Sosyal Medya

Makale

Cumhuriyetin Kuruluşu Üzerine Yeniden Düşünmek

Osmanlının yıkılış süreci ve cumhuriyetin kuruluş sürecindeki temel saik varlığı korumak olunca, uzatılan her ele sarılmak ve aslında İngiltere desteğine olan ihtiyaç genel bir kabule dönüşmüştü. İşte bu genel kabul aynı zamanda Osmanlıyı yıkarken yeni devletin kuruluşunda da kendini inkâra davetiye çıkardı. Bu inkâr, kendi kültür ve medeniyet perspektifini bir tarafa bırakarak mütegallibenin kültür ve medeniyet kodlarını almaya sevk etti. Bu sevk edişin tabii tezahürü olarak kurulan ülke kendi tarihi ile bütün bağlarını koparmak durumunda kaldı. Yeter ki kendi varlığı ayakta kalsın.

KuruluÅŸ sürecindeki mason örgütlenmelerin katkısı ve etkisi ta ki yasaklanana kadar devam etmiÅŸtir. Zaten Latin alfabeye geçiÅŸ, seküler bir kültürün eÄŸitimi belirlemesine müsaade edilmesi, kılık kıyafet ile de bir batılı gibi olma ve davranma arayışları; kısa bir sürede; Almanya ve Japonya gibi çabuk toparlanmaya da imkân tanımamıştır.

Osmanlı bakiyesi olmanın dezavantajı sonuna kadar kullanılmıştır. Osmanlı gibi Avusturya Macaristan imparatorluÄŸu ve Rusya çarlığı da aynı akıbete duçar oldular. Dağıldılar ve dağıtıldılar. Ancak, onlar çabuk bir ÅŸekilde toparlandılar ve Rusya ikinin ikincisi oldu. Ama Osmanlı Bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti ise hem kıtlık yılları yaÅŸadı, hem tek parti dönemi boyunca ciddi sorunlarla baÅŸ etmek zorunda kaldılar. Ağırlıklı olarak da yeni bir düşünce ve yaÅŸamın kalıcı hale getirilmesi çabası ve buna dayalı yapılan halka yönelik baskılar, idamlar, cezalandırmalar… Bu dönemde Dersim katliamı ve Åžeyh Said olayı ve idamları söz konusu edildi.

Bütün bu yapılanlar, halkın kendi devleti ile barışık bir yapı kurmasına engel teÅŸkil etti ve bu uzun bir tarih diliminde de böyle kaldı. Türkler, temsiliyeti kaybetti, Kürtler, düşman kategorisinde ele alındı. Aleviler, bürokrat ve devlet kademelerinden dışlandı. Uzun süre Müslüman olmayan unsurlar, devlet kadrolarından uzak tutuldu. Bunların toplamı ise iktidarı elit bir çevrede tutmaya yaradı. Ama ülkenin barış içinde atılım yapmasının bütün imkânları yok edildi. Ellili yıllara kadar…

Birinci dünya savaşından yenik çıkmasına raÄŸmen çok kısa sürede kendini yeniden ayaÄŸa kaldıran devletlerin ortak özellikleri; kendi eÄŸitim sistemlerini sürdürmeleri ve kendi yaÅŸam kültürlerini devam ettirmeleridir. Bu bir bütün olarak var olmanın koÅŸullarını ortaya çıkarmıştır. Özellikle Almanların, neye el koyarsanız koyun, ama okullarımıza karışmayın yeter, sözü pek çok ÅŸeyi açıklamaya yeter de artar…

Mütegallibenin Osmanlıyı yıkmaya yeminli oluÅŸunu anlamak mümkün, ancak Osmanlı bakiyesi olması beklenen cumhuriyetin kendi köklerini inkâra yönelmesini anlamak zor görünüyor. Muhtemelen yapılacak eleÅŸtirilere verilecek cevap; var olmanın baÅŸka yolu kalmamıştı… Bu seferde sorulacak soru; ‘niye bu kadar sert bir ÅŸekilde uygulamaya çalışıldı’ sorusudur.

Cumhuriyetin kuruluÅŸu ile birlikte meydana gelen bazı temel olgular vardır: Bir batılı olma adına kendini inkâr… Bu inkârın gereÄŸi olarak kendine yabancılaÅŸma…

Ä°nkâr, baÅŸlı başına bir olgudur. Ve bu devletleÅŸme sürecindeki temel aksaklığı ve zaafı ortaya çıkarmaktadır. Ä°nsan, baÅŸkası olmaya çalıştığı sürece kendisi olamaz, kendisi olamayan kiÅŸi ise hep bir yamuk durumu içselleÅŸtirerek kendisine yabancılaşır. Ä°ÅŸte bu iki olgu diÄŸer baÅŸarılı olan devletlerde olmayan ÅŸeylerdir. On yıl öncesini okuyamayan bir nesil, daha bundan büyük yıkım olabilir mi? Çin, Hint ve Japonya alfabe olarak Arapçadan çok daha karmaşık ve çetrefilli deÄŸil mi? Ama asla deÄŸiÅŸtirme çabasını göremezsiniz. Ve bugün her üç ülkede dünya dengelerinde rol oynayan asli unsurlara dönüştüler. Cumhuriyet ise alfabeyi deÄŸiÅŸtirerek yıllarca dünya çapında ne bir yazar, ne bir ÅŸair, ne bir düşünür, ne bir filozof ve ne bir siyasetçi ortaya çıkarmıştır. Bu bile tek başına yeterli bir açıklama yapar: Yapılan ÅŸeyin yanlışlığını gösteren bir ayna olarak…

YabancılaÅŸma, sürekli sosyal mühendisliÄŸe açık bir yapı ortaya çıkartır. Ä°ÅŸte bu yapı yüzünden sürekli ülkede ellerini serbestçe dolaÅŸtıran güçlerin varlığı hep tartışıla gelmiÅŸtir. Özel Kuvvetlerimizin maaÅŸlarının zamanın baÅŸbakanı tarafından açıkça teyit edilmesi de meselenin derinliÄŸini ve garabetini ortaya çıkarmıştır. Burada suçu tek taraflı olarak ortaya koymak yerine olup bitenin neliÄŸini doÄŸru bir tasvir ile ortaya koyarak bugüne kadar ertelenen kendi olma halini yeniden diriltmenin imkânlarını bulma arayışı öncelikli olmalıdır.

Osmanlının yıkılışı döneminde olan nesil bir Araf halinde, yani aslında neyi nasıl yapacağı konusunda kafası ciddi bir ÅŸekilde karışık iken bu hal cumhuriyetin kuruluÅŸuna da taşınmıştır. Bu araf hali uzun bir tarih diliminde devam ederken doÄŸal olarak esen rüzgâra uygun bir tutum geliÅŸtirmek de kaçınılmaz hale gelmektedir.

Sonraki nesiller ise tarihsizleÅŸtirildi…

BatılılaÅŸma politikası ise yeterli düzeyde gerçekleÅŸtirilme imkânı bulamadı. Arafta olma, yabancılaÅŸma ve iktidar ile halk arasındaki güvensizlik bu projeyi de yeterli düzeyde baÅŸarılı kılamadı. Yine de iktidarı elinde tutacak kadar elit bir kadroyu yetiÅŸtirdi. Ama süreklileÅŸen halk kültürüne ve düşüncesine yönelik düşmanca tutumlar, aslında iktidarın en büyük zaafını oluÅŸturduÄŸu gibi yanlışların taşıyıcısı konumunu da üstlendi. Bu temel gerçekliÄŸi mutlaka doÄŸru bir ÅŸekilde anlamaya ve idrake muhtacız ki yeni bir atılımın nereden baÅŸlatılması gerektiÄŸi açıklığa kavuÅŸsun…

Politik öncüler ise yerli ve vatanseverlik yerine çıkarlarını gözettiler. Ya da korkutulup doğru adımları atamadılar. Kendilerine sunulan iktidar imkanlarını gözeterek sağlıklı bir yapı kurmanın dışında kaldılar. İktidara talip olan her siyasi elit, aynı zamanda Amerika yolculuğu yapma zorunluluğu duyması, doğal olarak onun bu durumunu kanıksayan bir halkın varlığını da ortaya çıkardı. İşte bu devlet millet arasındaki temel kopuş noktası oldu. Adı konulmasa da bu iktidar olmanın yolu dış güçlerin iznine tabi olduğu gerçeği ciddi bir devlet ve millet olma hayalini hep ertelemeye matuf bir bakışı ve yaklaşımı süreklileştirdi.

DemokratikleÅŸme, görece yerli olanla barış gibi algılansa da tam tersi liberal politikalarla devlet katında olan modernleÅŸme halk düzeyine taşınma arayışlarına sahiplik etti. Bu yüzden demokratikleÅŸme çevrenin merkeze yöneliÅŸinin arayışına sahiplik etti. Böylece batılılaÅŸma ve iktidara yönelme isteÄŸi ikili bir yapıyı zorunlu kıldı. Yani iktidar olma isteÄŸi yüzünden kabul etmese de siyaset yaparken bazı ÅŸeyleri gözetmek ve bunu zorunlu görmek, aslında yabancılaÅŸmayı derinleÅŸtirirken ülke sathına yayarken, bu ülkede yaÅŸayan her kiÅŸiye de etkisini saÄŸlayan bir mekanizma doÄŸurdu. Ãœniversiteler, memuriyet hayatı, askeri bürokrasi, adliye vesaire, rahat bir yaÅŸam sunarken buralara yönelen kiÅŸilerin belirli kalıpları hayatlarının nirengi noktası kılmalarını da beraberinde taşıdı. Fakat bu durum daha iyiye doÄŸru deÄŸil, daha çok kötüye yönelimi kolaylaÅŸtırdı. Sürekli kendisine ve içinde bulunduÄŸu kültüre yabancılaÅŸan karakterler, ÅŸizofrenik hale dönüştüler…

Ä°deolojiler dahi saf bir hali taşıma yerine iÅŸlevsel ve araçsal kullanımı ölçüsünde deÄŸer kazandı. Dışına çıkma izni ise verilmedi. Bu ülkede Ä°slamcılık, Solculuk ve Milliyetçilik aynı akıbete duçar oldu… Ãœniversite ve eÄŸitim politikası ise öğretmeme üzerine kurulu olduÄŸu tartışmasız bir gerçek. On küsur sene eÄŸitimi verilen bir yabancı dilin neredeyse hiçbir öğrenci tarafından eÄŸer dışarıdan destek almamışsa öğrenilmediÄŸini biliyoruz. Okulda eÄŸitim süreçlerinde yetiÅŸen bir öğrenci göremiyoruz. Ancak dışarıdan kendisini yetiÅŸtirmeye çalışan kiÅŸiler hariç. Yani tam bir fiyasko olan eÄŸitimi düzeltme imkânı da bulunamıyor. Ä°ktidar tarihinin en çok deÄŸiÅŸen bakanı olarak kayıtlara geçmiÅŸ olabilir… Ancak her çalışma, eÄŸitimi düzeltme arayışı sonuçlanamıyor. Muhtemelen yapılan gizli anlaÅŸmalara baÄŸlılık olarak betimlenebilir. Buna dair bazı ÅŸeyler ufaktan tartışılmaya çalışılıyor.

Ak Parti, birinci dönemi ile devlet millet barışının önündeki ciddi engelleri ortadan kaldıran bir görüntü verdi. Bunu saÄŸlayan ÅŸey; devletin düşman addettiÄŸi toplumsal kesimlere elini uzatması ve onları düşman kategorisinden çıkarma arayışıdır. Ancak bu konuda baÅŸarılı olunduÄŸuna dair görüşün netleÅŸmesi için ÅŸu an içinden geçtiÄŸimiz sürecin baÅŸarılı bir ÅŸekilde yönetilmesi ve yeni düşmanlıkların ortaya konmamasına baÄŸlıdır. Ak Parti ikinci dönem 2013 ve sonrası devlet siyaset ile birlikte doÄŸru adımlar atıyor görünüyor. Ya da halkın en büyük kesimi olan muhafazakâr dindar ve milliyetçi kesimi ile birlikte hareket eden devlet, iktidar ile birlikte içinde olduÄŸu beka sorununu aÅŸmaya yönelik hamleler yapıyor. Bağımsız politikalar takip etmeye çalışıyor. Fakat ciddi bir kutuplaÅŸmayı da beraberinde taşıyan bir tutumu devam ettiriyor. Ak Parti, devlet partisi olma hüviyeti kazandıkça, dili devletleÅŸiyor, buyurgan bir hal alıyor. Bu da beraberinde ciddi ÅŸikâyetleri ortaya çıkarıyor. Daha önce devlet dilini ortaya koyan CHP ise farklı, irili ufaklı bütün sol ve muhalif kesimleri daha barışçıl bir dil ile ortaklaÅŸa siyaset arenasına taşıyor. Son yıllarda gittikçe güçleniyor bu cephe…

Ancak bu sefer de yerlilik adına Ä°slam düşüncesi modernliÄŸe eklemlenme arayışlarını yoÄŸunlaÅŸtırdı. Batı dışı düşünce havzalarında tek ve kendi kalan Ä°slam düşüncesi eÄŸer modernleÅŸmeye eklemlenirse bu sefer cumhuriyet dönemindeki yabancılaÅŸma süreklileÅŸerek devam edecektir. Ve aslında cumhuriyet kendini yenileme konusunda zaaflar ortaya koymaya devam edecektir anlamına gelir. Entelektüel dünya; aydın ya da âlim kavramlarının içeriÄŸi boÅŸ. Güçlü bir entelektüel gücümüz hiç olmadı, olmayacak gibi görünüyor. Bir çıkış yolu bulma adına bilgi sorunu ve entelektüel gücü yeniden ele geçirmek ve her meydan okumaya cevap verecek bir istidada sahip kılmayı zorunlu görmeliyiz.

Maalesef bu halde bir sonuç elde etmek ve muasır medeniyet sahibi ülkeler gibi geliÅŸmek hayalden öteye geçmez... Cumhuriyet hükümetlerinin ortak ideali olmasına raÄŸmen…

Yani salt teorik deÄŸil analitik düşünme ÅŸarttır…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.