Sosyal Medya

Öncesinde ve erken cumhuriyet döneminde İslamcılık

Türkiye’de İslamcılık cereyanının harekete dönüşmesi 1908’li yıllarda gerçekleşse de cereyanın ‘‘fikri’’ yansıması Islahat Fermanı ile başlamaktadır.[5] Hatta bu süreç, III. Selim döneminde yapılan yeniliklerle başlatılabilir, ancak; Müslüman kimliğinin Islahat Fermanı’nda öne sürülmesi başlangıç noktası için Islahat Fermanı’nın almamızı gerektirir.



Ä°slam’ın 611 yılında tebliÄŸ edilmesiyle 150 yıl gibi kısa bir zaman dilimi sonrası Ä°slâm alemi altın çağına ulaÅŸmış, bu çaÄŸ yaklaşık 700 yıl sürmüÅŸtür. VIII-XV. yüzyıllar arasında süren bu çaÄŸ esnasında Endülüs, Osmanlı, Selçuklu hükümranlıkları ile kültürel, siyasi, ilmi vb. gibi bir çok alanda Ä°slâm alemi zirveyi yaÅŸamıştır.
 
XVI. yüzyıl ile Batı’daki skolastik düÅŸünce Rönesans, reform gibi aydınlanma hareketleriyle sallanmaya baÅŸlamış ve sonunda da yıkılmıştır. Kültürel ve ilmi çalışmaların hızlanması, özgür düÅŸüncenin doÄŸuÅŸu ile Batı dünyası, geliÅŸmesini engelleyen putları yıkıp sanayi devrimine kadar uzanan bir yolculuÄŸa çıkmıştı. Bu yolculuÄŸun sonunda dünyadaki kültürel, ilmi terazi batı dünyası kefesine kaymıştır. Bu geliÅŸmelere ek olarak misyonerlik faaliyetlerinin tekrar hızlanması, oryantalizmin doÄŸuÅŸu gibi faktörlerle Batı, dünyayı kendi aleminden aydınlatmaya baÅŸlamıştır.
 
Geride” kaldığının farkına varan Ä°slâm âlemindeki fikir adamları kendini tekrar ihya edip, ekonomide, eÄŸitimde, uluslar arası iliÅŸkilerde, siyasi iktidarlarında eski ihtiÅŸamlı zamanına dönmek, olumsuz gidiÅŸata dur demek için ÅŸahsi olarak siyasi ve entelektüel faaliyetlere giriÅŸtiler. Bu faaliyetler devamında düÅŸünce dünyasında oldukça etkili olan kolektif hareketlere dönüÅŸtü.
 
Ä°hya, tecdid, ıslah faaliyeti olarak bilinen hareketler daha sonraları “Ä°slamcılık” olarak isimlendirilmiÅŸtir[1].
 
Bu isimlendirilmeye Ä°smail Kara ÅŸöyle açıklamaktadır;
 
“19-20. Yüzyıllarda, Ä°slâm’ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eÄŸitim vd.) yeniden hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metodla Müslümanları, Ä°slâm dünyasını batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak; medenileÅŸtirmek, birleÅŸtirmek ve kalkındırmak uÄŸruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir harekettir.”[2]
 
Tanımlamanın ardından deÄŸinmemiz gereken bir nokta da Ä°slamcılığın farklı bir isimlendirilmesidir. Bu da Ä°slamcılığın “Ä°slâmî Nizam” anlayışıdır. Bu anlayışa göre Ä°slamcılık, okumuÅŸların, aydınların fikirlerinden oluÅŸan hayat rehberidir.[3]
 
Yazının devamında bahsedeceÄŸimiz ‘‘Ä°slamcılık’’ ihya, tecdid, ıslah faaliyeti anlamında olacaktır.
 
Ä°slamcı düÅŸüncenin kurucuları dünya genelindeki Müslüman toplumların hemen hemen bütün tabakaları arasından çıksa da meselenin ‘‘lokomotifliÄŸini’’ ve çoÄŸunluÄŸunu modern eÄŸitim süreçlerinden geçmiÅŸ, teknik mânâsıyla, aydın diyebileceÄŸimiz kesim üstlenmiÅŸtir. Bu kesimin üzerinde konuÅŸtuÄŸu, eserler neÅŸrettiÄŸi konuları ÅŸöyle sıralayabiliriz:
 
Ä°lk Kaynaklara DönüÅŸ: Müslümanların gerilemesinin sebebi temel kaynaklardan binaenaleyh Ä°slamiyet’in özünden, Ä°slam’dan uzaklaÅŸmaktı. Bu sorunu ortadan kaldırmanın yoluysa tekrar Kur’an ve sünnete sarılmak ve Asr-ı saadete dönmektir.
 
Terakki için Ä°çtihat: Ä°slamiyet, zamanın getirdiÄŸi deÄŸiÅŸiklikleri, ihtiyaçları karşılayacak kültürel, siyasi, sosyal, ekonomik vb. muhtevaya sahipti. Bu kaynaÄŸa baÄŸlı aklı kullanarak gerçekleÅŸtirilebilirdi, bu sebeple kapanan içtihad kapısı yeniden açılmalı, yeni hükümler üretilmeli, mezhep taklitçiliÄŸin önüne geçilmelidir.[4]
 
Batı’dan Faydalanma: ‘‘Hikmet müminin yitik malıdır, nerede bulursa onu alır.’’ Hadisi referans alınarak ortaya çıkan düÅŸünceye göre; Batı’dan kendisini üstün kılan teknik, ilim usulleri alınarak Müslüman toplumlar kendini ihya etmeli ancak; bu yararlanma faaliyetini seçmeci tarzda yapmak zorundadır.
EÄŸitimde Reform: Ä°slamcılığın üzerinde durduÄŸu önemli bir mesele olan eÄŸitimde uygulanan medrese sisteminin ‘‘geçmiÅŸte kaldığı’’, müfredatının deÄŸiÅŸtirilmesi gerektiÄŸi düÅŸünülmekte, felsefe ve pozitif bilimlere önem vermesi gerektiÄŸi düÅŸünülmekteydi.
 
Ä°slam BirliÄŸi: Birçok aydına göre Ä°slâm âleminin kurtuluÅŸu için yegane çözüm önerisiydi. Bu görüÅŸ, II. Abdülhamit’in halifeliÄŸin imtiyazlarını kullanmak istemesiyle ‘‘devlet politikası’’ haline geldi. Cemaleddin Efganî’ içinse Ä°slam birliÄŸi düÅŸüncesinde içtimai hareketler daha ön planda tutulmuÅŸ hatta din bağının gölgede bırakmaması ÅŸartıyla milliyetçiliÄŸin yararlı olduÄŸu düÅŸünülmüÅŸtür.
 
Yazılı Üretim: Alimlerin bilim, kültür, sanat, edebiyat vb. alanlardaki düÅŸüncelerinin yazıya dökülüp neÅŸredilmesini hedefleyen bu akım özellikle oryantalistlere karşı bir reaksiyon geliÅŸtirmek, eleÅŸtirmek maksatlı geliÅŸmiÅŸtir.
 
Saydığımız bu meselelerde Ä°slam alimleri hepsinde müÅŸterek bir düÅŸünceye sahip deÄŸildir, ancak; Batı medeniyetinin üstünlüÄŸü karşısında güçlenilmesi gerektiÄŸi, Müslümanın sürekli çalışma halinde olması, Müslümanlar arasında birlik beraberliÄŸin elzem olduÄŸu, eÄŸitimde taklitçilikten kaçınılması vb. konularda ortak fikirdedirler.
 
 Türkiye’de Ä°slamcılık Hareketinin BaÅŸlangıcı
 
Türkiye’de Ä°slamcılık cereyanının harekete dönüÅŸmesi 1908’li yıllarda gerçekleÅŸse de cereyanın ‘‘fikri’’ yansıması Islahat Fermanı ile baÅŸlamaktadır.[5] Hatta bu süreç, III. Selim döneminde yapılan yeniliklerle baÅŸlatılabilir, ancak; Müslüman kimliÄŸinin Islahat Fermanı’nda öne sürülmesi baÅŸlangıç noktası için Islahat Fermanı’nın almamızı gerektirir.
 
Tanzimat fermanıyla hak, hürriyet, rejim tartışmaları vb. konular yaygınlaÅŸmış 17 sene sonra gelen Islahat Fermanı ile epey geniÅŸ bir yelpazeye ulaÅŸmıştır. Özellikle bu fermanın Müslüman halkın aleyhinde, gayrimüslim halkın lehinde olduÄŸu fark edilmiÅŸtir. Hatta bu eÅŸitsizliÄŸi II. Abdülhamid ÅŸöyle dile getirmektedir:
 
“Müsavat hususu gündeme geldikçe yalnız Ä°stanbullu olanlar ve Hristiyanlar bundan yararlandı. Bunun dışında Müslüman milletin mahzun ve mukadder olduÄŸunu gördüÄŸüm için Kanun-i Esasi’nin tamamının yararlanmasına sırf bu fıkra ahkamı yüzünden razı oldum. Bu nedenle herhangi bir ÅŸekilde öne çıkmamış, kendi sıkıntı ve sorunlarını ifade edeceÄŸi ve bunları uygulamaya koyacağı görevlere gelmemiÅŸ bu insanların ciddi bir araÅŸtırmayla seçilerek ve en kısa zaman içinde, mebus olabilme imkanları dahil istenen hizmetlerde istihdam edilmeleri ne ÅŸekilde olacak ise bunu izah edilerek beyan edilmesi…”[6]
 
Batı medeniyetinin emperyalizmi, ağır toprak kayıplarının baÅŸlaması, kültürel, siyasi, ekonomik, askeri vb çöküÅŸlerin ardından devletin tekrar eski günlerine dönmesi için farklı düÅŸünceler ortaya atılmıştır ki, ilk olarak batıcılık ortaya çıkmıştır. Özellikle ıslahat fermanının etkisiyle ulemada ‘‘müslüman’’ kimliÄŸi ön plana çıkmış, modernleÅŸmenin Ä°slami temelle olması gerektiÄŸi düÅŸünülmüÅŸtür. ModernleÅŸme hareketi olan Ä°slamcılığın ‘‘modernleÅŸen dünyanın ürünü’’ olduÄŸu söylenmektedir.
 
II. MeÅŸrutiyet ile birlikte diÄŸer fikir akımlarında olduÄŸu gibi Ä°slamcılıkta da süreli yayınlar yerini almıştır. Özellikle Akif’in öncülüÄŸündeki Sırat-ı Müstakim bu yayınların başında gelmektedir. Yazar kadroları önce koalisyon olarak baÅŸlasa da zaman ilerledikçe daha homojen bir yapıya dönüÅŸmüÅŸtür. Yayınlarda sadece Osmanlı sınırlarını deÄŸil tüm Ä°slâm dünyasına ulaÅŸmayı, oradan gelen haberleri neÅŸretmeyi hedeflemiÅŸ ve bunu ÅŸu zamana kadar görülmemiÅŸ bir geniÅŸliÄŸe ulaÅŸarak baÅŸarmış Tercüman gibi gazeteler neÅŸredilmiÅŸtir.
 
Ä°slamcıların Ä°ttihat ve Terakki hükümetiyle saÄŸladığı irtibat gereÄŸi bu düÅŸünce milli mücadele ardından da Cumhuriyet devrine yansıyacaktır. Özellikle 1924 yılına kadar kurucu, yönetici ve taşıyıcı kadrolar arasında Ä°slamcılar önemli bir yer teÅŸekkül etmekteydi.
 
Bu cereyanın kurucuları Namık Kemal, Ziya PaÅŸa, Efgani, Mehmed Akif, Ahmet Mithat gibi isimler olacaktır. Toplumu bu çöküÅŸten kurtarma düÅŸüncesine sahip olan bu nesil “kurtarıcılık’’ rolünü üstlenmiÅŸtir. Bu isimler genel anlamda reformist olmalarıyla birlikte kendilerini diÄŸer dönemlerdeki Ä°slamcılardan ayıran en önemli özellikleri kelam, hadis gibi ilimleri bilmeleri hatta tefsir yazabilecek kadar ilmi derinliklerinin olmasıdır.
 
Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Ä°slamcılık
 
Dönemin baÅŸlangıcının 1924 yılında olmasında mutabık kalınsa da tarihi süreç ve fikri deÄŸiÅŸikliÄŸi göze aldığımızda sonunun 1950’li yıllara kadar uzandığını söyleyebiliriz.
 
Milli Mücadele döneminde hilafeti, halifeyi, Ä°stanbul’u ve devleti kurtaracağına dair bir dil kullanılmış, bir ruh oluÅŸturulmuÅŸtur. Kurucu mecliste Ä°slamcı fikirden gelen ulemanın, tekkeli veya medreseli insanların olması bu ruhu kanıtlar niteliktedir.
 
3 Mart 1924 yılında mecliste alınan Hilafetin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat, Åžeriye ve Evkaf Vekâleti ile ilgili kanunlar ile yapılacak olan büyük deÄŸiÅŸiklikler kendini gösteriyordu.
 
Medreselerin, tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla bakanlık gibi bir iÅŸlev gören bir fikir genel müdürlüÄŸe düÅŸürülmüÅŸ, yayın organları, dini kitaplar, risale dergi gibi yayın organları kaldırılmıştır. II. MeÅŸrutiyetle baÅŸlayan fikri özgürlük ortadan kalkmış, Milli Mücadele’de önemli bir yeri olan Ä°slamcılık da yasaklı bir düÅŸünce halini almıştır. 
 
Özellikle hilafetin kaldırılmasıyla Ä°slam fıkhının uygulanması konusunda tereddütler ortaya çıkmıştır. Makamın kaldırılmasıyla Müslüman ‘‘liderlik’’ kurumu ortadan kalkmış, Ä°slâm’ın nasıl uygulanacağına dair soru iÅŸaretleri oluÅŸmuÅŸ akabinde ‘‘Daru’l Harb’’ düÅŸüncesi yeÅŸermeye baÅŸlamıştır.
 
Bu konularda fikri bir mücadeleye giriÅŸen Ä°slamcılar, Takrir-i Sükun yasasıyla ‘‘yılanın başı’’ konumuna getirilip hem kendileri hem de fikirleri ezilmiÅŸtir. Bu dönemde aydınlar kendilerini ya yurt dışında bulmuÅŸlar, ya da illegal bir oluÅŸuma dönüÅŸmüÅŸlerdir. Bu durumu Ä°smail Kara ÅŸöyle örneklendirmektedir:
 
“Meselâ Mustafa Sabri Efendi kaçarak canını kurtarabilmiÅŸ, Âkif kendini Mısır’a sürgün etmiÅŸ, Elmalılı Hamdi efendi Ä°stiklâl Mahkemeleri’nde idamla yargılanıp beraat ettiklten sonra adeta göz hapsine mahkûm edilmiÅŸ, Said-i Nursi sürülmüÅŸ, Ä°skilipli Âtıf Efendi idam edilmiÅŸ, Ahmet Hamdi Akseki, Tahirü’l Mevlevi Ä°stiklal Mahkemeleri’nde idamla yargılanmış, medrese ve tekke mensuplarından birçoÄŸu Åžeyh Said Ä°syanı ve Menemen hadisesi gibi olaylar gerekçe gösterilerek, irtica ve rejim karşıtlığı ile suçlanarak sıkı ve bıktırıcı kontrollere tabi tutulmuÅŸlardır…”[7] 
 
Türkiye’de Ä°slamcılığın yaÅŸadığı bu zorlu yılların ardından ÅŸu geliÅŸmeler vuku bulmuÅŸtur;
 
Rejimde yerini bulamayacağını yaÅŸayarak anlayan Ä°slamcılar kendi varlıklarını koruma altına alabilmek, Müslümanların menfaati için “laik” dahi olsa devletle aralarını iyi tutabilmek için kurucu unsur olan “ulus devlet” anlayışı içerisinde kendilerine yer bulmaya çalışmış, milliyetçi- muhafazakâr neslin yetiÅŸmesiyle birlikte bu çalışmaları da baÅŸarıya ulaÅŸmıştır. Bu düÅŸünce kendini süreli yayınlarda gösterip düÅŸünce olarak baÅŸlamış ardından daha geniÅŸ çaplı bir harekete dönüÅŸmüÅŸtür. Bu nesil içinde özellikle Nurettin Topçu ve Hareket (1939) dergisi, Necip Fazıl ve Büyük DoÄŸu dergisi (1943), Ä°slâm-Türk Ansiklopedisi ve dergisi ve 1948 yılında tekrar çıkarılmaya baÅŸlanan SebilürreÅŸad baÅŸlatıcı roldedir.
 
Takrir-i Sükun kanunun neticesinde Ä°slamcıların bir kısmı ‘‘Daru’l Harb’’ düÅŸüncesini kabul ederek kendilerini koruma altına almıştır. Bunu saÄŸlarken de rejimle kendilerini barıştırmış, ‘‘inkılapçı’’ rolüne dahi girebilmiÅŸlerdir çünkü ‘‘bize ve fikrimize bir ÅŸey olmasın’’ düÅŸüncesini benimsemiÅŸlerdir. Her ne kadar rejimle düÅŸman olsalar da bunu saklayabilmek için pragmatist bir yapıya bürünmüÅŸlerdir ki, bu düÅŸünce halâ yaÅŸamaktadır.
 
Bu dönemde Diyanet Ä°ÅŸleri’ne duyulan nefret, Said-i Nursi gibi Ä°slamcıların sürgüne yollanmasıyla illegal bir ÅŸekilde cemaatleÅŸme, tarikatlaÅŸma baÅŸlamıştır. Bu yapılanma önce taÅŸrada kendini göstermiÅŸ, özellikle Nursi’nin taÅŸrada Ä°slam’ı tekrar yayıp, anlatabilmesi için risaleler kaleme almasıyla Nur cemaati’nin kökleri atılmıştır. Süleyman Hilmi Tunahan’ın başını çektiÄŸi cemaatse Diyanet’e ve Ä°mam Hatip Okulları’na karşı cephe alarak oluÅŸmaya baÅŸlamıştır.[8] Köyden kente geçiÅŸe birlikte cemaatler de ÅŸehirde kendilerini yerler edinip, zenginleÅŸmiÅŸ, büyümüÅŸ, kendilerine ait bölgeler istihdam etmiÅŸlerdir.
 
Fikirlerin, süreli yayınların yasaklamasıyla birlikte fikri açıdan bir ‘‘fetret’’ dönemi yaÅŸanmıştır. 1940’lı yıllarla birlikte Mısır, Pakistan, Hindistan gibi ülkelerde ortaya çıkan Ä°slamî nizam anlayışı bizde de önemli bir yer teÅŸekkül eder, çünkü o dönemde ülkemizde Ä°slamcılık hareketi bakımından bir üretim olmadığı için tercüme fikirler merkeze yerleÅŸmiÅŸtir. Demokrat Partili yılların baÅŸlamasıyla bu fikirlerin geliÅŸme imkânı artmış, tıpkı Mısır’da patlak veren ‘‘Ä°slamî Toplum’’ hareketi gibi, ülkemizde de Erbakan’ın liderliÄŸinde sokaklarda, kahvelerde, miting alanlarında duyulmaya baÅŸlanan ‘‘Milli GörüÅŸ, Ä°slami GörüÅŸ’’ hareketi için zemin hazırlamıştır. Hatta bu nesle Ä°slâmî toplum kurma ideallerinden dolayı ‘‘kurucu’’ nesil de denmiÅŸtir.[9]
 
 
 
 
Müellif: Müellif: Eyüp Ersegün Kahraman / Kaynak: Kırmızılar Web Portali
 
 
_______________________________________________________________
 
 
[1] Mehmet Ali Büyükkara, ÇaÄŸdaÅŸ Ä°slami Akımlar.
 
[2] Ä°smail Kara, Türkiye’de Ä°slamcılık.
 
[3] Åžerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset.
 
[4] Mümtazer Türköne, ‘‘Ä°slamcılık ( GiriÅŸ, TeÅŸekkül Devri)
 
[5] Modern Türkiye’de Siyasi DüÅŸünce c.9
 
[6] Türk Dünyası AraÅŸtırmaları Vakfı, sayı 139 AÄŸustos-2012
 
[7] Ä°smail Kara, Müslüman Kalarak Avrupalı Olmak.
 
[8] Åžerif Mardin, Türkiye’de Din ve Siyaset.
 
[9] Ali Bulaç, Ä°slâm’ın Üç Siyaset Tarzı veya Ä°slamcıların Üç Nesli.
 
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.