Sosyal Medya

Makale

İslam Devrimi Sonrası İran'da Politik Hayat – 1

Bugün muhafazakar görüşün karşısındaki gruplar çoğunlukla Ayetullah Humeyni’nin sözleriyle bu görüşü eleştiriyor ve kimsenin halkın iradesi üzerinde sonsuz ve tartışılmaz bir gücü olamayacağını iddia ediyorlar.

1978-79 yılında İran İslam Devrimi entelektüel açıdan düşüncenin önünde yeni ufuklar açmıştır. Fakat savaş, dini otoritenin artan baskısı ve devlet kurumlarının yeniden inşası sürecinde yaşanan gelişmeler devrimi kısa sürede dağılmanın eşiğine getirmişti.

Devrim ruhunun bütün tutkusuyla savunulduğu ilk on yılın sonuna gelindiğinde Irak savaşı sonunda bitmişti. Hemen ertesi yıl Ayetullah Humeyni hayatını kaybetmiş, bu iki önemli gelişme politik sahada yeni bir dönemin kapılarını aralamıştı. Bu durum devletin kontrolü dışındaki politik alanların yanı sıra “İranlının” dünya görüşünün yeniden idealize edilmesi için gerekli imkânları da ortaya çıkmış bulunuyordu.

Bu gelişmelerle beraber çok geçmeden farklı politik söylemlerin İran’ın büyük kentlerinde özellikle orta sınıf içerisinde karşılık bulmasını sağladı. Bu söylemler üç temel görüşün düşüncelerini yansıtıyordu: İlk grubu muhafazakâr dindarlar oluşturuyordu. Onlar İran Devrimi ile ortaya çıkan kazanımların korunması gerektiğini savunuyorlardı. Diğer bir grup dinde reform talep edenlerin söylemlerini bayraklaştırmıştı. Reformistler, İran Devrimi sonrası ortaya çıkmış bazı görüşlerin reforma tabi tutulup yeniden yorumlanması gerektiğini savunan grupta yer alıyorlardı. Son olarak büyük İran İslam Devrim’inden sonra İran’da hâkim olan bir diğer entelektüel görüş seküler modernistlerdir. Onlar modern dünyanın doktrinlerini talep ediyor ve din ile kamusal alanın birbirinden ayrılması gerektiğini savunuyorlardı.

Her görüş ortaya çıktığı çevreden mutlaka beslenir ve doğduğu toplumu şekillendirdiği ölçüde de ondan etkilenir. İran’da ortaya çıkan hakim görüşlerde İslam Cumhuriyeti döneminde yoğun bir biçimde ele alınarak bahsedilen görüşlerin ortaya koyduğu perspektif yoğun bir biçimde tartışıldı, hala da tartışılmaya devam ediliyor. İran’da hâkim olan görüşlerinin her birinin devlet ve vatandaş ile kurduğu ilişki iç tutarlılık ve devamlılık açısından farklıdır. Devleti bir kenara koyacak olursak vatandaş açısından hiçbir görüş için kurumsal ve dominant görüş budur dememiz doğru olmaz. Yine de büyük kentlerde yaşayan İranlılara tercih hakkı sunulsa yaşam şekillerinden hareketle reformist yaklaşımı veya seküler modernizmi tercih etmeleri daha olası durmaktadır.

Reformist görüş çok önemli tarihi ve teolojik referanslara atıf yapmasına rağmen bugün İslam Cumhuriyeti içinde bastırılmış görüş konumundadır. Oysa reformistler söylemlerini kadim Şia geleneklerinden alıyor ve oldukça modernist bir perspektif ortaya koyuyorlar. Reformistler için dini bir görüş olmasına rağmen diyebiliriz ki seküler pratikler ortaya koymayı talep etmektedirler. Elbette reformistler, İran İslam Devrimi’ni yıkmak istememektedirler; ama mevcut siyasal statükoyu da sürdürmemek taraftarıdırlar. Bugün reformistler politik açıdan olmasa da entelektüel açıdan İran’da hâkim görüş konumundadırlar. Reformistlere olan eğilimin ardında Şia’nın tarihsel gelişimi ile reformistlerin söylemleri arasındaki paralellik yatmaktadır. Bugün reformistlerin politik iradeyi yeniden şekillendirmek için kullandığı argümanlar, İran’ın uzun tarihi geçmişinde her Şii’nin gönlünde bulunan Şia Devrimi’nin politik argümanları ve ütopyası ile yakın ilişkiler taşımaktadır.

Bugün İran’da kendisini devrimi korumaya adadığını iddia eden muhafazakar görüşün karşı karşıya olduğu en büyük tehdit; halk nezdindeki ilgisizlik ve unutulmaya mahkum olmak. Bu görüş sahip olduğu birçok dezavantaj yüzünden özellikle büyük şehirlerde hızla eridi. Bu olumsuzluk şöyle sıralanabilir; devletle kurulan yakın ilişki, hiçbir surette esnekliğe yer verilmemesi, gündelik hayattan kopuk oluşu, kendi içerisinde yaşadığı iç çekişmeler ve tutucu yaklaşım bu görüşün İran halkından hızla uzaklaşmasına sebep oldu. Arkasında yalnızca devletin gücü kalan muhafazakar görüşün ilerleyen yıllarda gücünü koruyabilmesi pek de mümkün görünmüyor. Bugün muhafazakar görüşün yaşadığı adaptasyon sorunu ve İran orta sınıfının reel sorunlarından kopuk olmaları daha büyük kopuşları olası kılıyor.

1997 ve 2001 yıllarında yapılan seçimlerde Hatemi’nin zaferi ve nihayetinde 2005 yılında Ahmedinejad’ın elde ettiği zafer muhafazakar görüşün halkta artık hiçbir karşılığı kalmadığını gösterdi. Özellikle Ahmedinejad’ın kendisini muhafazakar olarak tanımlamaktan kaçınarak popülist bir dindar olarak sunması yeni sistemin de kapılarını araladı, üstelik Ahmedinejad muhafazakar bir ideolojiden geliyordu. Bu yaklaşım muhafazakâr düşünceyi halk nezdinde neredeyse yok etmiş ve yeni bir politik pratik ortaya çıkarmıştı.

Muhafazakar çıkmazlarından biri de esneklik ve manevra alanının zayıf olmasıdır. Bu konuda muhafazakar görüşün elini bağlayan en temel kurum Velayet-i Fakih müessesesinin mutlak iradesidir. Demokrasinin ve modern politik anlayışın ülke sınırları içerisinde hızla yayılması göz önüne alındığında geleneksel bir halifelik anlayışının kopyalanarak sunulması özellikle İran’ın orta sınıf vatandaşları için kabul edilmesi kolay bir durum değil. Bu kentli İranlıların demokrasiyi özümsedikleri anlamına gelmez; fakat yine de anti-demokratik ve merkeziyetçi bir yönetim anlayışını da sindirdikleri anlamına gelmiyor. Elbette somut veriler ve deliller üzerinden konuşmuyoruz; ama 21.Yüzyılın siyasi atmosferi içerisinde mevcut Muhafazakar görüş giderek savunulamaz bir hal almaya başladığını söyleyebiliriz. Bugün bu görüş küreselleşme, sivil haklar, sivil toplum ve çoğulculuk gibi temel fenomenleri görmezden geliyor, talepler karşısında isteksiz davranırken aynı muhafazakar görüş halkatan dini pozisyondaki kişilere güvenmelerini ve bu görüşün ortaya koyduğu kuralları benimsemesini bekliyor.  Bu durum rejimi destekleyen okumuş İranlılar için dahi kabullenmesi zor bir durum. Bugün muhafazakar görüşün karşısındaki gruplar çoğunlukla Ayetullah Humeyni’nin sözleriyle bu görüşü eleştiriyor ve kimsenin halkın iradesi üzerinde sonsuz ve tartışılmaz bir gücü olamayacağını iddia ediyorlar.

Mehran Karmava / İran'ın Entellektüel Devrimi (Iran's Intellectual Revolution- Cambridge)

Çeviren: Mehmed Mazlum Çelik

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.