patır kaçıyor geceleri
 
Boşaltıyorlar işgal edilmiş bir şehri boşaltır gibi
 
Kaçıyorlar, Lût ÅŸehrinden kaçıyor gibi
 
Tuz heykele dönüÅŸmemek için Tanrı gazabıyla
 
Susmuş minarelerin azabıyla
 
Yıkılmış cami kubbelerinin ıstırabıyla
 
Tanrı ÅŸehri Kudüs’ün içine düÅŸtüÄŸü hâl, sadece orada yaÅŸayan insanları deÄŸil taşı/toprağı, börtü/böceÄŸi, suyu/havayı, herÅŸeyi yerle yeksan etmiÅŸtir. Hayat tükenmiÅŸ, her tarafı bir ölüm sessizliÄŸi kaplamıştır. Åžair devam eder:
 
Artık burada taş bile durmak istemez
 
Ve ay’ı görmek istemez zeytin aÄŸaçları
 
EÄŸilerek selâmlamazlar, hilâli; hurmalar
 
Åžiirin ikinci kısmı diyebileceÄŸimiz yer, ÅŸöyle baÅŸlamaktadır:
 
Ve Kudüs ÅŸehri. Artık yer ÅŸehri, toprak ÅŸehri.
 
Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin.
 
Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.
 
KurÅŸundan çiçeklerin ÅŸehri.
 
Artık eski ÅŸehirden, eski Kudüs’ten eser yoktur. “Tanrı ÅŸehri” gitmiÅŸ, onun yerine “kurÅŸundan çiçeklerin ÅŸehri” gelmiÅŸtir. Artık bombalar vardır, uçaklar vardır, tanklar vardır. Yani kurÅŸundan çiçekler vardır. Her yanı kurÅŸun kaplamıştır, hava kurÅŸun gibi ağırdır. Aslında tek kelimeyle, utanç vardır. Utanılması gereken bir durum söz konusudur. Åžair, bunun sebebini bütün bu yapılanların masum insanlara, binlerce yıl yurtlarında oturanlara karşı yapılması olarak görür. Yıllarca mazlum olarak yaÅŸayan Yahudilerin, zalimliÄŸini hiç de anlaşılır bulmaz:
 
Ve kim tarafından; bütün bunlar
 
Roma’nın, Babil’in, Asur’un ve Firavunların
 
Ve nice milletlerin zulmünü görenler tarafından
 
Yahudilerin yanlış iz üzerinde olduklarını, yanlış yolda yürüdüklerini belirten dizeler ÅŸöyledir:
 
“Zalime olan öcünü, mazlumdan almak
 
Zalim olmak ve en zalim olmak” Åžiir, Yahudilerin bütün dinî deÄŸerleri terk ettiÄŸiyle devam eder:
 
Ve artık ne İbrahim ne Yakup ve ne Musa var
 
Tersinden okunan Tevrat hükümleri
 
Karaya boyanmış Mezmurlar…
 
Kudüs, yaÅŸadıklarından, kendisinde yaÅŸananlardan o kadar mustariptir, öyle suskundur ki çareyi, göklere kaçmakta bulur. 
 
Allah’ın huzuruna çıkar, bir karar ister; adaletsizliklerin, haksızlıkların, zulümlerin, cinayetlerin bitmesi, sona ermesi için bir karar talebinde bulunur. Gelen Ä°lahî karar, cihad edilmesi hükmüdür. Sezai Karakoç burada Bakara 193, 217 ile Enfal 39 ayetleriyle Mâide 32 ayetine telmihte bulunur:
 
Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüÅŸ gibidir
 
Ve haksız yere insan öldürenin cezası ölüm
 
Ve fitne, arzı fesada verme, daha büyük suç adam öldürmekten
 
Fitne bastırılıncaya kadar savaşın! Yeryüzünden fesat kalkıncaya kadar
 
Sonra bu emrin muhatabının, kimler olduğuyla şiiri sonlandırır:
 
Ey insanlık, ey insanlar
 
Ey gündüzden daha gündüz,
 
Hakikatten daha hakikat
 
Müslümanlar.
 
Üstad Sezai Karakoç’un, Kudüs ile iki ÅŸiirinden sonra ÅŸimdi de ‘Kudüs Acısı’ baÅŸlıklı yazısına bakalım. Yazı, yazarın ‘Günlük Yazılar II’ alt baÅŸlığını taşıyan Sütun’da yer almaktadır.(6) 
 
Kitabın başındaki nottan söz konusu yazının; 4 Aralık 1967 ile 30 Eylül 1968 tarihleri arasındaki bir günde, Sabah gazetesinde yazıldığı anlaşılmaktadır. Yazı neredeyse elli bir yıllık bir geçmiÅŸe sahiptir. Yazının ilk paragrafı, tek bir cümleden ibarettir: “Kudüs, kutlu bir ÅŸehirdir.” (sf. 410) Hz. Âdem’den bu yana bütün peygamberlerin, tek bir dini anlattığını söyleyen Karakoç; Hz. Ä°brahim’in, Mekke’yi merkez kılmasından sonra dinin geliÅŸme döneminde, Kudüs’ün ikinci büyük merkez vazifesi gördüÄŸünü söylemektedir. Ardından bu dönemin, Hz. Musa’dan Hz. Ä°sa’ya kadar olduÄŸunu belirtir. Dinin, üçüncü ve sonuncu büyük geliÅŸme döneminin merkezi, Peygamberimiz Muhammed (a.s.) zamanında, yeniden Mekke olmuÅŸtur.
 
"Bin üç yüz yıldan beri Müslümanların elinde bulunan kutlu Kudüs ÅŸehri, ÅŸimdi esirdir. Bu acıyı duyanlar, ÅŸimdi nerededirler? Peygamberler ÅŸehri, ikinci kıble ÅŸehri, Mescid-i Aksa ve Kubbetu’s Sahra; Mirac’ın ikinci durağı, kutlu Kudüs ÅŸehri tutsaktır. Bu acıyı duyanlar nerededir?”
 
Sezai Karakoç, Kudüs’ün kutlu bir ÅŸehir olmasını ÅŸöyle açıklamaktadır: “Mekke, Müslümanların kıblesidir. Kâbe’nin, putlarla dolu olduÄŸu bir dönemde; kıblelik ödevini, Kudüs görmüÅŸtür. Ä°ÅŸte bunun için Kudüs’ün kutluluÄŸu inkâr götürmez.” (sf. 411) Miracın hatırası olan; Mescid-i Aksa ile Kubbetu’s Sahra artık Müslümanların elinden çıkmıştır. Yazar ÅŸu acı soruyu sorar: “Bin üç yüz yıldan beri Müslümanların elinde bulunan kutlu Kudüs ÅŸehri, ÅŸimdi esirdir. Bu acıyı duyanlar, ÅŸimdi nerededirler? Peygamberler ÅŸehri, ikinci kıble ÅŸehri, Mescid-i Aksa ve Kubbetu’s Sahra; Mirac’ın ikinci durağı, kutlu Kudüs ÅŸehri tutsaktır. Bu acıyı duyanlar nerededir?” (sf. 411)
 
Sezai Karakoç, Kudüs’ün öneminin sadece dinî ve manevî olmadığını ifade ettikten sonra onun, jeopolitik bakımdan OrtadoÄŸu’nun en hâkim tepelerinden biri olduÄŸuna dikkat çekmektedir. Åžu cümlesi ne kadar manidardır: “Ona hâkim olan, OrtadoÄŸu’nun kalbine oturmuÅŸ, en nazik yerden içine doÄŸru girmeye baÅŸlamış demektir.” (sf. 411) Avrupa’nın, Kudüs’ün Müslümanların elinden çıkmasından gayet memnun olduÄŸunu, onu iÅŸgal edenleri bir tür kendi akıncıları gibi gördüÄŸünü söylemekte; Papa’nın gözyaÅŸlarının sevinç gözyaÅŸları olduÄŸunu, Papa’nın Ä°srail ile Kudüs’ü paylaÅŸma niyetinde olduÄŸunu belirtmektedir. Sonra sözü, Müslümanlara getirip ÅŸu deÄŸerlendirmeyi yapmaktadır: “Kimse uyumuyor dünyada. Tek uyuyan biziz, biz Müslümanlar.” (sf. 412) Ülkemizdeki batıcıların, devrimcilerin, marksistlerin Kudüs’ün elimizden gitmesine, zerrece üzülmediklerini, bu konuda tek satır dahi yazmadıklarını hatta sevindiklerini söylemektedir. O gün ÅŸöyle bir tehlikeye dikkat çekmiÅŸtir, Üstad Sezai Karakoç: “Bugün Kudüs gitti. Allah korusun, yarın gözleri Åžam’dadır. Sonra BaÄŸdat’ta, Mekke’de, Ä°stanbul’dadır.” (sf. 412)
 
Tarihin, en hassas dönemlerinden birinde yaÅŸadığımıza iÅŸaret eden Karakoç, “Var olmak veya yok olmak dönemindeyiz” demektedir. Ä°stanbul üzerinde üç ihtirasın çatıştığını, bunların ilk ikisinin Ruslar ile Yunanlılar olduÄŸunu belirttikten sonra üçüncüsü hakkında ÅŸunu söylemektedir: “Nihayet, Filistin topraklarında Ä°slâm ülkelerini fethe çıkan emperyalizmin, göz diktiÄŸi yerlerin başında; ÅŸüphesiz Ä°stanbul gelmektedir.”
 
Esir Kudüs’ün, gözümüzün önünde en trajik bir örnek olduÄŸunun altını çizen Sezai Karakoç, yazısını ÅŸu soruyla bitirmektedir: “Peygamberler ÅŸehri, kendi diliyle bütün bunları bize açık açık anlatıyor ama bu acıyı duyanlar, bu çığlığı iÅŸitenler, öldürülen Müslümanların sesini unutmayanlar, nerededir?” (sf. 412)
 
Evet, yaklaşık elli yıl önce Sezai Karakoç, Kudüs’e böyle bakmış; Kudüs’ü böyle görmüÅŸ. Geçen bunca yılın ardından Kudüs’ün acısı, Kudüslüler’in acıları artarak devam etmiÅŸtir. Yazarın, BaÄŸdat ve Åžam öngörüsü çıkmıştır. O; önce Åžam, sonra BaÄŸdat demiÅŸtir, ancak biz önce BaÄŸdat’ın yıkılışına ÅŸahit olduk, ÅŸimdi Åžam’ın yıkılışına içimiz kanayarak ÅŸahit olmaktayız. Mekke’yi, Ä°stanbul’u, Allah korusun.
 
Kudüs’ü içimize, gönlümüze, yüreÄŸimize nakÅŸeden, elli yıldır Kudüs hassasiyeti vurgusu yapan Sezai Karakoç’a toplum ve ümmet olarak çok ÅŸey borçluyuz. Onun bu endiÅŸesini, bu acısını, bu hüznünü dert edinenler; onun sorduÄŸu sorulara saÄŸlıklı cevaplar verebileceklerdir. O elinden geldiÄŸince yazarak, haykırarak görevini yapmıştır. Onun açtığı yoldan, birçok yazar yürümüÅŸ; birçok insan duygu ve düÅŸünce olarak ondan beslenmiÅŸtir. Kudüs ve Mescid-i Aksa ne zaman gündeme gelse onun bir klasik hâline gelmiÅŸ ÅŸiir ve yazıları dilden dile, gönülden gönüle akıp gitmektedir.
 
Bu vesileyle üstadımıza, sıhhat ve afiyet içinde bereketli bir ömür dilerim.
 
 
Müellif: Mustafa Özel / Kaynak: Makas dergisi, Nisan-Mayıs 2019, sayı 7

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.