Sosyal Medya

Makale

Sizin de ne olduğunuzu gördük

Muhtemelen bundan 5-10 yıl sonra yüzümüzü kızartacak yegane cümle “Müslümanların da ne olduÄŸunu gördük” ifadesi olacaktır. Daha düne kadar birçoklarının sürdürdüğü iyi niyetli maslahat yaklaşımı yavaÅŸ yavaÅŸ yerini kandırılma hissine, içi boÅŸ veya sahte duygularla doldurulmuÅŸ hamasi söylemlerin göz boyayan yanıltılma duygusuna bırakmakta. Bu sadece insanların arasında hızla yaygınlaÅŸan bir tespit. Gittikçe etkisi artan ekonomik kriz, dün bollukta göze çok da batmayan gayrı ahlaki davranışları, liyakatsizlikleri, yolsuzlukları, adam kayırmacılığı ve çoÄŸu bürokratın “devletin malı deniz yemeyen keriz” anlayışını insanların gündemlerine getirmeye baÅŸladı. Fakat daha büyük bir tiksinti konusu mevcut. Bu, hızla bir geçim kaynağı haline gelmiÅŸ ÅŸakÅŸakçılık, tetikçilik ve soytarılık mesleÄŸidir. Böylesi bir meslek kontenjanından yaralanabilmek için sıraya giren, birbirini ezen, ben daha öteye iÅŸedim dercesine dalkavuklukta sınır tanımayan yeni yeni tipler gazetelerin köşe baÅŸlarını, televizyon kanallarının bültenlerini, yayınevlerini, sivil toplum kuruluÅŸlarını, üniversite kürsülerini tutmuÅŸ vaziyette. Şöyle başınızı karşı tarafa doÄŸru çevirdiÄŸinizde ise “hele bir iktidar tökezlesinde” hırsıyla intikam sloganları atan yüzbinleri, aÅŸağılık kompleksi ruhuna sinmiÅŸ Tanzimat romanlarındaki batı yaranı entelektüel ve akademisyenleri, henüz vahÅŸice katlettiklerinin kanları aÄŸzından silinmemiÅŸ terör örgütü ve terör partisini ve “yeter ki tayyip gitsin” ittifakını görüyorsunuz. Sonra istemsiz olarak Akif gibi “Yâ Râb, bu uÄŸursuz gecenin yok mu sabâhı? MahÅŸerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!” diyorsunuz.

Açıkçası kendisine aidiyet hissetmediÄŸim, aynı toplum çatısı altında olmamıza raÄŸmen ortak hukuk ve ortak çıkar gibi unsurları sürekli ihlal edip insanların maruf deÄŸer yargılarını her fırsatta yere çalan ve yine her fırsatta bu topraklar ve geçmiÅŸiyle hiçbir ünsiyeti olmadığını dile getiren kesimlerin hangi durumda ne kadar seviyesizlik ve ahlaksızlığa bulaÅŸtığı ilgimi çekmiyor. Tıpkı dün gibi bugün de, bu kesimler ile iktidar ve halkın ekseriyetinin iliÅŸkisinin güce dayanması gerektiÄŸine inanıyorum. Zira bir asırdan beri bu halkın inancı, kültürü ve siyasi tercihleri sebebiyle maruz kaldığı aÅŸağılanma ve hor görülme tecrübelerini tiyatrovari empati ve uzlaşı çabaları pahasına unutmuÅŸ gibi yapmak tek kelimeyle aptallıktır. Hepimiz biliyoruz ki burası Türkiye: aÄŸzından barış sözcüğünü eksik etmeyenlerin henüz 16 yaşındaki bir çocuÄŸu çivili sopalarla dövüp 3. kattan aÅŸağı atıp, yakıp, üzerinden defalarca arabayla geçtikleri bir ülke; evine ekmek götüren kot taÅŸlamacısı bir çocuÄŸu kurÅŸunlayıp katledenlerin “Berkin Elvan ölümsüzdür!”, “çocuklar ölmesin!” sloganları attığı bir ülke; kendi istihbarat teÅŸkilatının operasyonunu ifÅŸa edip yurtdışındaki medya ajanslarına servis eden, “Ä°ran’la Türkiye savaÅŸsa, Ä°ran’ın yanında saf tutarım” diyen ve birden fazla yabancı servisle iÅŸbirliÄŸi yapan milletvekillerinin olduÄŸu bir ülke. Burası Norveç deÄŸil. Burası Türkiye, yani kemalistinin “ah nerde o eski günler” hasretiyle hala darbe düşleri kurduÄŸu, Fethullahçısının ÅŸekilden ÅŸekile girerken her kesimle mut’a nikahı kıydığı, Ä°rancısının gönüllü dini ve kültürel ajanlık görevini ifa ettiÄŸi, yargısının, ordusunun ve daha birçok kurumunun farklı kesimlerin güç savaşında paylaşıldığı bir ülke. Saf olmaya gerek yok. Ahlaklı olmak, içinde bulunduÄŸumuz koÅŸulları göz ardı ederek “ne olursa olsun”, “nasıl olursa olsun”, “kime karşı olursa” olsun deyü idealleÅŸtirilmiÅŸ davranış ve düşünce kalıplarını bir tür duyar haline getirmek deÄŸildir; aksine ahlaklı olmak, doÄŸruluk ve hakkaniyeti gerektiÄŸi zamanda, gerektiÄŸi mekanda, gerektiÄŸi kiÅŸi ve koÅŸullara karşı gerektiÄŸi gibi ortaya koyabilmektir.

Fakat problem artık bu kesimlerle olan iliÅŸkimizde deÄŸil, aksine kendimizle olan iliÅŸkimizde. Daha düne kadar isimlerini dahi bilmediÄŸimiz ÅŸahıslar, Ä°sevi avlayan Yahudiler gibi ÅŸahsiyetlerini satarak elde ettikleri köşe baÅŸlarından parmakla iÅŸaret ettikleri bu camiada saygın bir yeri olan birçok kiÅŸiyi ahlaksız iftira ve söylemlerle linç ettiler; gazetelerden kovdurdular; çalıştıkları iÅŸyerlerinden üniversite kürsülerinden attırdılar; maaÅŸlarını kesintiye uÄŸrattılar ya da tehditle susturdular. Bir Ahmet TaÅŸgetiren’e ne oldu haberimiz var mı? 40 yılını bu ülkede siyasi Ä°slam’ın parçası olduÄŸu düşünceye adamış, herkesin naifliÄŸi ve inceliÄŸi sebebiyle hürmet gösterdiÄŸi bir ÅŸahsiyet, yüreÄŸine sinmediÄŸi bir soruyu sadece bu camianın bir özeleÅŸtirisi olarak dile getirdiÄŸi için durumdan vazife çıkaran bir soytarıya feda edilerek kovuldu. Ahmet TaÅŸgetiren ismini belki de bu camiada kirletilemeyecek nadir biri olduÄŸu için verdim, fakat bir o mu var? Adını andığınızda mimleneceÄŸiniz, en hafif deyimle ucuz kovboy rolünü icra edenler tarafından ÅŸahıslarına atılan iftiralar sebebiyle bu camiada küstürülen nice ÅŸahsiyetli insan yok mudur? Şöyle bir kafamızı çevirip bu insanların yem edildiÄŸi tiplere bir bakalım. Bunlar hesaplarından porno haklarını savunan, iÅŸret alemlerinden ayrılmayan, daha dün PKK’ya ekoloji derneÄŸi muamelesi yapıp, ÅŸehit babalarına alenen hakaret ve küfür eden, kalk deyince kalkıp otur deyince oturan, dini imanı para olan tipler.

Yine düne kadar gücü elde etme maslahatı halk tarafından çoÄŸu kez dile getirilmemiÅŸ bir kabul ve tasdik görüyordu. En basit ifadeyle devlette, belediyelerde veya baÅŸka kurumlarda toplumun ortak deÄŸer yargılarına aidiyet hisseden kimselerin kasıtlı olarak yerleÅŸmesi ya da yerleÅŸtirilmesi bir hak veya zorunluluk olarak görülüyordu. Zira, devletin her bir kurumu ve dahi özel sektör, azınlık elit gruplarının arasında paylaşılmıştı ve toplumun çoÄŸunluÄŸunun temsil ettiÄŸi deÄŸer yargılarını paylaÅŸanlar buralara sokulmuyordu. “Toplumun çoÄŸunluÄŸu” ifadesi dahi daha düne kadar “azınlık” olanların karşısında bir mahcubiyet belirtisi deÄŸil miydi? Halkın bu yaklaşımı, halihazırda devlet kurumları içerisinde iktidarın kadrolaÅŸma sürecinde verdiÄŸi mücadeleye olumlu bir ivme kazandırmış ve destek görmüştü. Zira bu ülkede son bir asırlık tecrübeyi paylaÅŸan insanlar, devlet ve özel sektöre çöreklenmiÅŸ kesimlerin iktidarlarını paylaÅŸmayacaklarını, kamu ve kamudışında tehdit olarak gördükleri tüm unsurları hızla bertaraf edeceklerini gayet iyi biliyorlardı. Tam da bu sebepten ötürü, Ak Parti iktidarı boyunca gücü elde etmenin ve kullanmanın maslahatı halk tarafından sürekli gözetilmiÅŸtir. Bu gayet doÄŸal bir sebebe dayanıyordu. Şöyle düşünelim. Hükümeti devirmek için cumhuriyet mitingleri yapıldığında, Yargıtay Ak Parti’ye kapatma davası açtığında ve bu dava hükümeti tehdit edercesine üyelerden bir kiÅŸinin aleyhte oyuyla neticelendiÄŸinde, TSK e-muhtıra verdiÄŸinde veya ordu içerisindeki cuntanın darbe planları deÅŸifre olduÄŸu sırada ErdoÄŸan gayet sivil toplumcu ve demokrat bir politikayı benimsiyordu. Bu demek oluyor ki devlet veya özel kuruluÅŸlar içerisinde yuvalanan farklı elit grupları uzlaşı ve ortak zemin anlayışını benimsemiyor, aksine bu tür söylemleri varlıkları için birer tehdit olarak görüyorlardı. Böylesi bir zeminde çokları hor görüp suçlasa da halkın, iktidarın devlet içerisindeki kadrolaÅŸmasına yönelik olumlu tavrı gayet ferasetli bir davranış olarak görülüyordu. Zira iktidarın temsil ettiÄŸi toplumsal taban çok geniÅŸ bir kitleyi barındırıyordu, pek tabi olarak bir grup, Fetullahçılar, böylesi bir durumu fırsata çevirmiÅŸ, halkın iyi niyet ve müsamahasını kullanmışlardı. Bu durum 2013 yılına kadar yaÅŸadığımız tecrübedir ve kontrolsüz ÅŸekilde devlet kurumlarının liyakat gözetilmeksizin bir gruba bırakılmasının neticesi TSK uçaklarının 15 Temmuz gecesi halkın ve TBMM’nin üzerine bomba yaÄŸdırması olmuÅŸtur. Peki bugünde aynı hata tekrar edilmiyor mu?

Hükümetin bir milli güvenlik sebebi olarak görmesinden sebep devlet içerisinde kadro alacak kimseleri tercih etmesi, yönlendirmesi ve bu ÅŸekilde kontrolü altında tutması Türkiye gibi farklı kesimlerin birbirleri üzerinde tahakküm kurmaya çalıştığı bir ülkede kesinlikle zaruret olarak görülebilir. Fakat buradaki problem, tıpkı Fethullahçılar gibi bir kliÄŸin devletin her kademesinde hızla kadrolaÅŸarak liyakat, sadakat, ehliyet ve dürüstlük gibi devletin bekasının kendisine dayandığı devlet adamlığı karakteri yerine biat etmesi umulan ÅŸahısları etrafında toplaması. Peki bu ÅŸahıslar sadece devlet kademelerinde mi? Hayır gazetelerin köşe baÅŸlarında, ana haber bültenlerinde, üniversite kürsülerinde, sivil toplum kuruluÅŸlarında ve daha nice kamusal alandalar. Fethullahçılardan daha büyük yıkım ve hayal kırıklığına sebep olabilecek bu klik, toplumun sahip olduÄŸu dini ve kültürel deÄŸer yargılarını alay edercesine bir argüman haline getirip iktidarın halihazırda yürüttüğü mücadelede kendilerine bir rant payı çıkarıyorlar. Ne kadar tuhaftır ki vatan, millet, ÅŸehadet, bayrak, mehter, Osmanlı, Ä°slam, Ä°slam dünyası vb. anahtar kelimeler aradan sadece 2 yıl geçmesine raÄŸmen halk nezdinde artık aynı ÅŸeyi ifade etmiyor. Dün DavutoÄŸlu’na dışarıda ve içeride itham edilen neo-Osmanlıcılık politikasının halk nezdindeki anlam ve deÄŸeri ile bugün malum televizyon kanallarında her gün alaycı üslupla maruz kaldığımız Osmanlı ideali halk nezdinde aynı ÅŸeyi mi ifade ediyor? Kesinlikle hayır. Aksine örneÄŸin dün birçoÄŸumuzun dinlemekten haz alıp belirli ideal ve duyguları içimizde hissettiren mehter müziÄŸi bile bugün bir alay konusu. “Ver mehteri ver!”cilik insanların deÄŸerlerini paylaÅŸtığı kültürel unsurların üzerine pislemekten baÅŸka bir ÅŸey olarak görülmüyor. Ä°nsanlar milli ve dini denen deÄŸer yargılarının her birinin bu klik tarafından hoyratça kullanıldığının gayet farkında. Hatta gençlerin arasında hızla yayılan “beni bu iÅŸe karıştırma” ifadesindeki deizm düşüncesi bile ilmi deÄŸil aynı tepkiselliÄŸe dayanıyor desek yanılmış olmayız. Allah, kitap, peygamber, din, ÅŸehit vb. dini anahtar kelimelerimiz dinle imanla hiçbir ilgisi olmayan bu kliÄŸin kamuoyundaki belirli yüzlerinin aÄŸzından hiç düşmüyor. Dini ve dini deÄŸerlerin böylesi ahlaksız bir kesimin tahakkümü altında olan ve din hakkında kendilerine söz hakkı verilmeyen birçokları da “lanet olsun, alın sizin olsun” çıkışını gösteriyor. Maalesef bu camianın “ben de çokları gibi gerçek islam’ı arıyordum, sonra fark ettim ki gerçek islam yokmuÅŸ” ifadesine verebilecek hiçbir cevabı yok. Evet, bu cümleyi kuran kiÅŸinin niyetinde belirli bir kasıt olduÄŸu, yaÅŸanan her vakıadan acaba Ä°slam’a ve müslümanlara nereden vurabilirim gayesini barındırdığını söyleyebiliriz. Fakat bu sözü birçoklarının nezdinde itibarlı kılan ÅŸey, dini söylemi devlet içerisindeki kadrolaÅŸtırmalarını halkın nezdinde meÅŸru kılmak için hoyratça kullanan bahsi geçen klik deÄŸil midir? 

Bütün bunların neticesi Fethullahçılarla tecrübe edilenden daha az olmayacaktır. Fakat en kötü sonuç, halkın dine ve kültürel baÄŸlarına olan ilgi ve umutlarının tükenmesi, her gün televizyon ekranları ve gazetelerde alaycı üslup ve trollüğün bir parçası haline getirilen bu deÄŸer yargılarının kısa bir süre zarfında kasıtlı olarak unutulup insanların kendi ülkeleri ve yakın coÄŸrafyalarına dair iddialarından vazgeçmesi olacaktır. Ne acıdır ki, daha 2 yıl önce vatan, millet, din ve bayrak denince canlarından vazgeçen insanlar bugün aynı anahtar kelimeler kullanıldığında mahcubiyetle susmayı ve kenara çekilmeyi tercih ediyorlar. Bu, yazının en başında dile getirilen “kandırılma” hissinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir ve eÄŸer bu klik, bir milli güvenlik problemi olarak görülüp devlet aklıyla tasfiye edilmezse başımızdaki bela, 90 yıldır bu ülkede tecrübe edilen vesayet belalarından farklı olmayacaktır. 

Belki de bu konudaki tek umut ErdoÄŸan’ın ÅŸahsına yöneliktir. Ä°nsanlar, ErdoÄŸan’a ve ErdoÄŸan’ın ÅŸahsının dışarıda ve içeride temsil ettiÄŸi deÄŸer yargılarına güveniyorlar. Toplumun çoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturan kesimlerin göz göre kamu ve kamudışında tasfiye edilip sindirilmesinin yakın zamandaki tek neticesi ErdoÄŸan’ın yalnızlığa itilmesinden baÅŸka bir ÅŸey olmayacaktır. Halkın ekonomik krizde bile, bir nevi boÄŸazından geçeni dahi ErdoÄŸan’ın temsil ettiÄŸi mücadelede kısmayı göze almasına raÄŸmen, bu kliÄŸin kısa vadede dalkavukluk vasıtasıyla saÄŸladığı göz boyama iÅŸlevinin sürdürülmesine izin verilmesi, uzun vadede ErdoÄŸan’a yönelik güven hissinin kaybolmasına sebep olacaktır. Neticede halkın umudunu idealleÅŸtirdiÄŸi ve bu uÄŸurda canını verdiÄŸi ÅŸeyler mahcubiyetle dile getirildiÄŸinde “sizin de ne olduÄŸunuzu gördük” ifadesi yüreÄŸimize yumruk gibi oturacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.